Her gün metro istasyonuna giderken yol üstünde iki dilenciyle karşılaşırım.

Elinde bir kağıt mendil…

Hele Cuma günleri cami çevresinde dilenciler.

Hastane bahçelerinde dilenciler vicdan sömürüsü ile ruhunuza seslenirler.

Dini bayramlar dilenci sayısı zirveye çıkar.

Böyle durumlarda ilk tepkiniz ne olur?

Şefkat mi gösterirsiniz yoksa suçluluk mu hissedersiniz?

İki türlü davranış söz konusu.

Duygu sömürüsüne teslim olup biraz bozuk para bırakıp gidilebilir ya da başınızı çevirip

görmezlikten gelip yola devam etmek..

Suçluluğunuzu hafifletmek için, para verseydiniz bile içkiye, temel ihtiyaç dışı başka şeylere harcayacağını ve dilenciliğin bu bakış açısıyla bir hayat tarzı olduğunu düşünebilirsiniz.

Üstelik bazı hayır kurumlarına bağış yapan biriyseniz yine de vicdanınızı bir türlü rahat bırakmaz...

Muhtemeldir ki toplumun kültür yapısında dezavantajlı kişilere yardımcı olma anlayışının bir yansımasıdır.

Üstelik her din fakirlere, muhtaçlara yardım edilmesinin önemini vurgular.

Bundan dolayı da ahlaki bir anlayış olarak da yerleşmiş durumdadır.

Çünkü dini kurallar sosyal yardım kuruluşlarından ve hayır kurumlarından önce vardı.

Bu nedenle dilencilere para vermemek suçluluk hissi uyandırabiliyor.

Dilencilik ,refah düzeyi yüksek ülkelerden ziyade fakir ülkelerde beklenir.

Refah düzeyi yüksek ülkelerde devletler dezavantajlı grupların sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bir yanda refah içinde insanlar, öbür yanda garibanlar varsa bu durum herkesi rahatsız eder.

Bu durumda devletlerin vazifesi; ülkedeki refahın eşit dağıtılması yönünde politikalar geliştirmektir.

Herkese yetecek kadar kaynak var ama herkes pastadan eşit yararlanamıyor.

Bu dengenin kurulması ile toplumda sadaka diye bir şeye gerek kalmaz.

Fransız Filozof B.Russell: “Adil bir dünyada ‘hayırseverlik’ mümkün dahi olmazdı” demiştir.

Devlet sosyal yardım konusunda yeterince destek vermiyorsa elbette hayır kurumlarına elimizden geldiğince desteklemek iyi bir düşüncedir.

Batı ülkelerinde gariban Afrika ülkeleri için zenginler yardım fonlarına bağışta bulunup vicdanlarını rahatlatırlar.

Gazze örneği en güncel can yakıcı bir durumdur.

En temel hayat için gerekli maddeye bile muhtaç insanlar.

Hayırseverlik meselesine gelince;

“Hayırseverler varlıklarının makul bir kısmını İhtiyaç duyulan bir yerde harcanmak üzere devlete bağışlayacakları yerde gönüllerinden koptuğu kadarını vermeyi tercih ederler” diyen eleştiriler de vardır.

Amerika’da bile evsizler, dilenciler vardır.

Bazı ülkelerde boğaz tokluğuna merdiven altı işlerde çalışanların ve hatta fahişelik yaparak güç bela hayatını idame ettirenler de olduğu zaman zaman medyada yer almaktadır.

Ayrıca devlerde dış ve iç merkezlerden gelen yardım paralarının nereye harcandığı konusunda birisi bir soru sorduğunda tatmin edici bir cevap alamazsaşüphe uyandırır.

Yardım payının anlamsız işlere, bürokrasiye harcandığını ve hatta daha kötüsü, yozlaşmış rejimlerin bunları cebe indirdiği söylentisi yayıldığında kimi kime şikayet edilecek gerçeğin ortaya çıkması için.

Bu durumlarda zor bir durumla karşı karşıya kalabilir kişi.

Böyle durumlarda bile toplumun elbirliği ile yardımseverliği hayata geçirerek insanların sokaklarda dilenmesini engel olabiliriz.

Başka bir görüş de hayırseverlik işini hayırseverlik kurumlarına veya insanlığa hizmet için faaliyet gösterenlerin desteklenmesi yönünde.

Ama ne olursa olsun şahsi olarak her birimizin bazen dilencilere bizzat para vererek, bazen ise onlara yardımcı olabilecek kuruluş ve kurumları harekete geçirerek, elimizden gelenin en iyisini yapmakla yükümlü olduğu görüşünü kim katılmaz?