Her ne kadar “Halkların kendi kaderlerini tayin etme haklarının” varlığı kabul edilmekte ise de bunun pratikte pek mümkün kılınmadığını çok iyi bilmekteyiz. Bunun bir hak olduğunu söyleyen egemen devletler ve milletler bile bu haklarını kullanmak isteyen halk ve milletlere imkan tanımamaktadır. Bu gerçeğe rağmen koşullar oluştuğunda bazı gelişmelerin sağlandığını da belirtmek gerekiyor.
 
İçinde bulunduğumuz coğrafyada Kürtlerin kendi kaderlerini nasıl tayin edecekleri meselesi gündemi oluşturan temel konulardan birisidir. İran, Türkiye, Irak ve Suriye’deki siyasal ve askeri durumlar ve Ortadoğu’daki gelişmeler kritik bir süreç içerisinde bulunduğumuzu göstermektedir.
 
Bu durumda Kürtler ne yapmalıdır?
 
Kürtlerin adı geçen dört ülke sınırları içerisinde bulunan diğer halklarla bir kader birliktelikleri yaşadıkları malum. Bunun isteyerek veya istemeyerek olmuş olması sonucu değiştirmiyor. Ancak gelinen süreçte nasıl bir yol izleyecekleri, Bu halklardan hangisi ile ortak yaşam sürecekleri veya herhangi birisiyle ortaklaşıp ortaklaşmayacakları bölge geleceği için önemli. Çünkü Kürtlerin desteğini alan ülken bölgenin lideri olacak. Durum bu kadar net.
 
Bu konuda liderliğe oynayacak iki ülke var. İran ve Türkiye.
 
Her ne kadar mezhepsel yönü ve iktidarda bulunan yönetim açısından İran daha iyi konumda bulunmaktaysa da rejimler ve mezhepsel ayrılıklar nedeniyle Kürtlerin o tarafa yönelimi biraz daha riskli görünüyor. O halde rejimi ve yapısı ile ilgili olarak avantajlı durumda olan ülke Türkiye olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin ise Kürt politikası konusunda bir devlet fobisi olduğunu unutmamak gerekiyor.
 
Bu fobi çözüm süreci çalışmalarında azaltılmaya çalışılıyor. Yapılan görüşmeler neticesinde hükümet yasal zemin hazırlıkları içerisinde olduğunu açıkladı. Hükümetin son açıklaması ile ilgili yayınlanan haberlerde Başbakan yardımcısı Beşir Atalay şunları aktarıyor; “19 Mayıs'ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında geniş kapsamlı bir toplantı yaptık toplantının tek konusu "çözüm süreci"nin geldiği yer ve ne yapılması gerektiğiydi."Orada bize, bu işi yürütenlere bir görev verildi; Bu konudaki yol haritasının daha somut şekilde çalıştırılması, yani daha somut bir yol haritası ve bir de çözüm sürecinin bir çerçeve yasasının çıkarılması... Biz o çalışmayı şu anda tamamladık ve bakanlarımızın imzasına açıldı. Son Bakanlar Kurulu'nda da ben onun sunumunu yaptım, karar verildi ve şu önümüzdeki bir iki gün içinde zaten biz onu Meclise tasarı olarak sevk edeceğiz"
 
Konu ile ilgili görüşmeleri yürüten HDP heyeti ise 15 Haziranda yaptığı açıklamada Öcalan ve Kandil ile yaptıkları görüşmelerin ardından üç adımın önemine değinmişti. Bu adımların
 
1-Yasal zemin,
 
2-Öcalan'ın müzakere koşulları ve
 
3-İzleme Kurulu olarak vurgulamıştı.
 
Hükümete yakınlığı ile bilinen Yeni şafak Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Abdulkadir Selvi 19 Haziran'da yazdığı yazısında süreçle ilgili AKP Hükümetinin 5 maddelik bir paketin hazırlandığını belirterek, bu 5 maddeden 3'ünü de "1-Çözüm sürecinde görüşmeleri yürüten görevliler yasal güvenceye kavuşturuluyor. 2-Çözüm sürecinin yasal zemininin TBMM olduğu belirtiliyor. Yürütme görevi Bakanlar Kurulu'na aittir deniliyor. 3-Çözüm sürecinde görev üstlenen BDP ve HDP kadrolarının ileride bir yasal sorunla karşılaşmaması için önlem alınıyor" şeklinde sıralamıştı.
 
Çözüm süreci ile ilgili olarak bu çalışmalar yürütülürken Güneydeki gelişmelerde de olumlu bir adım atıldığını öğrenmiş oluyoruz. Kürdistan Demokrat Partisi ile Partiya Yekitiya Demokrat (Rojava)yani PDK ile PYD’nin Türkiye’de yaptıkları görüşmede aralarındaki sorunların çözümü için bazı maddelerde anlaşmaya vardıkları açıklandı. 
 
Basnews’in kaynaklı bilgilere göre İstanbul’da gerçekleştirilen PDK ve Rojava TEV-DEM toplantısından sonra PDK ve PYD temsilcileri Ankara’da bir araya geldi. Toplantıda tarafların dört madde üzerine anlaşıldığı öğrenildi.
 
 Anlaşma sağlanan maddeler şunlar;
 
1- Medya üzerinden karşılıklı yapılan anti-propagandanın sonlandırılması.
 
2- Rojava ve Güney Kürdistan sınırı üzerinde yaşanan sorunlara ortak çözüm bulunması.
 
3- Rojava’da tüm Kürt parti ve örgütlerinin siyasal çalışmalarını yapabilmelerine olanak tanıyan demokratik bir ortamın sağlanması.
 
4 - Taraflar arasındaki ilişkilerin ilerletilmesi amacıyla görüşme ve diyalogun sürdürülmesi.
 
Öyle görünüyor ki Türkiye bir yandan kendi Kürt sorununu çözmeye çalışırken diğer yandan Kürtlerin atacakları adımlarda ev sahipliği yaparak sıcak bir ilişkinin temellerinin belirlenmesinde söz sahibi olmak istiyor.
 
Bu noktada Kürtlerin birlik içerisinde davranması oldukça önem arz ediyor. Bölgede kimden yana taraf olacaklarını belirleme konusunda ise ancak bir ortaklaşmanın sağlanması ve yol haritasının çizilmesi ile mümkün olabilir ki bunun ilk adımı ulusal konferansın toplanmasıdır. Çünkü Kürtlerin geleceği de bölgenin selameti de Kürtlerin birlikte alacakları kararlara bağlı. Bu karar aynı zamanda var olma ve yok olma kararı da olacak.