12 Eylül   2010 tarihinde Türk devleti anayasasının bazı maddelerinin değişmesi için referandum yapıldı. Referandum neticesinde % 58 evet oylarıyla, ilgili anayasa maddelerinin değişmesi kabul edildi. Mühaliflerin oyları ise % 42 lerde kaldı. BDP de sandık başına gitmeyi boykot etti ve Kürt coğrafysındaki önemli bazı illerde vatandaşların çoğunluğu sandık başına gitmedi. Bu referandumda AKP ve BDP amaçlarına ulaştılar. Çünkü sözkonusu maddeler AKP nin istediği şekilde kabul edildi ve AKP için sınav yeni başladı. BDP de hedefine ulaştı. Çünkü bu boykot neticesinde BDP bir taşla iki kuş vurdu. Birincisi: Boykotla kendi varlığını bir daha ortaya koyup bölgedeki ağırlığını hisettirdi.İkincisi: sandığa gitmemekle evet oyların fazla çıkması için dolaylı olarak katkı sağladı. Her ne kadar değişen maddeler arasında kürt sorunun çözümüne yönelik bir madde bulunmuyorsa da, 1980 askeri darbecilerine yargı yolunun açılması BDP lilerin hoşuna da gider. Çünkü en fazla işkence gören onlardır. Aslında yamalarla huzur gelmez. Anayasanın sil baştan ele alınması gerekir. Halkın dini ve ırkı sorunlarını çözecek anayasa kavuşmak çoğunluğun beklentisidir.
       Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Başbakan Erdoğan için sınav yeni başladı. Çünkü değişiklik gereği, anayasa ve diğer yargı kurumlarına yeni üyelerin atanmasıyla birlikte yargının hükümet üzerindeki baskısı ya kalakacak ya da azalacak. Hükümetin çıkaracağı her kanun anayasa ve yargı çengeline takılmayacak. Zaten değişikliğin amacı da budur. Disiplin suçları dışında askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmaları, sivil hükümetlere bir nefes aldıracağı de beklenmektedir. Çünkü şimdiye kadar ordu kendini hep seçilmişlerin üzerinde gömüş Atatürkçülük ve Türkçülük zırhine bürünerek dini ve kürt açılımları konusunda hep engel teşkil etmiştir. Ufak bir açılım karşısında hemen ihtilal ve muhtiralara başvurmuştur.Anayasaları da Dipçik zoruyla bu doğrultuda kabul ettirmişlerdir.
        İşte yukarıdaki nedenlerden dolayı Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekibi için yeni bir sınav başlamıştır. Senelerdir kangren haline dönüşen dini ve kürt sorunları için acaba ne gibi adımlar atılacak? Herkes bunu merak ediyor. Genel de dini açıdan Müslüman Kürt ,Türk,Arap ve diğer kavimler senelerdir inançlarına göre yaşamaktan mahrum bırakılmışlardır. Örneğin: Senelerdir kızlar başörtülerinden dolayı eğitim öğretim ve kamuda çalışma imkanlarından mahrum bırakılmış ve karma eğitim baskısıyla başabaşa bırakılmışlardır. Okulların bodrum katlarında namaz kılanlar halen soruşturmaya tabi tutulmaktadırlar. Subayların açıktan ibadet etme yasağı halen devam etmektedir. Askeri liselere dindar ve Kürtler alınmamaktadır.
        T.C. kanununun 301.ci maddesi gereği sistemin yanlışlarını eleştirmek halen suçtur. Müslümanların da kendi hukuklarına göre yargılanmaları dile dahi getirilememektedir.Atatürkün koruma kanunu nedeniyle bazı konular halen konuşulamamaktadır. Özeldede Kürt kavminin üzerindeki inkarci ve ırkçı uygulamalar devam etmektedir. Takriben nüfusu 20 milyonu aşan Kürt halkı asimilasyon balyozu altında yok edilmektedir. Kendi ana diliyle eğitimini yapamamakta, vaz ve hutbesini okuyamamakta, Türküm,doğruyum sloganlarıyla gözünü açmakta, dağların yüksek yamaçlarında “ne mutlu Türküm diyene…” yazısını okumakta; tek millet ve tek bayrak tabusuyla karşılaşmaktadır.
        İşte referandumdan sonra bu konularda hükümetin atacağı adımlar merakla beklenmektedir. Çünkü Başbakan Tayyip Erdoğan meydanlarda kendini hep mağdur bir durumda göstermekte idi. Seçmenleri de bu şekilde onu savunuyorlardı. Onun için gerçek sınav yeni başlayacak. Hükümetin neyi yapmak istediği, neyi yapmak istemediği hususlarında daha net anlaşılacaktır. Hükümet bu sınava göre önümüzdeki Millet Vekili seçimine katılacaktır. Propaganda maksatlı konuşmalar ile inandırıcı icraat bundan sonra belli olacaktır.
        Yanlışların düzeltilmesi için cesaret ve fedakarlık gerekir. Tarihe bakıldığı zaman hep böyle olmuştur. İkiyüzlülük yapmayan ve dürüst kimseler, canlarının pahasına da olsa fedkarlıkta bulunarak hakkı ve adaleti gerçekleştirmişlerdir. Peygamberler hakkı gerçekleştirmek için çektikleri eziyet ve cefa herkes tarafından bilinmektedir. Dünyadan sonra ahiret hayatı başlayacaktır. İşler yapılırken, bunlar gözönünde bulundurulmalıdır. Makamlar geçicidir. Makamlar zulüm üzere kurulmuş olabilirler. Makamlardan dolayı zulme ve zalime destek verilmemelidir. Makamdan dolayı ahiret dünyaya feda edilmemelidir. Her zaman hakkın ve adaletin yanında yer alınmalıdır.Cenabı Allah buyurur ki:
        “ Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun.Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)tır. Allah’a isyandan sakının.Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” (Maide:8)
         Görüldüğü gibi hakkı ayakta tutmak ve adaletin şahidi olmak her Müslümanın görevidir. Aksi hareket etmek de Allah’a isyandır ve günahtır. Halkın yüzde doksandan fazlası kendini Müslüman bilen bir yerde Kur’an’ın ve Sünnet’in gereği gibi yaşamak yasaksa, yine Hz. Nuh tufanından beri kendi vatanlarında ikamet eden ve halkın üçte birini teşkil eden Kürtlerin kimlikleri ve her türlü ırksel hakları inkar ediliyorsa, orada adaletin ve hakkın olmadığının delilleridir. Referandumdan sonraki dönemde hükümeti bu konular üzerinde kafa yormaya davet ediyoruz. Allah’a emanet olun!