KÜRT AÇILIMINDA DİYANET İŞLERİ

BAŞKANLIĞI İLK ADIMI ATMALIDIR.

 

      Beş altı aydan beri Kürt açılımı, Türkiye’nin gündeminde yerini korumaktadır. Nihayet on kasım 2009 tarihinde cumhuriyet tarihinde ilk olarak Parlamentoda konu konuşulup tartışıldı. Hükümet adına konuşanlar, konunun demokrasi çerçevesinde çözülmesinin gerekliliği üzerinde dururken. CHP ve MHP yine faşizan, şovenist ve inkârcı politikalarını sürdürdüler.

      Ayrıca CHP Genel Başkan yardımcısı Onur Öymen Hitler’in, Yahudileri fırınlara doldurup yaktığına benzer bir teklif ileri sürerek 1937 tarihinde Dersim’de mağaralara sığınan kadın, çocuk ve yetişkinlerin üzerine zehirli gazlar atılarak öldürdüklerini örnek gösterip Devlet’in buna benzer bir güç kullanımıyla Kürt sorunun üstesinden gelinebileceğini savundu. Aslında bu uygulama hem Stalinisttir hem de Hitler’in ürünüdür. Çünkü Hitler Almanya’da Yahudileri fırınlara doldurarak yaktırmıştır.  Stalin de Kadı Muhammed ve arkadaşlarının idam edilip Mehabat Kürt Cumhuriyetinin ortadan kaldırılması için İran şahına her türlü desteği sağlamıştır. İşte sözde halkçı geçinen CHP nin çözüm önerisi budur. Saddam da aynısını uyguladı. Halepçe’ye kimyasal gazlar atarak onbin masum Kürd insanını öldürdü. Ancak bütün Kürtleri yok edemedi ve şu anda Saddam’ın koltuğunda bir Kürd oturmaktadır.

       Dersim’de binlerce kişi mağaralarda boğdurularak öldürüldü. Şeyh Sait, Cibranlı Halit bey ve daha nice kürt aydını asıldılar fakat Kürtlerin hepsi yok edilemediler. Onun için Onur Öymen gibi düşünenler de bütün Kürtleri yok edemezler. Hitler ve Saddam’ın başına gelenler onların başına da gelebilir. Tevbe edip Zararın neresinden dönerlerse onlar için kâr olabilir. Ahiret sorumluluğu olan bir kimse zaten böyle çözüm önerilerinde bulunamaz. Çünkü Kürt sorunu kul ve insan hakkıdır. İnsanın dili, en az malı kadar değerlidir. Kul hakkı olan bir lokma haramı yiyenin kırk günlük namazının kabul olunmayacağı hadisi şerifte geçmektedir.  İnsanların analarından öğrendikleri dillerini işletmeye engel olmanın günahı haram yemekten daha büyüktür.

       Daha önce de ”Dini açıdan Kürt açılımı” Ne mutlu Türküm diyene! “ ve kandilden başlayıp Amed’de biten Barış”  başlıkları altında bu konuyu yazdıydım. Ancak sorun henüz çözülmeyip gündemde canlılığını koruduğu için yazmaya devam edeceğiz. Kardeşçe ve insan onuruna uygun haklar verilince biz de yazmaktan vaz geçeceğiz. Kaddafi’ bir ara “Ortadoğu ülkeleri arasında Kürdistan’ın da yer alması gerekir.”deyince Türkiye ile Libya arasında ipler kopma noktasına geldi. Oysa Türkiye’deki Kürtler, bağımsızlık yerine, eşit haklar istemektedirler. Bu da onların dini ve insani haklarıdır.

         Acaba her Cuma günü yüzbinlerce camide topluma hitap etme yetkisine sahip olan Diyanet işleri Başkanlığı Kürt açılımın neresindedir? Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı Prf. Bardakoğlu, Hükümetin açılım sürecini desteklediğini açıkladı. Bu önemli bir gelişmedir. Çünkü şimdiye kadar Diyanet teşkilatı, Sistemin geleneksel ırkçı politikası doğrultusunda hareket ediyordu. Ben otuz sene Diyanet teşkilatında Müftülük Murakıbı olarak çalıştım. Batman, Çankırı, Kıbrıs, Mersin ve Yozgat’ta görev yaptım. 1985 ten 1999 kadar oralarda görev yaptım. Ancak hiçbir zaman kendimi Türk ırkına sahip görevlilerle eşit statüde göremedim ve kendimi hep ırksel baskı altında hissettim. Batman’dan Çankırı’ya, Mersinden Yozgat’a sürgün edildim. Kıbrıs’ta bir müddet kaldıktan sonra arkadaşlarımdan iki sene önce geri alındım. Bunların hiç birisinde de soruşturma yapılmadı ve herhangi bir uyarma cezası da verilmedi. Çünkü gözle görülür ve ceza gerektirecek her hangi bir gerekçe yoktu. Tek gerekçe inancım ve Kürt oluşumdu. Denilebilir ki Birçok Kürt, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmaktadır. Bunların herhangi bir sorunu da yoktur. Evet, bu ayrımcılık daha ziyada Kürt coğrafyasının dışında hissedilmektedir. Eğer senin yanında “pis Kürtler, kuyruklu Kürtler, Ermeniler, Kürt diye bir ırk yoktur. Hepiniz Türksünüz.” Deseler sen de ses çıkarmazsan ve içine sindirip başını sallarsan, kahraman Türk ecdatlarımız “ deyip durursan, işlerini biraz götürürsün. Bunlar yanlış ve günahtır dersen o zaman da sürünürsün.

       Çankırı’da iken vaz programına alındım. Medrese tahsilinden sonra orta, Lise ve yüksek okulları dışarıdan verdik. Dolayısıyla da Türkçemiz de onlarınki gibi değildi. Neden Türkçen bozuk diye beni ayıplıyorlardı. Oysa bir Azerbaycanlı, bir Türkmenistanlı veya bir İngiliz Türkçe konuşunca, hiç kimse neden düzgün Türkçe konuşmuyor diye onu kınamaz. Ancak Kürt olunca kınanır ve cezalandırılır.

        İşte bundan dolayı Başkan Prf. Ali Bardakoğlu’nun Kürt açılımını desteklediğine dair açıklama yapması çok önemli bir gelişmedir. Bunu önemli görüyoruz. Ancak bunun icraata konulması gerekir. Yalnız açıklama yapmak yetersizdir. Diyanet’in bir ağırlığı vardır. Diyanet, Kürt açılımına desteğini camilerden başlatmalıdır. Camiler, seksen seneden beri uygulanan Türkçülük hegemonyasından kurtarılmalıdır. Kürt coğrafyasındaki camilerde vaazlar Kürtçe yapılmalı, hutbeler Kürtçe okunmalı ve konferanslar Kürtçe verilmelidir. Şirnak ve Hakkâri’nin en ücra köy ve mezralarında hutbeler halen Türkçe okunmaktadır. Dünyanın başka bir yerinde böyle bir uygulamayı görmek mümkün değildir. Avrupa ve Amerika’da yaşayan bütün kavimler, camilerinde vaaz ve hutbelerini kendi dilleriyle veriyorlar.   Eğer Diyanet, bu konuyu camilerdeki kürsü ve minberlere taşırsa,  Türk halkı da biraz ikna olunabilirler. Çünkü Türk halkı, genel de Diyanet teşkilatına karşı saygınlıkları vardır. Hükümet de biraz daha rahat hareket edebilir.

      Bu sorun Kürtler kadar Türklerin de sorunudur. Çünkü onların çocukları da ölmektedirler. Bombaya, silaha ve operasyonlara harcanan paralar, fazlasıyla onların ceplerinden çıkmaktadır. Bir de Seksen seneden beri yapılan ırkçılık, inkâr ve asimilasyon zumluna karşı sessiz kalma vebalinden kurtulurlar. Eğer Diyanet teşkilatı, Devletin uyguladığı ırkçılığın manevi vebalını, ahiret sorumluluk ve günahını dile getirirse, Türk halkına en paha biçilmez iyiliği yapmış olur. Çünkü herkesin gözü önünde haksız yere insanlar ölmektedirler. Oysa Peygamber (s.a.v) bir hadiste buyurur ki: “Biriniz, diğer birisinin haksız yere öldürüldüğü yerde durmasın. Zira orada hazır bulunup da öldürülenin hakkını savunmazsa Allah’ın laneti üzerine iner.’’ (Buhari)

 Senelerdir camilerin kürsü ve minberlerinde Türk ırkını öven konuşmalar yapılıp   bu uğurda ölenlerin şehit oldukları anlatıldı. Ancak bu günlerde, senelerdir uygulanan politikânın yanlış ve zulüm olduğu Devletin zirvesinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulmaktadır. Artık Diyanet İşleri Başkanlığında yapılan zulmün uhrevi sorumluluğu konuşulmalıdır. Cuma günleri vaaz ve hutbelere konu edilmelidir. Müftüler seferber olunmalıdırlar.

Eğer Başkan Prf. Ali Bardakoğlu adım atıp Müftüleri harekete geçirerek tek bir Cuma günü bütün camilerdeki vaaz ve hutbelerin konusunu Kürt açılımına ayırırsa ve Kürt coğrafyasındaki camilerde vaaz ve hutbelerin Kürtçe verilmesi için katkıda bulunursa bütün Kürtlerin hayır duasını alabilir.  Allah’a emanet olun.