6 Şubat’taki deprem felaketinde yitirdiğimiz canların yasını tutarken, şimdi de Şanlıurfa ve bölgedeki bazı illerde tahribat oluşturan sel felaketinin acısını yaşıyoruz.

Gerçekten de son yılların zorlu günlerinden geçiyoruz.

Elbette inançlı insanlar olarak kadere inanıyoruz.

Fakat tüm bu felaketleri sadece ‘kader’ olarak değerlendirirsek sadece kendimizi kandırırız.

Nitekim Şanlıurfa merkezli sel felaketi de bunun bir örneği.

Geçmişte dere yatağına yapılan yapılaşma bugünkü tabloyu ağırlaştırıyor.

Ülke olarak ne yazık ki acı olaylar sonrası bazen dersler çıkarıyoruz bazen de bu dersleri çıkardığımız söylenemez.

Doğa olayları bin yıllardır yaşanıyor ama bu tablonun afete dönüşüp dönüşmemesi de bizlerin elinde.

Deprem felaketinde de görüldüğü gibi fay hatları üzerinde yapılaşma, binaların standartlara göre yapılmaması, kesilen kolonlar gibi insan eli ile yapılan nice hatalar…

Sel felaketi de bunun bir örneği.

Sel felaketinin bir benzerini de Batman 2006 yılında yaşamıştı.

O zaman da tablo ağırdı.

Aradan uzun yıllar geçti, kentsel dönüşüm yeni yeni başladı.

Allah muhafaza aradan geçen süre zarfında olağan üstü bir yağış yaşansaydı, kim bilir bugün neler yazılıp çizilecekti.

Ne yazık ki ülkemizde büyük sorunlardan acı tablolar sonrası dersler çıkarılmaya çalışılıyor, hatta çoğu zaman da bu dersler yeterli düzeyde çıkarılamıyor.

Yaşadığımız felaketler ayrıca şunu gösterdi ki başta inşaat sektörü olmak üzere birçok alanda paradigmanın artık köklü çözülmesi gerekiyor.

Günübirlik projeler ve günü kurtaracak çalışmalarla işler ilerlemiyor.

Sözün özü; doğa olayları karşısında kağıt üstünde değil gerçekten dersler almalıyız.