KUR’AN-I KERİM VE KÜRTÇENİN SEÇMELİ DERS OLARAK OKUTULMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
 
        2012-2013 öğretim yılından itibaren Kur’an-ı Kerim ve siyer derslerinin okullarda seçmeli ders olarak okutulmasıyla ilgili kanun yürürlüğe girdi. Kürtçenin de haftada dört saat seçmeli olarak okutulacağı yetkililer tarafından dile getirildi. Elbette az da olsa halkın talep ettiği bir hakkın olması, olmamasından daha iyidir. Örneğin: TRT.Şeşin olması olmamasından daha iyidir. Usulde bir kural vardır: Bir şey tüm olarak elde edilemiyorsa, tüm olarak terk de edilmez. Bu bir kuraldır. Yüz lira alacaklı olan birisi, yüzü alamadığı zaman, elliden de vaz geçmesi akıllı bir iş değildir. Buna bir diyeceğimiz yoktur. Ancak ben şahsen bu konulara değişik bir açıdan bakıyorum.
       Şöyle ki: Müslüman bir ailenin çocuğu neden kutsal kitabını seçmeli olarak okusun? Acaba sosyoloji, tarih ve diğer dersler seçmeli olarak mı okutuluyor? Kur’an-ı Kerim’in beden eğitimi veya psikoloji dersleri kadar hiç mi değeri yoktur? Onun için Kur’an-ı Kerim ve siyer derslerin seçmeli değil, belki zorunlu olarak okutulması lütuf değildir belki her Müslüman’ın vaz geçilmez hakkıdır. Çünkü kitap ve peygamberlere inanmak imanın şartlarındandır. Elbette bu zorunluluk yalnız Müslümanlara özel olmalıdır. Gayrı Müslimler kapsam dışı tutulmalıdır. Kura’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber yeteri kadar tanıtılmadığı için gençlik uçuruma doğru gidilmektedir. Uyuşturucu kullanımı on iki yaş çocuklara kadar indiği ifade edilmektedir. Fuhuş git gide çoğalmakta, zararlı internet bağımlılığı birçok öğrencinin sınıfta kalmasına sebebiyet vermektedir.
         Bu sebeplerden dolayı Kur’an ve siyer derslerin seçmeli değil, belki zorunlu olması için verilen kararın tekrar gözden geçirilmesi ve bunun zorunlu hale getirilmesi her ailenin yararınadır. Çünkü indiriliş gayesine uygun olarak ve şuurluca Kur’an-ı okuyup rehber edinen bir toplum, her sahada daha dinamik,  daha birleştirici ve daha örnek olur. Aşağıda da anlatılacağı üzere Kürt sorunu da Kur’an’ın hakemliği doğrultusunda değerlendirilseydi, çoktan çözülmüştü. Bu inanç doğrultusunda ancak hırsızlık, inançsızlık, tefecilik, rüşvet, fuhuş ve diğer ahlaksızlıkların üstesinden gelinebilir. Müslüman için hayat yalnız bu dünyadan ibaret değildir. Gerçek hayat ölümden sonra başlar. İşte bu gerçek hayatın yolu Kur’an ve Hz. Peygamberin anlaşılmasından geçer. Çünkü bütün Peygamberlerin gönderiliş gayesi, Cenabı Allah’ın gönderdiği kitaplardaki hükümler doğrultusunda insanların inanç ve yaşamlarına çeki düzen vermektir. Onun için Kur’an ve siyeri okuyup anlamak gıda ve su gibi Müslüman’ların ciğerlerine oksijen ve damarlarına kan vermelidir.
 
       Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulmasına gelince: Senelerden beri bu konu yazılıp çizilmektedir. Kürt sorunu hakkında elinizdeki Çağdaş gazetesinde birkaç yazı yazdıydım. Kürt sorunu asırlık bir sorundur. Birinci dünya savaşından bu yana kürt sorunundan dolayı bir buçuk milyon kürdün öldürüldüğü yazılıp çizilmektedir. Kürtler de diğer kavimler gibi Ortadoğunun asıl unsurlarındandır. Tarih boyunca kendi memleketlerinde yaşamışlar ve başka herhangi bir kavmin vatanını işgal etmiş değillerdir. Ne yemenden ve ne de Ortaasyadan gelmiş değillerdir. Cumhuriyetten öncesine kadar Kürtler bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürememişlerse de asimile de edilememişlerdir. Çünkü okullar ya hiç yoktu ya da çok sınırlı idiler. Ancak bilhasa Türkiyede cumhuriyetin ilanından sonra ve 1924 anayasanın uygulanmasıyla birlikte herkesin Türk olduğu anayasanın maddesi haline getirildi. Bilhasa askeri dönemlerde Kürtçeye yasaklar getirildi. Sonraki dönemlerde de en küçük köylerde bile okullar yapıldı ve eğitim Türkçe olarak verildi. İşte en büyük asimilasyon bu dönemlerde başladı. Okula giden küçücük çocuklar okul dışında ve evlerde de Türkçe konuşmaya başladılar. Türkçeyi güzel konuşup anlasınlar diye aileleri de bunu teşvik ettiler. Özellikle şehirlerde yaşayan Kürt çocukların çoğunluğu Kürtçe konuşamaz hale geldiler. Dünya globalleşip, teknoloji ilerlediği için baskı ve katliamlerle Kürtlerin tamamıyla bastırılması mümkün değildir. Dersim, zilan, agri, palo, İran ve ırakta çok Kürt öldürüldü. Ancak sorun bitmedi. AKP iktidara geldiğinde birçok kürt ümitlenip sorunun çözüleceğine inandılar. Bazı adımlar da atıldı. TRT Şeş açıldı, Türkiyede Kürtler var denildi.Ancak son dönemlerde Başbakan Erdoğan’ın Türk milliyetçiliğine sahiplenip ‘’Tek devlet, tek bayrak ve tek millet ‘’ sloganını ağzından düşürmemesi, ümitleri tükenme noktasına getirdi. Zaten bu sloganlar Kur’an’ın Şura/13 ayetinin ruhuna da terstir. Çünkü ırkları tek bir ırkta yok etmek fıtratı değiştirmek anlamına gelir. Bütün kadınları erkekleştirmek veya bütün kadınları erkekleştirmek nasıl kur’an’a karşı bir suç ise, ırkların bir kısmını yok etmek de o kadar dine karşı bir suçtur. Kck namı altında cezaevlerin ağzına kadar doldurulması, Ceza evlerinde çocuklara tecavüz, kadınların soyulup aranması gibi uygulamaların basına yansıması da hayra alamet değil ve Kürtlerin öfkesini arttırmaktadır. Gerek Kürt sorunundan dolayı ve gerekse Hizbullah davası nedeniyle bölgedeki cezaevlerinde bulunan mahkûmların batıdaki illere nakledilmeleri de ayrı bir öfke ve huzursuzluğa neden olmuştur. Çünkü ailelerr zaten fakir kimselerdir. Gidip onlarla görüşmeleri büyük bir sıkıntı oluşturmuştur.
 
         Bir sorun çözülecekse kökten çözülmelidir. Çatlamış betonu para bandıyla kapatmanın acaba ne kadar faydası olur? Onun için Türk ve Kürtlerin birlikte yaşamaları sağlanmak isteniliyorsa günlük siyasi mülahazalardan uzak, şunu çözersem şu kadar oy kaybederim gibi dünyevi zevklere takılmadan cesur adımlar atılmalıdır. Bu sahada ilahi hukuk da göz ardı edilmemelidir. Çünkü İslam hukukuna göre atılmayan her bir adımın, öldürülen her bir canın hesabı kıyamette verilecektir. Birisinin silah zoruyla bir hakkı gasb etmesi, ahirette de haklı olur anlamına gelmez. Boynuzsuz bir hayvanın hakkı, boynuzlu hayvandan alınacaktır. İşte ahirete inanan bir kimse, adımlar atarken bunları düşünmesi gerekir. Yoksa dünyadaki makam ve haksız hukuk hiç kimseyi kurtarmayacaktır.
 
          Bu nedenle, eğer Kürt sorunu çözülmek isteniyorsa,dökülen kanın durdurulması arzulanıyorsa ve ırkların eşitliğine inanılıyorsa, okullara konulacak derslerin seçmeli değil, belki zorunlu olması gerekir. Bu eskisinden daha iyi olur denilebilir. Kürt sorunuyla ilgilenmeyenler için de doğru da olabilir. Ancak Kürt sorunuyla ilgilenenleri ve bizzat bu sahada savaşmakta olan kesimi memnun etmez ve yine kanlar dökülecek, feryatlar yükselecek ve ekonomi dağlara atılan bombalarla heba edilecektir. Generalleri cezaevlerine koyabilen bir irade, bunu da gerçekleştirebilir. Yeter ki köklü çözüme yönelik inanç bulunabilsin. Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde birinci sınıftan itibaren Kürtler de kademeli olarak ana dilleriyle eğitim ve öğretimini yapabilmelidirler. Devletin dili hasebiyle bununla birlikte Türkçe de ikinci dil olarak okutulmalıdır. Seçme hakkı Kürt olmayanlara verilmelidir. Çünkü bir kavmin kendi dilini seçmeli okuması gülünçtür ve yaraya merhem de olmaz. Hele dördüncü sınıftan itibaren ve haftada dört saat gibi sınırlamalarla kürt çocukları dillerini öğrenemezler ve okullarda okutulan İngilizcenin durumuna düşer. Allah’a emanet olun.