Yürüyeceği yolu yarar önce

Uzun, upuzun ve çok derin

Kuyu açar sonra yüreğimizin

En şefkatli köşesinde

Toplar önüne gelen her şeyi

Ertir ve boşaltır o kuyuya

Yakmak için o köşeyi sonsuza kadar

 

   Hüznü yazmak zordur, ama acıyı yazmak çok daha zordur.

   Saniyeler, dakikalar, saatler günler ve haftalar geride kaldı. Dalga dalga yayılan o feryat ve çığlıkların üzerinden haftalar geçti. On beş ya da yirmi gün! Ne kadar kolay söyleniyor değil mi? Bu günler takvimde sayılmış günler değil; ölümler, yıkıntılar, yok olan güzel gelecek hayalleri, umutlar ve yok olan koskoca hayatlar saklı bu sayılan günlerin içinde. Artık yok ileriye dönük planlar, yok artık sevgiliyle bahar günü kırlık yerlerde dolaşma düşleri. Çünkü hayatlarındaki acı ve tatlı olan her şey depremle birlikte ulaşılamayacak uzaklıklara savrulup gitti.  

   Bir düşünün enkazın altında veya üstünde bir ananın ya da babanın çocuğuna seslendiğini ve karşıdan gelebilecek sesin bir ömür boyu sustuğunu! Bir de   tersini düşünün; tesadüfen kurtulmuş bir çocuğun toza bulanmış yüzünden aşağıya doğru yol yapmış gözyaşlarıyla anne veya babasını çağırdığını, o anne baba ki, o henüz ilk harfi söylediğinde hemencecik koşanlar, şimdi sonsuza kadar onun uzağında olduğunu bir düşünün! Nasıl da acı bir tablo canlanıyor gözünüzün önünde değil mi! O an başınızı yukarıya kaldırıp, düşmanınıza bile bu acıyı yaşatmamayı dilersiniz Allah’tan.

   Doğa dosttur ama bunun yanında çok da acımasızdır. Hunharca dalıyor yaşama ve yıkıyor önüne gelen her şeyi; sadece acı, hüzün ve gözyaşı bırakıyor ardında. Yaralar sarılmaya çalışılacaktır elbette ama yitip giden yaşamlar geri gelmeyecek, en basit bir hayal bile kurulamayacak, tükenen umutların yerine yenisi yeşermeyecek! Bunların telafisinin olmayacağı belli ama ne yazık ki, olmayacağını bir tek bu yıkıma maruz kalanlar bilecek ve yaşadıkları sürece; anne, baba, evlat, deprem ve enkaz kelimelerini her duyduklarında içlerindeki açık yaradan ateşler fışkıracak ve kaybettikleri yakınları canlanacak gözlerinde  ve bu illüzyonla içlerindeki ateş harlanacak.

   “Yaralar sarılacak!” Ne kolay söyleniyor değil mi! Evet fiziksel yaralar, sarılıp tedavi edilebilecek ama soyut olan ruh ve yürekteki yaralar nasıl sağaltılacak! İşte o çok zor. Herkes istediği kadar yanlarında olduğunu söylesin ama onların içindeki yaralar hep söze gelecek, hep haykıracak ve dinmeyecek hiçbir zaman içlerindeki çığlık!

   Hüznü yazmak zordur, acıyı yazmak çok daha zordur, çünkü ateş olur kelimeler beynin ortasında ve ruha düşer o ateş, yakar da yakar. Yine de yazmaya çalışırsın ama parmakların yanar, yazamazsın artık! Çünkü kalem de yüreğinle birlikte eriyip gitmiştir.