Aslında çalkalanan dünya değil belki insandır. Çünkü dünya; cansız, sorumsuz ve ahirette azap veya mükâfat görme endişesi olmayan bir meskendir. Zira Cenabı Allah önce sorumluluğu gök, yer ve dağlara yükledi. Ancak bunlar, bu görevi hakkıyla yerine getirmekten endişelendikleri için bundan kurtulmayı arzuladılar. İnsanoğlu ise ben buna talibim deyip bu ağır sorumluluğu üzerine aldı. Çünkü bu yükün ne kadar ağır olduğundan habersizdi. (Ahzab:72)
      Tarihe bakıldığı zaman görülecektir ki, zaman- zaman şirk, isyan, zulüm, çirkinlik, zina ve livata gibi ahlaksızlıklar zirveye ulaşınca, Cenabı Allah ahirete bırakmadan daha dünyada iken insanları cezalandırmıştır. Çünkü insanoğlu, üstlenmiş olduğu görevi yerine getirmemiş, aksine cenabı Allah’ın Peygamberler aracılığıyla göndermiş olduğu inanç ve adalet anlayışını kabul etmemiş veya diliyle kabul ettiğini söylese bile bunu uygulamaya koymamıştır. Kendi adaletini Cenabı Allah’ın adaletinden üstün tutmuştur. Salih kişilerin veya diktatörlerin heykellerini dikip putlaştırmışlardır. Dolayısıyla da bu uygulamaya karşı çıkan Peygamberlere hakaret etmişlerdir. Onları öldürmeye teşebbüs etmişler veya göçe zorlamışlardır.
      İşte yukarıdaki nedenlerden dolayı zaman- zaman birçok kavim helak edilip tarih sahnesinden silinmişlerdir. Çünkü Cenabı Allah buyurur ki: Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik. Kimini korkunç bir ses yakaladı. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.(Ankebut:40)
    Cenabı Allah’ın merhametinin de bir sınırı vardır. Bu sınır aşıldığı zaman öfkeye gelir. Çünkü diğer bir ayette de buyrulur ki: Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk. (Zuhruf:55)
      Kur’an-ı Kerim’de Firavun, ad, Semud ve Salih kavimleri, Lut ve İbrahim kavimleri, Eshab-ı Fil gibi isimler geçtiği için hep bunlardan söz edilmektedir. Ancak tarih sayfaları karıştırıldığında daha nice imparatorluklar yok edilmişlerdir. Calut, Buhtunnasır ve Ninevali Sencarib döneminde Yahudiler perişan edildiler. Bizans, Sasani, Moğol, Emevi, Abbasi ve Osmanlı imparatorlukları Yok olup gittiler, Kemalizm dipçik zoruyla bu günlere getirilebildi. Ancak can çekişme emareleri görülmeye başlandı. Saddam, Kaddafi ve Hüsnü Mübarek’lerin manzaraları halen hafızalarımızda durmaktadır. Dünyanın İslam coğrafyasının jandarmalığını yapan ABD, her sene kasırga, sel ve fırtına felaketleriyle başı dertte, Son Sandy diye adlandırılan kasırga yüzünden bir buçuk milyon insanın evsiz kaldığı ifade edilmektedir. Herkes malını, evini ve her kıymetli eşyasını bırakarak kaçıştılar. Kasırga, büyük ağaçları kökünden sökerek ve evleri harabeye dönüştürerek tıpkı ad ve Semud kavimlerin başına gelen felaketler gibi, şehirler harabeye dönüştürdü. Fakat uşakları aracılığıyla bu zararları Müslümanlara ödetmektedir. Malboro, coka cola, bomba, uçak, tank ve diğer silahları Müslümanlara satarak bir elle iki kuşu yakalamaktadır. Bir yandan bu silahlarla Müslümanları birbirlerine düşürmekte, diğer yandan da felaketler nedeniyle meydana gelen maddi boşlukları doldurmaktadır. Bu da kur’an’ın hüküm ve adalet atmosferinden uzaklaşan Müslümanlara Cenabı Allah tarafından verilen bir cezadır. Çünkü hadis-i şerifte geçer ki: Müslümanlar, Allah’a verdikleri sözü bozdukları takdirde, Cenabı Allah başlarına düşmanlarını musallat ettirir. Onlar da ellerindeki bir kısım mallarını alıp götürürler.(Beyhaki)
     Memleketimiz çalkalanmaya devam ediyor. Kemalizm’in acımasız uygulamaları devam ediyor. Hep askeri dönemlerden şikayet ediyorduk. Ancak sivil hükümetler de aynı uygulamayı devam ettiriyorlar. Çünkü Kemalizm, bilhassa milliyetçilik ve laiklikle genelde dini bütün Müslümanlara, özelde de Kürtlere büyük haksızlıklar yapmıştır. Günümüzde de aynı uygulamalara devam edilmektedir. Başörtü haksızlığı halen devam ediyor, laiklik dayatılıyor, Başbakanın Arap baharı nedeniyle Müslüman kardeşleri laikliğe davet etmesi, şeraitçi Mısır alimlerini öfkelendirmiş ve Erdoğan’ı laiklikten tevbe etmek için çağrıda bulunmuşlardır. Müslümanlar halen de, şer’i hükümlerden söz edemiyorlar. Fuhuş ve gayri meşru kadın erkek ilişkilerin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Kadın-erkek karma eğitime devam edilmektedir. Okullarda laiklik ve Türk milliyetçiliğine bağlılık andı okunmaya devam edilmektedir. Cezaevlerindeki doluluk oranı sıkıyönetim dönemlerini sollamaktadır. 28 şubat dönemindeki generallerin bir kısmı içerde olabilirler, ancak uygulamada 28 şubat kriterleri devam ediyor. Yollar ve hastanelerde büyük gelişme vardır denilebilir. Ama hiçbir Peygamber, insanları gerçek dine davet ederken, yol ve hastane yapmak sözüyle ortaya çıkmadı. Belki onları, her şeyden önce müşrik, Yahudi ve Hıristiyanların batıl inanç ve İslam dışı uygulamalarından vazgeçmeye ve ilahi adalete göre sorunlarını çözmeye davet etti.
      Kürt sorunu halen devam ediyor, her gün asker ve gerilla cenaze merasimleri yapılmakta, feryat ve çığlıklar yükselmekte, Kürt ve Türk halkları arasındaki nefret artmaktadır. Son günlerde Bursa’da meydana gelen olaylar bunun şahididir. Başbakan Erdoğan’ın, Ana dilde eğitim hakkının verilmeyeceğini söyleyip son noktayı koyması, Kürtlerin bütün ümitlerini alt üst etmiştir. Çünkü asimilasyonun önlenmesi için anadilde eğitim hakkı, Kürtler için vazgeçilmez bir haktır. Zira bu hak verilmediği takdirde 15-20 sene sonra Kürtçe konuşabilecek gençleri görmek imkânsız hale gelir. Açlık grevlerine devam ediliyor. Artık her an cezaevlerinden cenazeler çıkabilir. Yüksekova’da namaz esnasında sivil Cuma namazını kılanların üzerine tazyikli su ve gazla polislerin saldırması, Şii ve Sünnilerin namaz sırasında camilere bombayla saldırmalarını akla getirmektedir. AKP hükümetinin Suriye politikası, kan, ölüm, yıkım ve yüz binlerce insanın ölümüne veya göç etmelerine dönüştü. Bütün bu olayların altındaki sebep, Kürtleri etkisizleştirme politikası yatmaktadır. Dolayısıyla da Türkiye, bir an önce Kürtlerle barış yapmalıdır ki huzura kavuşabilsin, bir Heron almak için ABD veya Avrupa’nın kapılarında senelerce beklemesin ve Kürtlere endeksli politikasına son versin. Resulullah(sav) buyurur ki: ‘’Biriniz, nefsi için istediğini diğer kardeşleri için istemedikçe iman etmiş olmaz.’’ Allah’a emanet olunuz.