Arap Baharı olarak lanse edilen ancak etkisi altına aldığı bölgelerde toplumsal fırtınalara dönüşen değişim ve dönüşüm devam ediyor. Yanlış gidişat ve sistemlerin düzeltilmesi adına yola çıkılan hareket ne yazık ki bugünler itibariyle yerini sistemsizliğe bırakmış durumda. Bu nedenle de birçok ülke insanı ve yönetimi zorluklar yaşamaktadırlar.
Ortadoğu coğrafyasında yüzyılda bir değişikliklerin olması olağan hale gelmiş gibi görünse de bu durum aslında yapılan müdahalelerden kaynaklanmaktadır.
Bugün Türkiye’nin Ortadoğu konusundaki politikasının bir bölümü ile ilgileneceğiz. Bilindiği gibi AKP hükümetinin diğer hükümetlerden farklı bir dış politika bakışı açıklaması bulunmaktadır. Bu da “Komşularla sıfır problem” olarak formüle edilmişti. Aslına bakarsanız eğer başka şeylerde gözünüz yoksa bu hiçte yadırganacak veya eleştirilecek bir politika değildir. Komşuları ile sorun yaşayan ülkelerin rahat olmadıklarını biliyoruz sorun yaşamayanlar ise başta ticari ilişkiler olmak üzere birçok alanda ilerleme kaydedebilmektedirler.
Ancak!
Türkiye ve komşularının son paylaşımdan kaynaklanan ortak bir sorunları bulunmaktadır. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi kapsayan bu ortak sorunun adı KÜRT’lerdir. Çünkü Kasrı şirin anlaşmasından bu yana Kürtlerin yaşadıkları topraklar olan “Kürdistan” toprakları insanları ile birlikte bu ülke sınırları içerisinde paylaşılmış durumda. Özellikle son yüzyılda yani birinci dünya savaşı ve Türkiye cumhuriyetinin sınırlarının belirlenmesinden sonra bu durum daha çok netleşmeye başladı.
Bu ülkeler bu güne kadar sürdürmüş oldukları Kürt politikaları konusunda açık veya gizli bu durumu göz önünde bulundurmuş ve ona göre ortak politikalar belirlemişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak bu ülkeleri bağlayan ortak anlaşmalar yapıldığı da bilinmektedir.
Bu belirlemelerden sonra şimdi Türkiye’nin Suriye politikasına ve Kürtlerin durumuna göz atabiliriz.
Malum Suriye’de bir yıldan fazladır iç savaş yaşanmaktadır. Bu savaşın başlama noktasından itibaren de Türkiye Suriye yönetiminin yanından ayrılarak muhalif cephenin yanında yer aldı. Hatta yer almaktan ziyade barınma ve toplanma merkezi görüntüsü vermeye başladı. Suriye muhalefetinin Türkiye’de yaptığı toplantılar ve Dışişleri bakanlığının konu ile ilgili çalışmaları gazetelere yansıdı. Bu politika zaten gizlenmemektedir. Savaştan kaçanların Türkiye’ye sığınmaları, kurulan çadır kentler ve benzeri gelişmeler zaten bilinmektedir. Gelinen durum itibariyle de Suriye politikası ülkenin sıfır problem olarak adlandırılan dış politikası ile bir ilişkisi gözükmemektedir. Suriye’deki çatışmalarda yaralananların ambulanslarla Türkiye’ye taşınmaları ve tedavilerinin sağlanması öte yandan onlarla çatışan güçlere ateş açılması da olayın resmini ortaya koyma açısında önemlidir.
Özellikle son dönemde Özgür Suriye ordusu olarak tanımlanan El Kaide bağlantılı El Nursa ve benzeri yapılara sağlanan olanaklar açık bir şekilde görülmektedir. Bu güçlerin Kürtlerle çatışmalara girmeleri, Kürt bölgelerine saldırmaları ve ardından Türkiye’ye kaçmaları ise tartışmalara neden olmaktadır. Bu konuya ilişkin olarak PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in açıklamaları da dikkat çekicidir. Müslim; “silahlı güçleri ile çatışan İslamcı grupların Türkiye sınırından Suriye'ye geçiş yaptığını” belirtmekte ve Türkiye’den” Türkiye'nin aramızdaki meseleye karışmasını istemiyoruz. Kuzeyde (Türkiye) Kürtlerle bir anlaşmaya yönelmişler, bu iyi bir şeydir. Ama bıraksınlar Suriye'dekiler de kendi kendileriyle bir anlaşmaya varsınlar. Eğer karışmak istiyorlarsa kapılarını insani yardım için açsınlar" beklentisini ifade etmektedir.
 
Türkiye’nin şu anda kamuoyuna yansıyan endişesi Kürtlerin Suriye’nin Kuzeyinde bir Kürt otonom devleti kurmalarıdır. Bu durumun Türkiye’ye yansıyabileceği kaygısı taşınmaktadır. Bu durumun olmaması için de uluslar arası politikalar sürdürülmektedir. Son olarak El Nursa ile PYD güçleri arasında çıkan çatışmalar üzerine Türkiye Dışişleri Bakanlığının BM ye müdahale başvurusu da eleştiri konusu olmuştur. Müslim bu konu ile ilgili olarak; “Bundan kasıt, dış müdahalenin yapılması ise bunu kimse istemiyor. Askeri dış müdahale Suriye'yi karıştırır. Ama bir arabuluculuk kastediliyorsa bu yönde çalışmalar var ve biz de bu çabanın içindeyiz" diyor.
Bu aşamadan sonra Kürtlerin elde ettikleri haklarından vazgeçmelerinin mümkün olmadığı açıktır. Evet, orada bir Kürt devleti kurmayacaklardır ancak bir özerk yapı oluşturmak için de ellerinden geleni yapacaklardır. Türkiye’nin de Kürtler konusundaki politikasını artık netleştirmesi gerekir. Ya dost ve destekçi olarak Kürtlerin yanında yer alacak ve bundan uzun ve kısa sürelerde karlı çıkacak ya da Kürtlerin aleyhinde çalışanları destekleyecek ve sürekli sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Uzun dönemli çıkarlar ve komşularla sıfır problem Kürtlerle uzlaşmaktan geçtiğini anlamak gerekiyor. Bu nedenle Kürtlerin eşit haklara sahip olma mücadelelerinin desteklenmesi Türkiye’nin çıkarlarına daha uygun olacaktır. Aksi durumun nasıl sonuçlar çıkardığını zaten hep beraber görüyoruz.