Son üç beş yıldır felaketler yılı.

Bu yıl da orman yangınları, depremler, fırtına ve seller…

Doğal afetler yetmiyormuş gibi üstüne üstelik KOVİD belasını yaşadı bu insanlık.

Offf  ki offf…

MİTOLOJİK TANRILARIN İŞLERİ

Mitoloji okumayı severim.

Eski çağlarda ve hatta orta çağda her iyi veya kötü işin bir tanrısı vardı.

Nil nehrindeki kötü hasat yılından, kuraklıktan tanrılar sorumluydu.

Tsunami ve sel baskınlarından deniz canavarlarını devreye sokan denizler tanrısı Poseidon…

Anadolu’da Hititlerde Fırtına tanrısı…

Ortaçağ’da salgın yapan Veba hastalığı yine tanrıların gazabıydı.

Bugün Budapeşte’de, Prag’da veba anıtları dikilidir meydanlarda.

Bu mitolojik inanışlar doğaldı.

Dünyanın ve tabiat olaylarının henüz tam bilinmediği zamanlarda felaketlerin daha üstün varlıkların eylemlerinin sonucu olduğu fikri, acının anlamsızlığına bir anlam getirmiş olmalı.

Ancak bu fikir, günümüzde insani olanla, olmayan olaylar arasında ayrım yapmamız gerektiği savunulurken ve hatta paganizm-çok tanrılı inanç sitemi yerini tek tanrılı dine bırakırken ve insanlar sorumluluğu ve suçu yargılamak için yasal sistemler ve kodlar geliştirirken bile varlığını sürdürdü.

İNSAN DENEN VARLIK

Risk değerlendirmesi ve önlemenin hala gelişmemiş olduğu zamanlarda, mitolojiye göre doğal afetler ve felaketlerin ilahi güçlere atfedilmesi fikri, günümüzde artık bilim ve teknoloji oldukça ilerlemesi ile yerini risk değerlendirmesi, ön görebilirlik, hazırlık, tedbir gibi işler aldı.

Evet bir felaketi her zaman önleyemiyorsak, giderek artan bir şekilde en azından geleceğini görebiliyor ve nedenini biliyor ve dolayısıyla hazırlık yapabilmemiz için harekete geçmemiz gerekmez mi?

Mesela, dünyayı hareket ettiren depremler tektonik plakaların hareketi olduğunu biliyoruz.

Peki ne düşünüyoruz?

Her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve bir Tanrı dünyada kötülüğün ve acının olmasına nasıl izin verebilir?

Peki suçlu kim?

Başımıza gelen felaketlerden, acılardan ve gözyaşlarından insanoğlu kendini niye sorgulamaz, ben ne yaptım, ne yapabilirdim diye?