Allah’ın izniyle Resulullah(sav)’in oruç hakkındaki müjde ve uyarılarını kısa olarak anlatmaya çalışacağız. Bütün gazete ve Tv. lere bakıldığı zaman mutlaka oruçtan söz edilmektedir. Anlatmak her bilen Müslüman’ın görevidir. Yeter ki istismar edilmeden ve yalnız Allah rızası için anlatılsın. O zaman oruç ve diğer ibadetlerimizin toplumun diğer olumsuzlukları üzerinde mutlaka etkisini gösterecektir. Peygamber(s.a.v) Orucun fazileti hakkında buyurur ki:
"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."(Müslim, Buhari)
"Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır."(Buhârî . Müslim)
     Aşağıdaki hadisi kudsi’de de Hz.Peygamber Cenabı Allah’tan aktarıp buyurur ki:
        Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:“Aziz ve celîl olan Cenab-ı Allah, "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir.Oruçbenimiçindir,mükâfatınıdabenvereceğim"buyurmuştur.
            Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin. Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlununağız kokusu,Allahkatındamiskkokusundandahagüzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır."(Buhârî, Müslim)      
       Müslim'in bir rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:"İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah teâlâ,"Ama oruç başka. O benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır" buyurmuştur. Oruçlu için iki sevinç  vardır: Biri, iftar ettiği zamanki sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir".
        Görüldüğü gibi ramazan ayında Cenabı Allah’ın mağfiret ve Cennet kapıları sonsuza kadar açılmakta, Cehennem’in kapıları kapanmakta, şeytanlar zincirlerle bağlanmakta ve geçmişteki günahlar silinmektedir. Ayrıca Oruçtan dolayı oruçlunun ağzından çıkan kokunun kıyamet gününde misk kokusuna dönüşeceği, iyiliklerin ona, yedi yüze katlanacağı, oruç sevabının bundan da daha fazla olduğu bildirilmektedir. Bundan daha büyük, daha genel bir af olabilir mi? Cezaevinin kapıları kapanıp oraya Müslümanlar gönderilmemektedir. Allah’tan başka böyle bir cömertliği yapacak herhangi bir hükümdarın bulunması mümkün mü? Elbette mümkün değildir. Bu gibi hadisler İslam’ın müjdeleyici olan tarafını bizlere göstermektedirler. Bir de İslamın korkutucu ve uyarıcı yönleri de vardır. Bir Müslüman her zaman iki yönünü de göz önünde bulundurmalıdır ki istikamet ve dengeyi kaybetmesin. Aksi takdirde ya fazla ümitlenip az bir amelle yetinir veyahut tamamıyla ümidini kaybederek ne yaparsam boştur deyip her şeyi bırakır. Şayet bir Müslüman, Ramazanın ehemmiyetini kavrayarak oruç tutarsa ve geçmişteki günahlarından dolayı tevbe ve istiğfarda bulunursa, İslam dışı alışkanlıklarını terk ederse, İslam hükümlerinin önüne takoz gibi girmezse ve girenleri alkışlamazsa, elbette Allah’ın izniyle ramazanın rahmet ve mağfiret kampanyasından faydalanır. Allah’ın yardımıyla göstermiş olduğu direnç ve kararlılık sayesinde kendi şeytanlarını etkisizleştirip bağlamış olur. Dolayısıyla da Onun için Cennet kapıları açılır ve Cehennem kapıları kapanır. İşte hadislere bu anlayışla yaklaşmak gerekir. Bir ara Kuzey Kıbrıs’ta imamlık yaparken bir vatandaşı camiye davet ettiğimde bana şu cevabı verdi:”Hocam ben bir kadir gecesinde camiye gelip geceyi ihya ettim. Hoca efendi sohbetinde bu gecenin 83 seneye bedel olduğunu söyledi. Ben seksen yaşındayım. Daha üç senem vardır. Allah’tan üç sene alacaklı durumundayım.” İşte bu gibi yanlışlara düşmemek için her zaman İslamı bir bütün olarak görmek gerekir. Yoksa yalnız bir tarafı tutulursa telafisi mümkün olmayan hatalara düşülecektir. Çünkü aşağıdaki hadislerde de buyrulur ki:
       "Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin” (Müttefakunaleyh)
     "Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse,  Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez."(Buhari)
       Görüldüğü gibi oruçlu kimse oruçlu olduğunun farkında ve şuurunda olması gerekir. Oruçlu iken yemez, içmez. Ancak diline ve diğer organlarına hakım olmadığı takdirde tuttuğu oruç boşuna gidebilir. Hadiste belirtildiği gibi öyle sabırlı olmalı ki birisi ona çatıp sövdüğü zaman karşılık vermemesi ve ben oruçluyum demesi gerekir ki orucunun sevabı zayi olmasın. Yoksa oruçlu iken sakız çiğner gibi şunun bunun aleyhinde konuşup gıybet, dedikoduculuk, laf taşıma, sövme ve kalp kırma gibi davranışlara devam ediliyorsa, tutulan orucun sevabının tümü veya bir kısmı silinip gidebilir. Bir de oruçlu olan bir kimse gösterişten kaçınması gerekir. Oruçlu olduğunu sağa, sola anlatmamasına itina göstermeli ki, orucunun sevabı dağılıp heba olmasın.                                                                 
       Aşağıdaki hadiste de Hz. Aişe (r.a) rivayet edip der ki:
      “ Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah (s.a.v)geceleri  ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ibadet için çalışma pozisyonuna girerdi” (Müslim, Buhari)
        Resulullah (s.a.v) Allah’ın bir Peygamberi idi. Günahlardan korunmuş ve Cennet’le müjdelenmişti. Buna rağmen yine de herkesten daha fazla ibadet ederdi. Ramazan ayı gelince büyük bir coşku ve kararlılıkla onu karşılamaya başlardı. Ramazanın son on gününe de ayrı bir ilgi gösterir, geceleri ev halkını da uyandırır ve Allah için samimi duygularla ibadet etmeye, Allah’a yalvarmaya ve ahiret alemini düşünmeye başlayıp ahiret’teki makamlarının daha da yücelmesi için bütün imkanlarını seferber ederlerdi. Ayrıca nefsinin daha da arınması ve gönlünün tamamıyla Allah’a bağlanması için son on günü itikâfa girerek camide geçirirdi. Çünkü Hz. Aişe rivayet eder ki:
       “ Peygamber (s.a.v) vefat edinceye kadar ramazanın son on gününde itikâfa girmiştir. Vefatından sonra eşleri itikâfa girmeye devam ettiler.(Buhârî, Müslim: İ'tikâf )
       İtikâf, belli kurallar dahilinde ibadet niyetiyle camide beklemektir. İtikâfa girmek yalnız ramazan ayına mahsus değildir. Diğer zamanlarda da girilebilir. İtikâfın amacı belli sürelerle dünya meşgalelerinden uzaklaşıp nefsi kötü duygulardan ve şeytani vesveselerden korumaktır. Çünkü mal, eş, çocuk, iş, mülk ve makam gibi zevkler insanı hep meşgul ederler. Belli aralıklarla itikafa girilip camiye kapanıldığı zaman bir nebze de olsa nefis ve kalp kir ve pastan arınırlar. İçinde yemeklerin pişirildiği bir tencere misali gibi, tencere zaman -zaman ilaçlarla temizlenmediği takdirde, bir gün gelir içindeki yemekler zehirlenir ve insanı hasta eder veya öldürür. İşte itikâfa girmek de kalp ve nefsin manevi paslardan temizlenmesi için etkili bir ilaçtır. İtikâfın en az müddeti ,”Sübhanallah” denilecek kadar beklemektir. Bundan dolayı camiye gidildiği zaman ayrıca itikaf niyeti de getirilirse ek bir sevap elde edilir. Ancak Malikilere göre bunun en az müddeti bir gün ve bir gecedir. Malikilere göre itikâf için oruç tutmak da şarttır. Hanefilere göre ise adanmış itikâf için oruçlu olmak şarttır. Diğerleri için şart değildir. İtikaf için niyet de gereklidir. Allah’a emanet olun!