Kısa sayılmayacak bir ayrılıktan sonra siz değerli dostlar ve okurlarla yeniden birlikteyiz. Yazı yazmayı meslek edinenler yazmayı bıraktıklarında hayat damarlarından biri kopmuş gibi görünse de aslında durumu öyle dramatize etmemek gerekiyor.

Hayatta önümüze çıkan sorunlu dönemleri doğallığın bir sonucu olarak görüp, yorumlarsak belki karamsarlığı aydınlıkla geçiştirme şansına da sahip olabiliriz. Elektrikli aydınlatmalara alıştıktan sonra gaz lambasına mahkûm olmak elbette istenen bir durum değil. Ancak bu durum aynı zamanda dünyanın sonu da değil. Unutmayalım ki atalarımız mum ışığından, çıradan sonra buldukları gaz lambalarını bulunmaz bir nimet olarak değerlendirmişlerdi. Bu örnekleme ile elbette karanlığa mahkûm olmayı veya bolluk içinde ışıktan mahrum kalmayı kabullenmeyi kastetmiyorum. Sadece elektrik kesilip karanlıkta kaldığımız için hayatın hep böyle geçmeyeceğini, güneşin yeniden doğacağını ve tekrar aydınlık gecelere da kavuşacağımızı hatırlatmak için bunları aktarmaya çalışıyorum.

İnsan yaşamında, umutsuzlukların kendini dayattığı dönemler olur. Koşullar öylesine hızlı bir değişime uğrar ki buna ayak uydurmak zorlaşır. Yıllar boyu kazandığınız deneyimlerin bir anda kulvar dışı kaldığını gözlemlersiniz. Sorun sizden değil kulvarın değişmesinden veya güzergâhın aniden başka tarafa yönlendirilmesinden kaynaklansa da kulvar dışında kalan sizsiniz. Ya hizmet dışı bırakılan yolunuza devam etmek ya da yeni açılan güzergâha doğru yönelme seçenekleri ile karşı karşıya bırakılırsınız. İki yoldan birini seçme olasılığı dayatılmış olur. Bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını ararsınız. Bu tercih çıkmazı sizi mengenenin iki dişlisi gibi sıkıştırıyor da olabilir. Buna rağmen her zaman bir çıkış yolu vardı. Sağlıklı bir karar verme olasılığı yakalanırsa üçüncü bir yolun da varlığı kendini gösterir.

Ani ve beklenmedik gelişmeler yaşandığında insanın yapması gereken eğer becerebilirse sakin kalıp aklıselim düşünmek olmalıdır. Çünkü böylesi durumlar hayatın doğal akışı ile çelişmektedir. Oluşma şekli planlanamadığından hazırlıksız bir yakalanma söz konusu olmuştur. Hazırlıksız ve beklenmedik durum karşısında panikleme ve ardından yanlış kararlar verme olasılığı her zaman yüksektir. Bu nedenle sakin kalmak, aklıselim davranmak ve sabretmek önemlidir. Sabretmeye elbette olumsuzlukları kabullenmek anlamında kullanmıyoruz. Aksine oluşan olumsuz durumların normale dönüştürülmesi için sağlıklı kararlar almak için insanın kendisine tanıması gereken bir süreç olarak değerlendirmek olarak algılanmalı.

Son birkaç yıllık dönemde ülke olarak, millet olarak, halk olarak oldukça önemli değişikliklere sahne olan bir çalkantılı yaşam ile karşı karşıya kaldık. Bu durum her alanda olağanlaştırdığımız yaşam şeklimizi değiştirdi. Sistemsel değişiklikler vücut ve düşünce kimyamızda önemli değişimlere neden oldu. Daha ileri hedeflere ulaşma umudumuzda kırılmalara neden oldu. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşamımızda beklenmedik farklılıklar oluştu. Değişim hızlı ve aynı zamanda bir intikam havasında sürdürülmeye çalışıldığı için de sıkıntılar yaşandı. Mutfaktaki yumurtaları saymaya başladık. Zeytin dalları yerine ağaç kütüklerini tercih etmeye başlayan zihniyetlerle tanıştık.

Şartlar ve söylemler ne olursa olsun unutulmaması gereken şey bu ülkenin hepimizin ülkesi olduğu ve bu geminin batması durumunda hepimizin evsiz kalmasıdır. Geminin batmaması ve insanlarımızın zarar görmemesi için biz elimizden gelen katkıyı sunmak niyetinde olmalıyız.

Artık keşkelerin arkasına sığınarak kendimizi kandıramayız. Gerçeklerle karşı karşıya, yüz yüze gelmek zorundayız.  Bu ülkenin sahibiyiz ve sorumluluğumuzu kabullenmek zorundayız. Bu nedenle gitmiyoruz, kalıyoruz ve yeniden başlıyoruz. Allah utandırmasın dileklerimizle…