Kışın titreten soğuğunda sıcaktan kavruluyoruz. İçimiz ateş, dışımız ateş, ev sıkıntıdan patlamak üzere, insanlar gerginlikten kopacak gibi. Etrafta savaş kokusu var. Hava maalesef girginlik ve ölüm kokuyor. Böylesi sisli ve öngörülemez ortamlar ve durumlar aklıselim düşünen kesimleri zorluyor. Çünkü bu kesimler çok iyi biliyorlar ki yıkım kolay onarım zordur. İki taşın üst üstü konumlandırılmasının öyle lafla peynir gemisi yürütmeye benzemediğini de iyi biliyorlar.

Bu ülkenin, bölgenin, insanların yaşanmışlıkları var. Ağır bedeller ödenerek edinilmiş deneyimleri var. İşlerin nutuk atarak, sağa sola kelimeler savurarak çözümünün mümkün olmadığını da biliyorlar. Hal öyle olunca mecburen hazine ve maliyeden sorumlu maliyeciler gibi hayatın hesap ve kitabını iyi yapmak zorunda kalıyorlar. Tabi belirtmeliyiz ki bu hesap ve kitap akçe üzerinde değil de can üzerinden yapılınca toplaması, çıkarması, çarpması, bölgemi de ağır oluyor.

Gerginliğin zirveye doğru tırmandığı dönemlerde orta yaşın üzerinde olanların yani ak saçlıların gözü kulağı devleti ve milleti yönetmede söz sahibi olanların söyleyecekleri güzel sözlerde, atacakları olumlu ve sakinleştirici adımlarda oluyor. Çünkü çok iyi bilmektedirler ki ülkenin de milletin de kaderini belirleyecek olan yönetim kademelerindeki insanların hayati öneme sahip kararlarıdır. Buralardan gelen olumlu haberler ve yaklaşımlar yüreklerine bir nebze dahi olsa soğuk su serper. Lakin gelin görün ki ortadoğunun ateş cehennemine dönüştürülmeye çabalandığı bir dönemde her şey gözler önünde gerçekleştiği halde akıl, duygulara hakim olmakta zorlanıyor.

Yapılan açıklamalara, söylenen sözlere ve bunların birer sonucu olarak ortaya çıkan manzaraya baktığımızda bizi bekleyen tehlikeler karşısında gerginleşmemek, strese kapılmamak, telaşlanmamak mümkün olmuyor.

Bazen durup bakınca tarih tekerrür mü ediyor diye düşünmeden edemiyor insan. Yüzyıl önce de çocuklarımız, kardeşlerimiz, insanlarımız kar altında hayatını kaybediyordu. Aradan geçen bunca zaman ve edinilen tecrübeye rağmen hala aynı akıbeti yaşıyoruz. Oysa elde edilen deneyimler ve sahip olunun olanaklarla “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” bakışı ile ülkemizi barış ve huzurun merkezi, ortadoğunun demokrasi cenneti haline getirmek de pek ala mümkün. Duygusal hamasetten kurtulup aklın ve bilim ışığında manevi güçlerin birleştiriciliği ile ilerlemeye seçebilirsek elbette başarılı oluruz. Aksi durumda gerginlik ve huzursuzluk ile yaşamayı kendimize kader haline getiririz.

Son dönemlerde artık akıl sağlığına dikkat eden insanlar televizyon dizilerini ve haber programlarını izlememeyi tercih ediyor. Dört sandalyeyi bir araya getiren TV kanalları oraya oturttukları demirbaş konukları ile birlikte ellerinde işaret çubukları ile pergel cetvel ile çizilmiş haritalar üzerinde yorumlar yapmakta. Dizilerde silahsız sahne yok gibi. Toplumun ihtiyacını giderecek gençleri toplumsal uzlaşı ve yardımseverliğe yöneltecek dizi ve program bulmak mümkün değil.

Hayatın dayattığı zorluklar yetmezmiş gibi bir de başımızda haber-dizi gerginliği belası var. Hal böyle olunca hayatın tüm alanlarında inanılmaz bir toplumsal kutuplaşma meydana geliyor. İnsanların birbirlerini dinleme, anlama tahammülü ortadan kalkıyor. Üç beş kelimeyi sabırla anlatma ve anlama yetisi ortadan kalkıyor. Evde bağırmalar çağırmalar, işte bağırmalar çağırmalar, caddede bağırmalar çağırmalar, mecliste bağırmalar çağırmalar…

Peki, toplumsal gerginliğin zirve yaptığı bu durumdan nasıl kurtulacağız?

Bize göre yapılması gereken karar vericilerin aklın yolunu seçip sorumluluklarını toplumsal uzlaşma zemini yaratarak yerine getirmeleridir. Kimsenin elinde sihirli değnek bulunmadığının farkındayız ancak insanlar ellerindeki değnek ile baş yarmak zorunda da değildir!