Çocuklar, insan neslinin fideleri durumundadırlar. Fideler sağlam ve bakımlı oldukları takdirde verimlilik oranları da o derecede sağlam ve faydalı olur. Herkes çocukluk laboratuvarından geçip yetişkinlik mertebesine ulaştıktan sonra yaşlanıp ölür. Çocuklarımıza sahip çıktığımızda aynı zamanda aslımıza ve kendimize sahip çıkmış oluruz. Çocukları korumak ve yetiştirmek yetişkinlerin dini ve insani görevleridir. Bu görev ihmal edildiği takdirde fıtrat dışı nahoş manzaralar ortaya çıkar.
     İşte çocukların kaçırılıp cinsel tacize uğramaları bu fıtrat dışı örneklerinden bir tanesidir. Son günlerde çocukların kaçırılıp cinsel tacize uğramalarında veya öldürülmelerinde büyük artışlar görülmektedir. Bu çocukların annelerinin feryatları git gide yükselmektedir. Failler ya hiç yakalanmamakta veya yakalanıp kısa bir süre sonra serbest bırakılmaktadırlar. Verilen cezaların hiçbir caydırıcılığı bulunmamaktadır. Güpegündüz sokak veya okul önlerinden kaçırılan çocuklar için tatmin edici herhangi bir tedbirin alındığını da göremiyorum. Gençler arasında uyuşturucu bağımlılığı çoğalmakta ve 12 yaş çocuklara kadar indiği de medyada yazılıp çizilmektedir. Bahis veya idea gibi kumar çeşitleri tamamıyla serbest bırakılmıştır. İnternet kâfeleri dolup taşımaktadır. Kız ve oğlan gençler arasında namahremlik sıfıra inmektedir. Kadın öldürülmeleri çoğalmaktadır. Hırsızlık had safhaya ulaşmıştır. Güpegündüz evler, arabalar, iş yerleri soyulmaktadır. Rüşvet ve ihalelere fesat karıştırmak herkes tarafından bilinmektedir. Her insanın sahip olması gerekli can, mal, din, nesil ve namus emniyeti tehlike altındadır.
     Cenabı Allah insanların dünyevi ve uhrevi huzurları için Peygamberler göndermiştir. Son Peygamber Hz.Muhammed’dir. Cenabı Allah ona Kur’an isminde bir kitap göndermiştir. Bu kitabın gereğinin uygulanmasına şeriat denir. Şeriattaki hükümler caydırıcı olduğu gibi ikide bir değiştirilmesine de gerek kalmaz ve değiştirilemez. İşte şayet Müslümanlar can, mal, din, nesil ve namus emniyetinin sağlanmasını isterlerse, Kur’an ve Sünnet’in hükümlerini uygulamaya koymaları gerekir. Aynı zamanda bu imanın da gereğidir. Çünkü ‘’Kitap ve Peygamberlere imanın arasında İslam hukuku vardır. Bunlara inanmak şeriat hukukuna inanmak anlamına gelir. İslam hukukuna göre bir çocuğu kaçırıp tecavüz etmenin cezası recim veya yüz sefer kırbaçlamaktır. Çocuğu kaçırıp öldürmenin cezası ise idam etmektir.
       İslam hukukunda belirtilen şartlara bağlı olarak hırsızlık yapanın cezası ağırdır. Şafii ve Malikilere göre; birinci seferde sağ elinin kesilmesi, ikinci seferde sol ayağının kesilmesi, üçüncü seferde sol elinin kesilmesi, dördüncü seferde de sağ ayağının kesilmesidir. Hanbeli ve Hanefilere göre de birinci seferde sağ elinin kesilmesi, ikinci seferde de so ayağının kesilmesidir. İslam düzenini ortadan kaldırmaya çalışıp fitne ve fesat çıkaranların İslam hukukunda cezası ise; öldürülmeleri, asılmaları, el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya sürgüne gönderilmeleridir. Çünkü Kur’an’da buyrulur ki: ‘’Allah ve Resûlü’ne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da sürgüne gönderilmeleridir. Bu, onların dünyadaki rezilliğidir. Ahirette de onlar için büyük bir azab vardır.’’(Maide:33)
      Yine Kur’an’da buyrulur ki: Ey akil sahipleri! Sizin için kısasta hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.(Bakara: 179)
   Ben bu ayetleri şunun için yazdım: İslam’ın kuralları kesin ve ebedidir. Caydırıcı olduğu için suç oranı ya sıfırlanır veya çok azalır. Mevcut kanunlar Müslümanlara ya dar gelir ya da bol olur. Çünkü Müslüman’ın ölçüsü Kur’an ve Resûlüllah’ın hayatıdır. Bunların iyi okunup ezberlenmesi gerekir. Ateistlere ve eş cinsellere resmen dernek kurma hakkı tanınıp meşrulaştırılmıştır. Komünist partisi resmen kurulmuştur. Zina suç olmaktan çıkmıştır. Bunların hepsi AET sürecine feda edilerek yapılmaktadır. Tam üyelik gerçekleşirse acaba daha neler olur? Çünkü Avrupa’da namus ve aile mefkuresi git gide yok olmaktadır.
      Dinini bırakmış Avrupalılar için bunlar normal sayılabilir. Çünkü onların Ahiret diye bir dertleri kalmamıştır. Hıristiyanlık inançları şekilsellikten öteye geçmemektedir. Halkı Müslüman olan Türkiye’nin, senelerdir onların arasına girmek için kuyruklarına yapışması Kur’an ve İslam inancına terstir. Çünkü onların hukuk, namus anlayışı ve bütün değerleri peşinen kabullenmiş olunur. İşte bu değerlere bağlı olarak zina suç olmaktan çıkmış, ateist ve ve eş cinsellere meşruiyet tanınmıştır. Dinler arası diyalog la çocukların kaçırılmasının önüne geçilemez. Çünkü dinler arası diyalogun amacı Müslümanları pasifleştirmektir. Hırsızlığın, Çocuk kaçırmanın, intiharın, cinsel sapıklığın ve tecavüzün önüne geçilebilmesi için manevi seferberliğe ihtiyaç vardır. Bu seferberliğin sağlanabilmesi için her şeyden önce devlet yetkililerin, kanunları gözden geçirip Kur’ân, ahiret ve Allah korkusu inancına uydurması gerekir.
      Camideki bir hoca her ne kadar hırsızlığın, çocuk kaçırmanın, çocuklara tecavüzün, cana, mala ve namusa zarar vermenin günah olduğunu anlatsa da söz konusu suçlular emniyet ve mahkemeye gittiklerinde bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkarlarsa, verilecek vaaz ve nasihatlerin herhangi bir anlamı kalmaz. Senelerdir camilerde vaaz ve nasihatler yapılmasına rağmen bütün haram ve ahlaksızlıklarda artışlar olmaktadır. Geçenlerde elinizdeki gazete, tüyler ürpertici bir başlık atarak Batmanda beş bin evde fuhşun yapıldığını yazmıştı. Herhalde bunlar polislerin verdiği rakamlardır. Çünkü randevu evlerin açılmaları için kanuni herhangi bir engel yoktur. Avrupalaşıyoruz diye bunlar serbest bırakılmıştır. Onun için Müslümanların huzuru için her şeyden önce devletin görevini yapması gerekir. Onun için bir hadiste buyrulur ki: Hepiniz çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz sürüden sorumlusunuz. Devlet başkanı çobandır ve yönettiği sürüden sorumludur. Adam, kendi ev halkının çobanıdır ve onların yönetiminden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve yönetiminden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin evinin çobanıdır ve yönetiminden sorumludur. O halde hepiniz çobansınız ve yönettiklerinizden sorumlusunuz.’’( Müttefakun aleyh)
      Hadis-i şerifte izah edildiği gibi herkes sorumlu olmasına rağmen devlet başkanının sorumluluğu birinci sırada yer almıştır. Şayet Devlet kanun yaparken ve yönetirken halkın ahiretini de düşünerek hareket ederse ve müeyyideler İslam’ın öngördüğü şekilde uygulanırsa, Çocuk kaçırmada, intiharlarda, tecavüzde, adam öldürmelerde, hırsızlıklarda ve her türlü fıtrat dışı ahlaksızlıklarda azalma meydana gelecek ve insanlar daha huzurlu olacaklardır. Özet olarak: Can, mal, namus, din ve nesil emniyeti sağlanmış olacaktır. Bu arada herkesin duyarlı olması gerekir. Çünkü devleti oluşturan halktır. Halk duyarsız kalırsa, devlet idarecileri krallaşırlar ve yalnız kendi bekalarını düşünürler. Amed’de toplanan bazı anneler, olgunlaşmayan çocuklarının dağlara götürülmeleri için ağlayıp feryat ettikleri herkesin malumudur. Son günlerde Hüda Par yetkili ve sempatizanlarına yapılan saldırılar hayra alamet değildir. Dicle’ de Hüda Parlı bir eve saldırılıp 4 aile fertlerinin yaralanması, iki gün öncede aynı yerde Hüda Par Dicle ilçe başkanının kaçırılması, yine Hüda Par sempatizanı olan Kerboran ilçesinin Gêra Cafer köyü muhtarının öldürülmesi 90 li yıllardaki huzursuzluğun birer habercileridir. Şer odakları ve derin yapılanmalar fitneyi kaşıyıp körüklemektedirler.
        Bu olaylar PKK ye yüklenmektedir. PKK nin bu eylemlerin arakasında olup olmadığına dair doyurucu açıklama yapması gerekir. Aksi takdirde l990 yıllarındaki ateş yanarsa herkes altından kalır ve memleket harabeye dönüşür. Ateşe benzin dökmekle gidilirse, benzini döken de altında kalıp yanacağı bir gerçektir. Celal Talabani ve Mesut Barzani taraftarları senelerce savaştılar fakat birbirlerini bitiremediler. Sonunda da anlaşıp beraberce hükümet oldular. Hükümetin, saldırganları bulup yakalamaması da ayrı bir trajedidir. Bu saldırılar PKK nin yararına da olamayacağı bir gerçektir. Onun için her kes iyi düşünüp doğru karar vermesi gerekir. Hadiste buyrulur ki: ‘’Din nasihat etmektir. Kimler için dediklerimizde? Buyurdular ki: Allah için, Allah’ın kitabı için,Peygamberi için, Müslümanların idarecileri için ve herkes için nasihat vermektir.’’ (Müslim). Herkes bu nasihatlerden payını alırsa fitneler atlatılabilir. Allah’a emanet olun!