Geçen hafta sonu Filistin’deki mesele ortaya çıkmamış olsaydı kendi ülkemizdeki güvenlik meselelerine yoğunlaşmış olacaktık lakin Hamas’ın İsrail’e yönelik füze saldırısı gündemi değiştirdi. Sosyal alanda bir tespit bulunmaktadır. Denilir ki eğer çözülmesi gereken bir sorurunu çözmez ve zamana bırakırsanız sorun büyür ve daha zor çözülür. Bu tespitin doğrulu her halde tartışılamaz.

Filistin sorunu yıllardır süren bir meseledir. Yasar Arafat la özdeşleşen mücadele süreci bizim kuşağın yakinen bildiği bir süreçtir. Filistinlilerin haklarını savunmak adına kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü nice bedeller ödedikten sonra bir noktaya geldi. Sonuç olarak ülkemizin de tanımış olduğu ancak İsrail’in tanımamak için elinden geleni yaptığı bir Filistin devleti kuruldu lakin bir türlü abluka ve müdahaleler bitmedi.

Son Hamas hamlesinin duyarlı kesimlerin irkilmesine neden olduğu açık. Çünkü kimse böyle bir saldırıyı beklemiyordu. İsrail’in Hava Savunma mekanizmasının cevap vermekte sıkıntı yaşadığı bir misilleme saldırısı gerçekleştirildi. Hamas açısından saldırının başarılı bir saldırı olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Güç dengelerini hesaplayanların yapılan bu hamleyi endişe ile karşıladıklarını gözlemliyoruz. Güç olarak İsrail’in daha güçlü olduğu gerçeği karşısında bu saldırının veya karşılık vermenin mantıksızlığı dile getiriliyor. İsrail yediği tokadın acısı ile büyük bir bedel ödeteceğini söylüyor. Durum karşılıklı saldırı tanımlamasının ötesine geçerek savaş tanımlaması ile karşımızda duruyor.

Meseleyi Hamas ve İsrail üzerinden değerlendirirken sadece güçlü ve güçsüz dengesi üzerinden değerlendiremeyiz. Meseleyi haklı haksız tanımlamaları üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Daha evvel yapılan anlaşmalar gereği Filistin halkının artık kendi yaşamını kendi bildiği gibi yürütmesine izin verilmesi gerektiği açıktır.

İsraillilerin kendilerin bir yaşam alanı bulmak, ülke kurmak için ne kadar bedel ödedikleri ortada. Tarih buna tanıklık yapmış. Ancak bu kadar acı deneyimi yaşamış olanların artık aynı acıları yaşatmamaları gerektiğini de bilmeleri gerekiyor. Meseleyi baban babamı dövmüştü ben de seni döveceğim mantığına indirgeyemezsiniz. Çünkü bu etki beraberinde tepkiyi de getirmektedir. Kaldı ki artık sorun sadece komşuların çatıştıkları bir mesele olmaktan da çıkmış durumda. Ortadoğu’nun gebe olduğu büyük değişimin fitilini ateşleyecek bir konuma geldi. Çatışmanın ardından ABD’nin İsrail’e destek açıklamasının yanı sıra İran’ın Hamas’a destek açıklaması işin boyutunu ortaya koymaya yetmektedir.

Çin’in elini Ortadoğu’ya kadar uzatması, Rusya’nın yaşadığı sorun, Suriye’deki savaş yeni güç dengelerini oluşturmaya gebe. Büyük tarihsel geçmişe sahip Ortadoğu insanlık mirası önemsenmese bile zengin enerji yataklarının emperyalist güçler tarafından önemsendiğini belirtmek gerekiyor. Batı cephesi ile Doğu cephesinin çatışma alanına dönüştürülmek istenin bölgenin asil sahiplerinin de bir sözünün olması gerektiği açıktır.

İsrail Filistin meselesinde ortaya konması gereken tavır haklılık ve haksızlık üzerinden değerlendirilmelidir. Güçlüyü gücendirmemek adına haktan vazgeçilir ise veya haksızlığa uğrayanların yanlış veya zamansız hareketleri abartılıp mesele rotasından uzaklaştırılırsa sağlıklı bir sonuca varılamaz. Filistin meselesi uluslar arası hukuk çerçevesinde ve hak temelinde ele alınmalıdır. Güçlüye dokunmamak veya haksızın yanlış veya hesapsız hareketine bakarak tavır belirlenemez. Filistin halkı kendini savunmak durumundadır. Eğer savunma yöntemleri yanlış görülüyorsa o zaman uluslar arası camia bu yanlışı önleyecek tedbirleri de almak zorunda olmalı. Hamasi tavırlarla ortaya çıkıp politik çıkarlar sebebiyle masum insanların ölmesine ve öldürülmesine göz yummak doğru tavır değildir. Filistin devlet başkanı tavrını ortaya koymalı diğer ülkeler de bu doğrultuda tavırlarını netleştirmelidirler. Mesele sadece Hamas meselesi değildir. Mesele Filistin halkının meselesidir ve bu sorun artık çözüme kavuşturulmalıdır.