Barış kavramı dengesini yitirmemiş her insanın hoşuna gider. Çünkü barış olmadan insanın yaşam programı amacından sapar. İlkel toplumlarda bile ara sıra barış olmuştur. Hayvanlar arasında da arasıra kavgalar olur, sonunda yine de barışırlar. İslamdan önce araplar arasında zilka’da, Zi’l-Hicce, Muharrem ve Recep aylarında savaş yasaklanmıştı. Bu aylarda silahlar susardı. Güçlü-güçsüz herkes bu barışa saygı gösterirdi. Hz. Resulullah Medine’ye göç ettikten sonra bazı kabilelerle ve belli sürelerle savaşmama anlaşmalarına imza attı ve karşı taraf anlaşma şartlarına bağlı kaldığı müddetçe Resulullah da savaşmamak üzere barışa bağlı kaldı ve hiçbir zaman diyalog kapılarını kapatmadı. Bazen de akıl dengesini yitirmiş kimseler, barış yerine savaşı tercih ederler. Hz. Adem’in oğlu kabil barışa yanaşmadı ve öz kardeşi habil’i öldürdü. Yezid barışa yanaşmayıp Hz. Hasan’ı şehit etti. İslam tarihinde bu gibi olaylar karşımıza çıkabilir. Ancak bunlar, akıl dengesini kayb edip hukuk tanımayan şahsiyetlerdir. Hiçbir zaman bunlar örnek alınmaz. Dünya savaşlarında, ABD,RUSYA, JAPONYA,ALMANYA ve diğer devletler arasında müthiş savaşlar meydana geldi, Hiroşima ve Nagazaki’ya atılan atom bombaları neticesinde yüzbinlerce insan ölmesine rağmen yine de barışıp çıkarları yüzünden dünya siyasetinde yanyana yer almaya devam ettiler. ABD ve Rusya senelerce Nükleer başlıklı füzeleri birbirlerine doğrultular. Ancak, sonunda bu silahları kullanmamak üzere birbirlerine güvence verdiler ve barıştılar.
    Yukarıdaki bilgileri vermekle bir yerlere varmak istiyorum. Bu kadar barışlar oluyor da neden Kürt ve Türkler arasında barış olmuyor? İşte bir daha konunun üzerine durmak istiyoruz. Dafalarca bu konuyu işledik. 25 Haziran 2010 tarihinde de bu şeyleri yazıydım. Her yazdığımda da bundan sonra inşaallah barış olur da bir daha yazmamıza gerek kalmaz diyorduk. Ancak bir türlü barış için bir ışık göremeyince tekrar yazmaya devam ettik. Açılım yılan hikayesine dönüştü. Türk ordusunun operasyonlara hız vermesi, KCK operasyonları namı altında birçok Belediye Başkanı ve BDP üyelerinin tutuklanması, Partilerinin kapatılıp Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’n milletvekilliklerinin düşürülmesi, Rüşt çağına ermemiş küçük yaştaki çocukların cezaevine konulması, buna misilleme olarak da PKK nin tek taraflı ilan ettiği ateşkesi yürürlükten kaldırması, askeri ve polis kuvvetlerine karşı saldırılarını artırması neticesinde iki taraftan da ölüm ve yaralanmaların çoğalmasıyla barış ümitleri git gide azalmaya başladı. Televizyonu açtığımızda acaba bu gün de saldırı varmıdır? Diye alt yazıları okumaya başlıyoruz. Saldırının olmadığı gün geçmemektedir. Saldırıların İskenderun, dörtyol, Osmaniye ve karadeniz yöresine kadar yayılması PKK.nin silah gücüyle bitirileceği,Geleneksel devlet politikasının yanlışlığını isbatlamaktadır. Barış olmazsa, Kürt-Türk çatışmasına dönüşmesinden herkes endişelenmeye başladı. İşte Bursa/İnegöl ve Hatay/ Dörtyol’daki olaylar örnek gösterilebilir.
      Başbakan ve ana muhalefet liderinin sıfır sınır noktalardaki mevzilere gidip Genel Kurmay Başkanı ve diğer komutanlarla poz vermeleri şık olmadı. Tansu çiller ve Ecevit dönemlerinde olduğu gibi Tayyip Erdoğanın da sorunun altında çıkamayacağı veya çıkmak istemediği ve sorunu askerlerin insiyatifine bırakacağı kanaatı oluşmaya başladı. İç ve dış baskı neticesinde taş atan çocuklarla ilgili yasanın terör kapsamından çıkarılması bir gelişmedir. Ancak bunlar gülünç şeylerdir. Çünkü bu yasayı yürürlüğe koyan da yürürlükten kaldıran da aynı hükümettir. Bir sene önce bunu Meclisten geçiren aynı hükümet, bunun zulüm olduğunu bilmiyormuydu? Bana göre Her şey Allah için yapılmalıdır. Ben Müslümanım diyenlerin inancı bu olmalıdır. Bu inançta olmayanların da insanlık namına zulüm sayılan yasalara onay vememeleri gerekir. AKP içindeki bazı Kürt Millet vekilleri ve Avrupalılar, bu yasanın yürürlükten kaldırılması için biraz da baskı yapınca yanlıştan bir adım geri atıldı. Zararın neresinden dönülürse elbette kardır. Ancak işler yapılırken hakkaniyet ölçüsüne göre yapılmalıdır. Çocukları içeri alma yerine, çocukları gösteri ve taş atmaya sürükleyen nedenler üzerinde durulsa daha faydalı olacağı kanaatındayım. Çocukları ve insanları içeri tıkamakla sorunlar çözülmez. 28 başkaldırı bastırıldı. Milyonlarca Kürt öldürüldü, ancak yine de kürt davası bitirilemedi.
      Yine aynı hükümetin 2008 tarihinde çıkardığı ve fikir hürriyetini ortadan kaldırdığı Türk Ceza Kanunun 301. Maddesinin durumu da yüz karasıdır. Her an hakimler, bu madde yüzünden konuşan ve yazan kimseleri cezaevine gönderebilirler. Söz konusu madde gereği hükümeti, hükümetin herhangi bir organını ve askeriyeyi aşağılamak niyetiyle eleştirmek suçtur. Yine aynı madde gereği dünyanın neresinde olursa olsun Türk milletini aşağılamak niyetiyle eleştirmek, altı ay ile iki sene arasında cezalandırırlmaya sebep olur. Oysa bu maddeye göre Türkler dışındaki diğer kavimleri aşağılamak suç değildir. İşte Kürt sorunu bu zihniyetten dolayı çözülmüyor. Bu madde iki sene önce yürürlüğe konulmuştur. Pis Türk desen hakim seni cezaevine gönderebilir. Ancak pis Kürt, pis arap, pis Müslüman ve haşa pis Kur’an ve pis peygamber desen cezası yoktur. Bunları iyi okumak lazımdır.
     İşte ırkçılık temelleri üzerine kurulmuş ve böyle garabetlerle dolu hukuka göre Kürt sorununu çözmek mümkün değildir. Önce bu hukukun ve bu zihniyetlerin değişmesi gerekir. Onun için Resulullah Müslümanları uyarıp buyurur ki: “Biriniz nefsi için istediğini kardeşi için istemedikçe mümin olamaz.” (Müslim,Buhari) Müslümanız diyenler, bu hadisin gereğini yerine getirseler, başta Kürt sorunu olmak üzere diğer sorunlar da çözülür.Bir ara Bulgaristan, içinde yaşayan türklere karşı ırkçı ve inkarcı uygulamalar başlattı. Buna karşı Türkiye; halkıyla ve devletiyle ayağa kalktı. Yüzbinlercesini Tüükiye’ye kabul ettiler. Onlarınki ırkçılık ve zulüm ise, seninki neden zulüm olmasın! Özellikle 1924 tarihinden beri inkar politikası devam etmektedir. Bulgaristan geri adım attı ve içinde yaşayan Türklerin kimliklerini kabul edince kıyamet mi koptu? Bulgaristan parçalandı mı? Bunların hiç birisi olmadı. Onlar da Türk partisi kimliğiyle seçimlere katılıp işlerine devam etmektedirler. Birisi diğerini inkar etmedikçe, sorun ortaya çıkmaz. Aynı coğrafyada yaşayan insanlar, Müslüman iseler İslam’ın kardeşlik prensiplerine bağlı olarak eşit şartlarda yaşamaları gerekir. Müslüman değillerse demokrasi çerçevesi içine yine birlikte yaşayabilirler. Kürt sorunu hangi kategoriye girer? Gerek Kürtler ve gerekse Türklerin ikisi de kendilerini Müslüman olarak takdim etmektedirler. O zaman iş kolaydır. Hemen işi Kurân’ın hükmüne havale etmeleri gerekir. Çünkü Kur’an’da buyrulur ki:”
     “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın.Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.”(Hucurat:9)
     Her ne kadar fertler, kendilerini Müslüman görüyorlarsa da İslami esaslara göre yönetilmedikleri için kafalar, İslam dışı ideolojilerle yoğrulmuş ve kanunlar bu doğrultuda hazırlanıp uygulanmaktadır. O zaman demokrasiya göre birbirleri ile oturup konuşabilirler. Başka bir yazımda da işaret etmiştim. Muhatap önemli değildir. Devlet tarafından asimilasyoncu ve ırkçı uygulamaların yapıldığı bizat zirvedeki devlet yetkilileri tarafından kabul edilmektedir. Devlet, bu hataları düzeltip başta ana dilde eğitim olmak üzere kürt kimliğini tanırsa, bu doğrultuda Anayasa ve diğer kanunlarda düzeltmeler yaparsa, Kandildeki insanların mücadele nedenleri ortadan kalkar ve orada kalmaların gerekçesini sempatizanlarına anlatamazlar. Ancak geçmiş hükümetlerde olduğu gibi AKP hükümeti de inandırıcı adımlar atmamaktadır. Önce dağdakilerin silahlarını bırakıp teslim olmalarını şart koşmaktadır. Bu da aklen mümkün değildir. Çünkü barış elçileri namında bir gurup geldi. Ancak fiyaskoyla neticelendi. Tutuklanıp cezaevine konuldular. Geri kalanlar da geri döndüler. AkP. Başörtüsü konusunda bir yasayı meclisten geçirdi. Ancak Anayasa bunu iptal edince, güçlerinin buna yetmediğini meydanlarda anlatıp yandaşlarını ikna edebildiler. Ancak Kürt sorunu hakkında böyle bir yasayı meclis gündemine getirmediler. Böyle bir yasayı Meclisten geçirip de Anayasa tarafından iptal edilseydi, AKP başörtüsü konusunda olduğu gibi, bu konuda da kendini savunabilecekti. Ancak bunu yapmadı.Açılım paketinde nelerin olduğunu hiç kimse öğrenemedi. TRT şeş açıldı. Ancak arkası gelmedi. Oysa, Türklerin hakları ne ise Kürtlere de aynısının verilmesi İslam’i ve insani bir haktır. Birlik ve kardeşlik bununla sağlanır.
     Sivil kuruluşlar da son zamanlarda bu konuyla ilgili toplantılar düzenleyip açıklamalarda bulunmaktadırlar. Geçen hafta Özgür Der., Diyarbakırda İslam’a göre Kürt sorunu namı altında bir Sempozyüm düzenledi. Değişik sivil kuruluşları olayı enine boyuna tartıştılar. Yine kısa adı DİYA DER.olan imamlar derneği de barış için bir çağrıda bulundu. Öyle anlaşılıyor ki: Artık Kürt sorunu BDP.li leri aşıp diğer İslamcı sivil kuruluşların gündemine de girmiş bulunmaktadır. Biz yine barış diyoruz. Boş yere insanlarımızın ölmesini istemiyoruz. Kimlik gibi çok önemli olan fıtri hakların yasaklanmaması ve bu sahada yapılan yanlışların düzeltilmesi, barış için atılacak en sağlam adımlar olacağı kanaatındayım.Allah’a emanet olun!