Bu hafta Kürt açılımını yazmak niyetinde değildim. Ancak hafta sonunda yapılan yürüyüşler ve buna karşı hükümet yetkililerin verdikleri ümit kırıcı demeçler nedeniyle bu haftaki yazımın konusunu tekrar Kürt meselesine ayırdım. Çünkü sorun devam ediyor. Başka şeyleri yazmaya sıra gelmiyor. Sorun medyada birinci haber olarak canlılığını muhafaza ediyor. Hafta sonunda birçok yerde hayat durma noktasına geldi, kepenkler indirildi caddeler sokaklar meydan savaşına dönüştü. On yaşındaki çocuklardan tutun ta altmış yaşındaki insanlara kadar kadın erkek demeden onbinlerce insan polis araçlarını, bankaları, AKP parti merkezlerini taşlıyor. Güvenlik güçleri de biber ve göz yaşartıcı gazlar atarak onları kovalayıp yakalamaya çalışıyordu.

        Bu manzaraları görünce aklıma yasır Arafat geldi. Filistinde intifada hareketleri başlayınca Yasır Arafat, İsrail tanklerine taş atan çocuklara küçük generallerim diye hitap ediyordu. Çünkü manzara aynıydı. Çocuklar ellerindeki çatal lastiklerle panzerlere taş atıp ara sokaklara kaçıyorlardı. Her yer duman ve gaz kokusu içinde kalmış trafik durma noktasına gelmişti. Açılımla beraber meydana gelen sevinç ve ümitler, karamsallık ve ümitsizliğe dönüşmüş, insanlar can ve mallarını güvende his etmiyor kendi kafalarında Metropollere gitmek için planlar çizmeye başladılar. Ancak bu olaylar, Kürt- Türk savaşını beraberinde getirir diye bu planları da güvenli görmüyor.

        Acaba ne oldu da birden bire tansiyonlar yükseldi. İmralı cezaevinde yatmakta olan Abdullah Öcalan´ın yeri değişti. Beş milyon dolar harcanarak aynı yerin bitişiğinde yeni bir cezaevi yapıldı ve Öcalan oraya konuldu. İddiaya göre yeni yer eskisinden biraz daha küçükmüş ve Kürt açılımıyla beraber şartların daha da hafifleştirilmesi beklenirken, aksına şartlar daha da ağırlaştırıldı. DTP liler ve PKK sempatizanları olayı protesto etmek için yürüyüşler düzenleyip sloganlar atılınca, güvenlik güçleri de müdahale etmiş ve bu manzaralar ortaya çıkmıştır.

         Acaba yeni cezaevine harcanan beş milyon dolar, işsizliği önlemede kullanılsaydı daha iyi olmaz mıydı? İmralı adasında yüzlerce gardiyan ve güvenlik güçleri tutulmakta, bunlara milyonlarca para harcanmaktadır. Acaba İsrafın haram olduğundan yetkililerin haberleri var mıdır? Bu kadar para harcanmak yerine, Abdullah Öcalan herkesin konulduğu bir cezaevine nakledilirse ne zararı olur?  Bana göre herhangi bir zararı olmaz. Aksine olayların yatışmasına yardımcı olabilir. İmralı adası da sivil müteşebbislere açılıp ekonomiye kazandırılması daha iyi olmaz mı?  Bir adayı bir kişiye tahsis etmek dünyanın neresinde vardır?  ABD Afganistan´da yakaladığı bir kısım Müslüman´ı Guantanamo adasında hapsetmiştir. Ancak bir adayı bir kişiye tahsis etmemiştir. Bir de Emperyalist bir ülke örnek alınmamalıdır. Çünkü ABD varlığı zorbalık üzerindedir.

       Bir de Müslüman´lar Kura´n-ı hakem olarak almalıdırlar. Kur´an´da buyrulur ki: “Eğer müminlerden iki gurup birbiriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah´ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın. Şüphesiz Allah adaletli davrananları sever.” Şüphesiz müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah´tan korkun ki, merhamet olasınız.”(Hucurat: 9 -10)

          Evet, artık herkes Kürt sorunun varlığını kabul etmektedir. Ancak bir türlü bazı alışkanlıklardan vazgeçilmiyor. Sorun çözülmek istenince sorunun ortaya çıkmasında rol oynayan kesimle görüşülmek istenmemektedir. Bir asırdır sorun haline getirilen bir meseleyi çözmeye çalışacaksın ancak sorunun gündemde kalmasını sağlayanlarla görüşmeyeceksin. Onları muhatap almayacaksın. İşte sıkıntı buradadır. Kürt sorunun farkında olmayan ve şu anda AKP nin içinde yer alan yetmiş küsur Kürt Millet Vekiliyle bu sorunu çözmek de mümkün değildir. Çünkü sorunun gündemde kalmasında herhangi bir rolleri olmamıştır ve böyle bir dertleri de olmayabilir. Onun için gerçekten sorun çözülmek isteniyorsa, sorunun çözülmesini sağlayabilecek ve fiilen savaşı sürdüren dağdaki kişilerle konuşulması lazımdır. Yoksa havanda su dövülmeye devam edilecektir. Erbakan döneminde esir alınan sekiz askerin kurtarılması için Fethullah Erbaş Kandil´e kadar gitti ve mağaradaki PKK bayrağının altında oturarak askerlerin serbest bırakılmasını sağladı. Yaptığı Kötülük müdür? O zaman da ırkçı ve şovenist kesim karşı çıkıyorlardı. Oraya gidilip onarla görüşülmeseydi o askerlerin birisi de serbest bırakılmazdı. Eğer sorunun çözülüp kanın durması APO ´nun elinde ise, onunla görüşmenin ne zararı olabilir?

      Aslında bu sorun APO´ yla başlamamıştır. APO hareketi yirmi dokuzuncusu olduğu söyleniyor. Diğer hareketlerin başında genelde molla veya şeyhler bulunuyorlardı. Bunun için birinci dünya savaşında İngilizler bu hesabı yaptılar ve bilhassa Selahaddin-i Eyyubi´nin Küdüs´ü Haçlılardan kurtarmasının intikamını aldılar. Dolaysıyla da Kürdistan´ı karpuz parçaları gibi dörde böldüler. Hedef ve ilkeleri istismar edilen Bediüzzaman da bu sahada çok mücadele vermiştir. Sürgün ve hapis dönemine kadar Kürtlerin de kendi kimlikleri ile diğer Müslüman kavimlerin arasında yer almaları için verdiği mücadele az değildir. İstanbul´a gidip Kürdistan´ın Van, Bitlis ve Diyarbakır illerinde Arapça ve Türkçeyle beraber Kürtçe´yle de eğitimin verileceği fakültelerin açılması için Padişah Abdülhamit´le görüşmek isteyince, görüşememiş ve bu teklifinden dolayı deli muamelesi görmüş ve hapse atılmıştır. “

        Artık inat ve öfkeden vazgeçilmelidir. Açılım süreci sabote edilmemelidir. Salı günü Tokat kırsalında öldürülen askerlerin PKK tarafından öldürüldükleri medyada büyük manşetlerle verildi. Ya onlar da Ergenekoncular tarafından öldürüldükleri ortaya çıkarsa, acaba nasıl manşet atarlar. 1993 te Bingöl´de 33 sivil giyimli askerlerin öldürülmesini de PKK ye yüklediler. Oysa bu olayın da Ergenekoncular tarafından organize edildiği resmi ağızlar tarafından açıklandı. Onun için yazıp çizerken duygusal davranılmamalıdır. Delilli ve yapıcı konuşmak herkesin yararınadır. Ne Türkçe ne de Kürtçe Meleklerin birbirleriyle konuştukları diller değildir. Belki ikisi de Cenabı Allah´ın insanlara verdiği nimetlerdir. Allah katında ikisinin de değeri aynıdır. Dolayısıyla da diller üzerinde baskı kurup bir kısmını ortadan kaldırmak Allah´ın verdiği nimetle savaşmak anlamına gelir. Devleti tartışılmaz Türk ırkı üzere tesis edenler, yanlış yapmışlar. Onları tabulaştırmamak gerekir. Allah´a ve Allah´ın uhrevi ceza ve mükâfatına inananların, Peygamberler dışında hiç kimseye ilkeleri değişmez ve dokunulmaz gözüyle bakmaması gerekir. Allah´a emanet olun!