6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremde toplum olarak en büyük acılarımızdan birini yaşadık.
11 ili kapsayan büyük felakette hem canımızdan hem malımızdan olduk.50 binden fazla insanımızı kaybettik. Son yüzyılda depremlerde kaybettiğimiz canların sayısının 130 binlerde olduğunu göz önüne alırsak yaşadığımız felaketin büyüklüğü de ortaya çıkmaktadır.
Bunca cana ve milyarlarca liralık maddi kayba neden olan depremi “ilahi takdir” diyerek geçiştirenlerimiz de oldu, yok eksikliklerimiz nedeniyle böylesi acıların hedefi olduk diyenlerimiz de.
Lakin ziya Paşa’nın şu sözü ders niteliğindedir;"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde"
Tecrübe hayatta yaşanan olaylardan çıkardığımız derslerin toplamıdır. Bu nedenledir ki tecrübe yani deneyim önemli bir kavram ve yaşam modelidir. Ders çıkarılması gereken yerde ders almanın kapısıdır.
İmkânsızlıklar içerisinde bulunduğunuzda eğer başınıza felaketler geliyorsa yapacak ya da önleyecek bir gücünüz yoksa kaderinize razı olmaktan başka çareniz yoktur. Peki, başınıza gelebilecek felaketin boyutlarını en aza indirme şansınız ve bilgi birikiminiz varsa? İhmalkârlık ve vurdumduymazlığınız nedeniyle acılar içinde boğulma durumunda kalıyorsanız buna kader deyip geçebilir miyiz?
1999 daya yaşanan depremde karşılaştığımız acı tablodan sonra devlet büyüklerimiz ve teknik bilirkişilerimizin ortaklaştıkları nokta depreme karşı koruyucu tedbirlerin alınmasıydı. Yapılarımızı daha sağlam yapacaktık. Binalarımızı daha iyi kontrolden geçirecektik. Güçlendirme çalışmaları dikkatli bir şekilde yapılacaktı. İmar alanları belirlenirken zemin etütlerine dikkat edilecekti. Acil müdahale planları daha sağlam ve gerçekçi yapılacaktı. Deprem sonrası yapılacaklar daha düzenli planlanacaktı. AFAD başta olmak üzere Belediyeler de dahil olmak üzere bir dizi önlem alınacaktı. Kağıt üzerinde yapılan çalışmalarda da bir eksiklik görünmüyor gibiydi. Ancak gelin görün ki 6 şubat depremi sürecinde yaşadıklarımız yapılan planların gerçekleştirme uygulamalarını göremedik. Alanın genişliği, depremin büyüklüğü konularını elbette göz ardı etmiyoruz. Hele mevsimsel koşulların zorlaştırıcı etkisini de atlayamayız. Bunlara rağmen atılması gereken önleyici çalışmalarda eksiklikler yaşadığımız ortada. Hele hele ilk 48 saat içinde yapılması gereken işlerin alınması gereken kararların verilmesi gereken emirlerin verilememesi acılara tuz biber olan gerçeklerimizdi.
Büyük felaketin üzerinden bir yıl geçti. TV ekranlarında teslim edilen konutların anahtar teslim törenlerini sevinirken hala konteynırlarda kalan vatandaşların durumlarına da üzülüyoruz. Ancak acı veren önemli konu ise felaketin acılarını yaşayan vatandaşlarımızın duygularının siyasi amaçlara alet edilmesidir.
Yapılan araştırmalar ve hazırlanan raporların yanı sıra yapılan açıklamalardan da anlıyoruz ki hala kaybeden yakınlarının akıbetlerini bilmeyen, cenazelerini görmeyen yurttaşlarımız var. Bir kocaman yıl geçmesine rağmen başlarını sokacakları bir eve sahip olamamış onbinlerce vatandaşımız var. Bu derde derman olması gereken yöneticilerimiz ve siyasetçilerimiz bu eksikliklerin giderilmesi noktasında el ele vererek soruna çare bulacaklarına siyasi çekişmelerle uğraşmaktadırlar.
Biri ya “benimsin ya kara toprağın” edebiyatında diğeri “seninle olmaktansa ölürüm daha iyi’nin” inadında. Oysa mesele apaçık ortada. Hem merkezden tarafından hem yerel ayakta eksiklikler var. Bunun üzerine bir de felaket eklenince ortaya çıkan acı tablo var. Oturup halimize ağlayacağımıza derdimize derman bulacağımıza ne yapıyoruz. Acıları malzeme ederek acılar üzerinden siyasi hesaplara girişiyoruz. Peki bu tavır doğru mu? Bu mu vatandaş için yapılması gereken?
Merak edilmesi gereken konu siyasetin ne için yapıldığı oluyor doğal olarak. Siyaseti ne için yapıyoruz?
Halkımıza, insanlarımıza ülkenin kaynaklarını en iyi şekilde kullanarak hizmet etmek için mi?
Yoksa ülkenin kaynaklarını toplumun çıkarlarını hiçe sayarak çarçur etmek için mi?
Eğer deprem yurdumuzu salladığı gibi, halkımızı perişan ettiği gibi beyinlerimizi de sallamamış ise gerçekleri görüp ona göre adımlar atmamız gerekiyor. Yoksa başkaları için sıradan bir olay haline gelen depremler bizim için ölüm olmaya devam edecek.