“İnsanoğlu çiğ süt emmiş ne yapacağı kestirilemez” deniliyor ya aslında haklı yanı olsa da bu sözün genelde tecrübelerden istifade edilirse tanımlamanın delik ve gediklerinin de olduğu görülecektir. Bu yazımızda insan karakterleri ve davranışları üzerinde biraz düşünüp tartışmayı tercih ettik. Her ne kadar kendi kendimize inkâr etsek de elbette her sözün bir öğüt verme anlamının olduğu da malumdur.

Padişah ile vezirin malum hikâyesini bilmeyen yoktur ama konumuz ile alakalı olduğu için kısadan hisse yine de aktaralım. Vezir eğitimin karakteri değiştirmek için önemli bir argüman olduğuna padişahı ikna etmeye çalışmış. Bunu için de kediyi eğiterek nasıl başarılı olunduğunu göstermek istemiş. Kedi aldığı eğitim sayesinde öylesine terbiye edilmiş ki padişahın kahvesini tepside sunacak kadar ilerleme kaydetmiş. Tabi bu başarıyı gören vezir eseri ile övünüyormuş. Doğrusu başarı da görünmezden gelecek gibi değilmiş. Bir kedinin patisiyle tuttuğu tepsi ile kahve taşıdığını görmek pek akla uygun gelmeyen bir davranış. Eğitim süreci tamamlanınca vezir padişaha sunumunu yapmak için çıkmış. Divan oturmuş vezirin emeğinin sonucu izlenmeye başlanmış. Kedi elinde tepsisi ile içeri girerek padişaha kahvesini vermek için hayretli bakışlar altında yürümeye başlamış. İşin doğrusu padişah da hayretle durumu izliyormuş. Sonra nasıl olduysa kendini bilmez farenin birisi ortaya çıkmaz mı? İşte olan o vakit olmuş. Kedi elindeki tepsiyi fırlatıp fareyi kovalamayı başlamış. Zavallı vezirin onca emeği boşuna gitmiş elbet. Padişah da ona dönerek eğitim ile karakter arasındaki bağlantıyı hatırlatmış.

Buradan anlıyoruz ki her şey aslına döner. İnsan çeşitli sebeplerle gerçek karakter ve kişisel özelliklerini belirli süre saklamayı başarabilir. Ancak sebepler ortadan kalktığında ya da uygun ortam oluştuğunda kişinin gerçek karakteri, özellikleri ortaya çıkar. Bu nedenle bazı tavır ve davranışlarla karşılaştığımızda sabırlı davranmak en sağlıklı olanıdır.

Neden?

Çünkü öfke ile kalkan zararla oturur da ondan. Ani öfkelenme sonrası sergilenen davranışlar, onarılamaz hatalara sebep olabilir. Kişi, öfkelendiğinde akıl ve mantıktan uzaklaşıp duygularıyla hareket eder. Stres altındadır, kendini kontrol edemez ve sağlıklı düşünemez. Yaptığı davranışların nasıl bir sonuç doğuracağını hesap edemeyebilir. Yaşananların sonunda da bu yanlış davranışlarının, kırıcı sözlerinin zararını görür. Bu nedenle sıkıntılı dönemleri atlatırken çok dikkatli olmakta fayda var.

Toplumsal ve siyasal gerginlikler sadece bizde olmuyor. Tarihte de bu tür olay ve gelişmelerin binlerce örneği var. Tartışılan konular ne olursa olsun kendi mecrasında ve çerçevesinde tartışılıp değerlendirilirse eninde sonunda doğru yol bulunur ve çareler üretilir lakin mesele kendi mecrasından ve hedefinde uzaklaştırılıp başka alanlarda dallandırılıp budaklandırılırsa o zaman çözümü de ortaya çıkardığı sonuçlar da daha kırıcı olur ve onarılması daha uzun zaman alır. Böylesi durumlarda zararın neresinde dönülürse kardır deyip meseleyi kapatmaya çalışmak en iyisidir. Unutmamak lazımdır ki insanın bir yarası olunca kaşıyan çok olur. Hele hele vücudunuz yara bere içinde ise iyi niyetle de olsa kötü niyetle de olsa her dokunuş canınızı acıdır. Ayrıt etmek ilk başta mümkün değilse de sonrada sağlıklı bir şekilde bakıldığında niyetler de dokunuşlar da daha iyi anlaşılır lakin fark etmek için sabretmek gerektiğini de unutmamak lazım.

Elbette herkesi ve her şeyi düzeltmek mümkün değil. Kimsenin bu role soyunması da zorunluluk arz etmez. Herkes iyi ve güzel için, doğru ve aydınlık için çaba gösterirse sonucun da hayırlı olacağını ümit etmek mümkün olur.

Bu nedenle iyi sonuç için çaba gösterenleri hor görmemek gerek. Öfkeye ve kine kapılıp aklın ve mantığın yolunu kaybetmemek gerek. Güzel neticelere ulaşmak için bin düşünüp bir konuşmak gerek. Duygularımızın mahkûmu olup güzellikleri yok etmemek gerek.

Çabayı göstereceksin, emek vereceksin hatun yapamazsın da en azından kötülüklerden uzak tutacaksın bu da yetebilir.