Bu seneki Ramazan ayını da idrak etmiş bulunmaktayız. Türkiyedeki takvimlere göre, 28.6.2014 cumartesi günü Ramazan ayının birinci günüdür. İnşallah daha nice Ramazanları daha sağlam inanç ve daha salih amellerle idrak ederiz. Ramazanı karşılamak, Bir cumhurbaşkanı veya bir Başbakanı askeri merasimlerle karşılamak gibi olmaz. Çünkü ramazan ayı, konuşan veya kapısında askerlerin nöbet tuttukları bir şahsiyet değildir. Dolayısıyla da karşılamaktan gayemiz, manevi karşılamadır. Manevi karşılama, şeytani duygu ve amellerden vazgeçip yepyeni ve gerçekçi duygularla ancak mümkün olabilir.
     Ramazandan Ramazana namaz kılanların, Komşularını rahatsız edenlerin, dedikoduculuk ve gıybetle vakit harcayanların, Haksız yere adam öldürenlerin, ırkçılık yaparak kendilerini hep üstün görenlerin, resmi kurum ve kuruluşlarda dini vecibelerin hakkıyla yaşanmasını engelleyenlerin, İslam ve İslami değerleri gericilikle itham edenlerin, kadını miras hakkından mahrum edenlerin, başlık parası alanların, zekatını vermeyenlerin, faiz yiyenlerin, mallarını yalan yeminlerle satanların, uyuşturucu ve kumarla gençlerin ahlakını bozanların, Kuran hakimiyetine karşı ABD ve Avrupalıların uşaklığını yapanların, Müslüman’ı Müslümana kırdıranların, İslam coğrafyasında fuhuş ve ahlaksızlığı yayanların ve daha nicelerin bu çirkin fiillerden tövbe ederek ramazan ayını karşılamaları gerekir. Çünkü Ramazan’ın en başta özelliği tövbelerin kabulüdür. Tövbe kapıları her zaman açıktır. Bu kapılardan herkes eşit bir şekilde içeri girebilir. Ancak içeri girerken hatayı kabul ederek ve bir daha o hatayı işlememeye söz vererek kapıdan içeri girmek gerekir. Ramazanda şeytanların bağlandığı ve günahların affolunduğunun anlamı budur. Hacdaki günahların durumu da aynıdır. Şayet Allah’ın haram olarak nitelendirdiği günahlardan özel veya genel bir şekilde tövbe edilmeden Ramazana girilse veya Hacce gidilse de söz konusu günahlar olduğu gibi duracaktır. Çünkü günahın affı için pişmanlık unsuru esastır.
        Ramazan ayında oruç tutmak da İslam’ın diğer şartları gibi çok önemli bir ibadettir ve beş temel taşlardan birisidir. Hicretten bir buçuk sene sonra farz kılındı. Oruç tutmak bedeni bir ibadettir. Orucun bitiminde verilen fitre sadakası ise mali bir ibadettir. Diğer ibadetlere göre oruç daha zordur. Çünkü insan için en büyük zevk, yemek, içmek ve cinsi temasta bulunmaktır. Oruç, insanı bu üç zevkten de uzaklaştırır. Hele yaz aylarında tutulan oruçtaki imtihan daha da zordur. Yalnız Allah rızası için olmasa bu sıkıntıya katlanmak mümkün değildir. Onun için oruçtaki ihlas başka ibadetlerde bulunmaz. Çünkü başka ibadetlere çer çabuk riya karışabilir. Gerektiğinde birisi, nam, şöhret ve desinler diye cihada gider, namaz kılar, Hac yapar, zekatını açık bir şekilde verir. Ancak zerre kadar bunlardan fayda görmeyebilir. Oruç ise böyle değildir. Çünkü oruç tutan bir kimse, hiç kimseye orucunu hissettirmeyebilir. Kıyıda köşede ve kendi evinde gizli olarak orucunu boza bilir. Bunları yapmıyorsa Allah rızası için ve orucun sevabının büyüklüğünü kavradığı için yapmaz. Onun için hadis-i Kudside Cenabı Allah buyurur ki: Oruç dışında insanoğlunun her ameli kendisi içindir.  Oruçbenimiçindir,mükâfatınıdabenvereceğim. (Buhari ,Müslim)
     Görüldüğü gibi orucun mükâfatının büyüklüğünü Cenab-ı Allahtan başka hiç kimse bilemez. Orucun farziyeti kitap, Sünnet ve İcma-i ümmetle sabittir.
       Bakara- 183-185 ayetlerde ifade edildiği gibi oruç diğer ümmetlere de farz kılınmıştı. Yalnız Hz. Muhammedin ümmetine özel bir ibadet değildir. Oruç bir aydır. O da ramazan ayıdır. Bazen 29,bazen de 30 gündür. İçkinin yasaklanmasında olduğu gibi oruç da peyderpey farz kılındı. Önce aşure ve her aydan üç gün tutulması tavsiye edildi. Çünkü Araplarda oruç tutma alışkanlığı olmadığı için bir ay onlara zor gelirdi. Yavaşyavaş buna alışmaları gerekirdi. Bakara/184. ayette anlatıldığı gibi oruç tutmak kendilerine ağır gelenlere her bir gün için bir fakiri doyuracak miktarda fidye verilmesine müsaade edildi. Daha sonra Bakara/185.ayetle bu günküşekli farz kılındı. Ayette hastalık ve yolculuk istisna edilmiştir. Çünküİslam dini insanın sağlığına önem vermektedir. Oruçla hastalık artacaksa veya tutacak gücü yoksa iyileştikten sonra kaza etmek üzere oruç tutmayabilir. Şayet ölüme kadar devam eden müzmin bir hastalık ise, her gün için bir fitre miktarı fidye verir. Malı durumu düşük olanlar, tutamadıkları her gün için bir avuç buğdayı (600 gr.) buğday da verebilirler. Bu nitelikte bir hastalığın olup olmadığı uzman ve Müslüman bir doktor tarafından karara bağlanması gerekir. Bulunduğu bölgede veya memlekette bu vasıflara haiz bir doktor yoksa,İslama karşı düşmanlığı olmayan ve demokrat dedikleri uzman bir doktorun raporu yeterli olur.
       Aşağıdaki hadiste anlatıldığı gibi oruç tutmanın kendilerine veya bebeklerine zarar vereceğinden korkan hamile ve emzikli kadınlara da bu ruhsat verilmiştir. Bu da yine yukarıda izahı yapılan doktorların raporuyla ancak mümkün olabilir. Yolculukta da sıkıntı ve yorgunluk vardır. Mesafe-i kasır denilen 90 kilometre uzağa giden bir yolcu da ramazandan sonra kaza etmek üzere oruç tutmayabilir.
      Orucun başlangıcı ve sona erdirilmesi hakkında da Peygamber (s.a.v) buyurur kİ:
        "Ramazan hilalini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazanın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, şabanı otuza tamamlayınız."(Buhârî, Müslim)
         Nassların bulunmadığı yerlerde içtihada başvurulur. Şayet nassların sübutünde veya delaletinde kesinlik yoksa içtihada dayalı değişik yorumlar mümkündür. Ancak yukarıdaki hadiste olduğu gibi nasslarda herhangi bir kapalılık bulunmazsa yoruma gerek kalmaz. Onun için ramazanın başlangıcı ve bitimi, ayın gözetilmesiyle yapılması gereklidir. Son zamanlarda teknolojinin gelişmesi nedeniyle bazı memleketlerde ayın gözetlenmesi göz ardı edilerek rasathanelerdeki bilgilere göre hareket ederler. Rasathanelerdeki bilgiler hep yanlıştır demiyoruz. Ancak onlarda da bazen yanılma payı olabilir. Yanılma payı olmasa bile bu bilgiler aletler vasıtasıyla verilmektedir. Oysa yukarıdaki hadiste ayın çıplak gözle görülmesi istenmektedir. Bu şüphe bırakmayacak kadar açıktır ve ayın gözetilmesi bir görev ve bir ibadettir.
        Bütün mezhep imamların ve fakihlerin görüşleri böyledir. Her ne kadar Şafii mezhebine mensup imam Sübki hesap uzmanların görüşüyle amel edilebileceğini söylemişse de, bu görüş cılız kalmaktadır. Herkesten önce ayın gözetleme görevi Diyanet işleri Başkanlığına düşmektedir. Ancak birçok konuda olduğu gibi bu hususta da Diyanet işleri Başkanlığı fıkhı sorumluluklarını yerine getirmemektedirler. Diyanet Başkanlığının ihmal ettikleri bu görevi, sivil toplum kuruluşları yapabilirler. Ramazanın başlangıcında ve sonunda ayın doğuşunu gözetlemek üzere yüksek yerlere birkaç eleman gönderebilirler.
      Hanefi, maliki ve Hanbeli mezhep alimlerine göre iki adil kişinin şahadetiyle ay görülürse, dünyanın diğer bölgelerinde ikamet edenlere de oruç tutmak veya bayram yapmak vacip olur. Şafiilere göre ise, adil bir kişinin şahadeti yeterli olur. Ancak Şafiilere göre bir bölgede ay görülünce, o noktaya mesafe-i kasır denilen 90 kilometre mesafeden daha yakın oturanlara oruç tutmak vacip olur. O mesafenin dışında kalanlara vacip olmaz.
       Ramazan ayının, başta memleketimiz olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde dininden ve ırkından dolayı zulüm görenlerin azat olunmalarına, İslam coğrafyasında meydana gelen katliamlerin son bulmasına, Müslümanların, Kuran’ın hükümlerini esas alarak Allah’ın istediği şekilde bir araya gelip ümmetin yücelmesinin sağlanmasına ve Allah’ın istediği adaletin yerleşip zulmün son bulmasına vesile olmasını cenabı Allahtan niyaz ederim. Ramazanınız mübarek olsun! Allaha emanet olun!