Zulüm, bir şeyi yerli yerine koymamak ve hakkını vermemektir. Zulüm, Allah(c.c.) nin yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Cenabı Allah, zulmü nefsine haram kıldığı gibi, insanların birbirlerine zulmetmelerini de haram kılmıştır. Allah (c.c) kâinatı ve kâinat içindekileri yaratırken adalet üzere yarattı. Çünkü adalet Cenabı Allah’ın sıfatıdır. Zulüm ise bunun zıddıdır ve şeytanı bir sıfattır.
     İnsan; aklı, becerisi ve sorumluluğu sayesinde Yaratıkların en kıymetlisidir. Gönderilen bütün peygamberler Allah’ın adalet sıfatını temsil edip zulme karşı çıkmışlar ve bunu ümmetlerine de bildirmişlerdir.
      Firavun, Nemrut, Karun, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Hitler, Lenin, Stalin ve onların yolunda olup medeniyet ve ilericilik namına Müslümanları ve mazlumları katleden diktatör ve despotlar zalimdirler ve bu nedenlerle onlara karşı mücadele verilmiştir. Çalışmadan ve Kısa yollardan zengin olayım diye hırsızlık yapanın eli bunun için kesilmiştir. Başkasının namusuna göz dikip kirletene bunun için had uygulanmıştır. Haksız yere adam öldürene bunun için kısas haddi uygulanmıştır. Nisa/65. ayetinin tefsirinde geçtiği gibi, mahkemelik olan bir Yahudi ile bir Müslüman’ın, Resulullah tarafından Yahudi haklı, Müslüman ise haksız görülmüş, Müslüman’ın buna rıza göstermemesinden dolayı da Hz. Ömer haklı olan Yahudi’nin hakkı için, zalim Müslüman’ın kellesini uçurmuştur. Örnekler çoğaltılabilir. Adalet, haklılık, haksızlık ve zalimlik kavramlarının ölçüsü Kur’an ve Sünnettir. Bu kaynaklarda zulüm nasıl tanımlanmışsa, Müslüman öylece inanacaktır. İman da, İslam da budur.
      İslam’ın zulüm kabul ettiği birçok konu, İslam dışı güçlerin ve sözde gelenekçi veya ılımlı Müslümanların, demokrasi veya laiklik dedikleri sistemlerde adalet olarak tanımlanmış olabilirler. Ancak Kur’an ve Sünnet’e göre inanmış bir Müslüman bunlara aldırış etmez ve onlar gibi düşünüp inanmaz. Çünkü onlara göre kadını örttürmek, içkiyi, meyhaneyi, zinayı ve faizi yasaklamak, İslam hukukuna göre hayat sürdürmek zulümdür. Oysa bunların hepsi de Kur’an’da bulunan emir ve yasaklardır. Namaz kılan, oruç tutan, hacca giden ve Müslüman’ım diyenler bu oyuna gelmemeli ve zalimlerin yanında yer almamalıdırlar? Çünkü bu şekilde inanıp onların yanında yer almak imanı götürebilir. Allah (c.c) buyurur ki:
    “Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.” (Nisa:65)
     İşte Allah ve Peygamber tarafından haram ve zulüm olarak nitelendirilen inanç ve uygulamalara karşı tavır alanlar, ahirette bunun cezasını gördükten sonra anlayacaklardır ve Cenabı Allah’a verecekleri savunma da bir işe yaramayacaktır. Çünkü bunlar dünyada iken bu cezayı bile bile kabullenmiş, Allah’ın mahkemesini reddetmiş ve Tağuti otoriteleri baştac etmişlerdir. Dolayısıyla da nefislerine zulüm yapmışlardır. Allah (c.c) aşağıdaki ayette buyurur ki:
    ''Allah, onlara zulmetmedi. Belki onlar kendi nefislerine zulmettiler
.'' (Al-i İmran:117)
     Kudsi bir hadiste rivayet edilir ki, ''Ey kullarım, zulmetmeyi nefsime haram kıldım ve sizin de birbirinize zulmetmenizi haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyin. ''(Müslim)        
   “Zalimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şafaatçısı yoktur.”  (Mü’min, 18)
     Ahirette zalimleri koruyacak ve savunacak hiçbir güç yoktur. Hiç bir peygamber veya Allah’ın salih kulu zalimlere şafaat etmeyecek ve bunlar hakkında hiç kimsenin sözlerine de kulak verilmeyecektir. İşte ayet açık ve net olarak bunu ifade etmektedir. Ne silahlı kuvvetler, ne özel yetiştirilmiş komandolar ve ne de derin devlet güçleri zalimleri kurtaramazlar. Çünkü Firavun ve Nemrud’u kurtaramadılar. Paşa ve şahları kurtaramadılar. Saddam’ın köşk ve saraylarını, İrem saray ve bahçelerini kurtaramadılar. Yine ayette buyrulur ki:
“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir işten dolayı haksız yere eziyet edenler, şüphesiz büyük bir iftirâ etmiş  ve açık bir günah yüklenmiş olurlar.” (Ahzab:58)
  Yukarıdaki ayetin tefsirinde merhum seyyid Kutup Fi zilal tefsirinde şunları söylemektedir: “O günlerin Medine'sinde erkek ve kadın müminlere karşı entrikalar çevirmeyi, çirkin söylentiler yayarak onların adlarını karalamayı, başlarına çorap örmeyi, onları asılsız suçlarla suçlamayı iş edinen bir grup vardı. Aslında bu kötü eğilim her zaman ve her yerde yaygındır. Yani mümin erkekler ve mümin kadınlar, her toplumda kötü niyetli sapıkların, münafıkların ve hasta kalplilerin sürekli entrikaları ile yüz yüzedirler.”  (Fi Zilâlı’l Kur’an aynı ayetin tefsiri)
    Evet, Seyyid Kutup’un da dediği gibi mümin erkek ve kadınlara eziyet ederek inançları,  sakalları, kılık kıyafetleri, başörtüleri, kendi ana dilleriyle konuşup eğitim ve öğrenimini yapmak istemeleri ve haram işlememeleri yüzünden nice- nice gençler, öğrenim ve kamuda istihdam haklarından mahrum edilmektedirler. İrticacılık ve bölücülükle itham edilip süper zekâlılıkları ve birincilikleri döşek altı edilmektedir. Peygamber (s.a.v) aşağıdaki hadislerde buyurur ki:
    “ Şüphesiz Allah zalime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez.” Sonra şu âyet-i okudu: “Rabbin, zâlim bir kasaba halkını yakalarken işte böyle yakalar. O’nun yakalaması gerçekten çok acı ve çetindir.” (Hûd, 102) Buhârî, Müslim)
     Allah (c.c), zalime belli bir müddet mehil verebilir. Çünkü zalim, zulüm yaptıkça ahiretteki cezası da ağırlaşır ve yaşam onun aleyhine işler. Mazlum ise bu geçici dünyada işkence ve sıkıntı gördükçe hayat onun lehine işler ve ahiretteki makamı yükselir. Ancak Cenab-ı Allah’ın sabrının da bir sınırı vardır. O sınır aşıldı mı,  Allah (c.c) öfkeye gelir ve Firavun’u denizde boğdurduğu, Nemrud ve Ebrehe’yi kuş ve sivrisineklerle yok ettiği gibi diğer zalimleri de yok edecektir. Zaten herkes dünyada cezasını çekse o zaman cehennemin bir anlamı kalmaz. Onun için kâfir ve zalimlerin ağırlıklı cezaları ahirete bırakılır. Zira Allah (c.c) buyurur ki :“Şayet Allah, yaptıkları (günahlar) yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar) zira Allah, kullarını görmektedir.” (Fatır, 45)
     Görüldüğü gibi insanın dünyadaki yaşamı imtihan içindir. İmtihanın nasıl geçtiği Mahkeme-i Kübra’da belli olur. O zaman da gereken ne ise yapılır. Ya Cenne’te, veya Cehennem’e doğru yerini alırlar. Zulüm karşısında sessiz ve tarafsız kalmak caiz değildir. Çünkü aşağıdaki hadislerde Allah’ın Resulü buyurur ki:
    “Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Bir adam: Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalim ise nasıl yardım edeyim, diye sorunca buyurdu ki:  “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” (Buhârî, Tirmizî,)
     Müslümanların, sorunlarını İslam’a göre çözmeleri gerekir. Çünkü İslam, Cenab-ı Allah’ın koyduğu ölçüdür. İnsanlar yanılabiliyorlar. Ancak Cenab-ı Allah, yanılmaz ve yanlış yapmaz.  İsrail ABD’nin desteğiyle senelerdir mazlum Filistin halkını bombalayıp durmaktadır. ABD senelerdir İslam coğrafyasını karıştırıp bombalamaktadır. Senelerdir Kürtlerle savaş sürdürülüp onbinlerce insan ya öldürülmüş veya yerinden olmuştur. Bunlar yapılırken ABD ve batılıların adalet ve hukuk anlayışı namına yapılmaktadır. Allah’ın hukuku nerde kaldı? Allah’a emanet olun. (devamı yarın)