İsraf, malı yok etmek, zayi etmek, dine veya dünyaya meşru bir faydası olmayacak şekilde harcamaktır. İstifade edilebilecek bir şeyi atmak, yakmak, yırtmak, kesmek, kırmak israftır.

Dinimizde abes, lüzumsuz şeyleri yapmak, caiz değildir. Mesela boş ve lüzumsuz yere bir şeyler karalamak, israf ve abestir. Burada birkaç israf vardır. Zaman, emek, enerji, kağıt, kalem, mürekkep. Hepsinden önemlisi de faydalı bir şeyle meşgul olunmamak...

Eğer dünyadaki herkesin boşa harcadığı zaman, enerji ve emek hesaplansa, dünyada açlık ve yokluk içinde kıvranan milyonlarca insanın ihtiyaçlarına yetebilecek zaruri meta üretilebilirdi.

İsrafın miktarı ne olursa olsun zararı büyüktür. Küçük sanılan şeyler, yan yana geldiği zaman büyük rakamlar, değerler ortaya çıkar.

Günümüzde dünya genelinde herkese yetecek kadar yiyecek üretilmesine rağmen, her gün açlık ve bağlantılı sebeplerle yaklaşık binlerce kişi hayatını kaybetmektedir. Dünya üzerinde her 7 kişiden biri açlıkla savaşırken, gün geçtikçe bir çığ gibi büyüyen gıda israfını önlemek ülke gündemlerinin ilk sıralarına yerleşmektedir.

Türkiye, yeryüzünde besin maddeleri üretiminde kendi kendine yeten ülkeden biridir. Ancak büyük kentlerimizde yapılan bir araştırmaya göre besin maddelerinin onda biri çöplüğe atılmaktadır. Bu oran turizm işletmelerinin yoğunlukta olduğu bölgelerde kat be kat artmaktadır. Bir kişinin günde tüketebileceği azami kalori miktarı 1500 gr iken, açık büfelerde kişi başına 5 kiloya kadar yemek servisi yapılmaktadır. Bir turizm cenneti olan ülkemizde turizm işletmeleri sayısı düşünüldüğünde, gıda israfı miktarı hesaplanamayacak boyutlara ulaşmaktadır.

Yiyecekleri, gıda maddelerini muhâfaza etmemek, böcek, fare vs. haşeratın yemesinden veya ıslanıp küflenerek çürümesinden muhâfaza etmemek, tedbir almamak da israftır.

Bu şekilde israf daha çok ekmek, et, çorba, peynir; meyveler, sebzeler, kuru gıdalarda olmaktadır. Bu israf bazen elbiselerde ve kitaplarda olmaktadır.

Artan yemeği dökmek, yemek yenilen tabakta, yemek pişirilen tencerede artık bırakmak ve böylece yıkamak da israftır. Yemek yaparken veya bir kaptan diğerine bir şey boşaltırken ele veya kaşığa bulaşanları zâyi etmek de israftır.

Sofraya veya yere düşen ekmek kırıntılarını, pirinç vs. tanelerini almamak da israftır. Çocukların, yaşlıların döktükleri kırıntı ve yiyecekleri toplamamak da israftır. Acıkmadan veya doyduktan sonra fazla yemek de israftır.

Elbise, ayakkabı gibi giyim eşyasını iyi kullanmayıp, çabuk eskitmek, onları yırtmak, yıkarken suyu, deterjanı çok harcamak, elektriği, tüp gazı boş yere yakmak, hep israftır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sofraya dökülen kırıntıları toplayıp yiyenin rızkı bol olur; geçim sıkıntısı çekmez, kendisi, çocuğu ve torunları ahmaklıktan, akıl zayıflığından muhâfaza olunur.” buyurmuşlardır.

Bilhassa bulaşıkları yıkarken dökülen pirinç, buğday, mercimek tanelerini vs. gıdaları toplamayıp yerlere atılmasına, ayak altında kalmasına sebep olmak da israftır. Bunları toplayıp (üzerine basılmayacak uygun bir yerde) kuşlara, hayvanlara verse israftan kurtulmuş olur.

Düşen kırıntıları yemekte, kaplarda artık bırakmamakta birçok faydalar vardır: İsraftan, kibir ve riyâdan kurtulur, berekete kavuşur, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine tabi olmuş olur, elindeki nimete şükretmiş olur, bunlar daha fazla nimetlere kavuşmaya vesile olur.

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “…Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Şüphe yok ki, o (Allah) isrâf edenleri sevmez.” (A’raf sûresi, 31)

Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. (İsra sûresi, 26-27)

Ne israf etmeli, ne de kısmalıdır. Bunların ortasını bulmak ise makbuldür. Buna iktisat etmek denir. Cömertlik de malını iktisat ile kullanmaktır. Allahü teâlâ buyuruyor ki: Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun. (İsra sûresi, 29)

Cömertleri överken de buyuruyor ki: Onlar sarf ettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.(Furkan sûresi, 67)

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:

(Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının!) [Buhari]

İsrafın kötü olmasının birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Ahireti kazanmak, mal ile olur. Dünya ve ahiret, mal ile çekidüzen bulur, rahat olur. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabayı dolaşmak, fakirlerin imdadına yetişmek mal ile olur. Mescitler, okullar, hastaneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak insanlara hizmet de mal ile olur. Peygamber efendimiz (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır) buyuruyor.

İslâm'ın yasak ettiği her türlü harcama, içki, kumar, uyuşturucu maddeler gibi- kişiye ve topluma hiçbir yararı olmayan ve insanı başkalarına muhtaç hale getirecek kadar ölçüsüz yapılan bağış ve harcamalar israf sayılmıştır. Yalnız israf kavramını daha geniş tutmak ve maddî-manevî her türlü servet ve imkânın boşu boşuna harcanmasını israf olarak değerlendirmek mümkündür.

Sağlık, Allah'ın bize bir lütfu, bir nimetidir. Zaman yine bir nimettir. Sağlığımıza dikkat etmemek, zamanımızı boşa harcamak israftır ve bunun hesabı bizden sorulacaktır. Bütün ümmete ait olan nimetlerin boşa harcanmasıdır.

Müslümanın önceliği ahiret (ebedî hayat) olmalıdır. Peygamberimiz (s.a.) ümmeti için yoksulluktan değil, zenginlikten endişe etmiştir: “Vallahi sizin için yoksulluktan korkmuyorum, aksine size, önceki toplumlarda olduğu gibi bol dünyalık verilmesinden, bunun peşinde şahsi menfaat yarışına girmenizden ve onlar gibi sizin de bu yüzden helak olmanızdan korkuyorum.”

“Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı yararlanmadan ibarettir.” (Hadîd: 57/27).

Dünyada açlıktan ölenler var iken milyonlarca liralık mücevherat ile süslenen, saray gibi evlerde lüks ve israf içinde yaşayan müminlerden, yalnızca zekatlarını ödediler diye bu aç ve açıkların hesabı sorulmaz demek kolay değildir.