**Batman kara altın, petrol nakliyeciliği ve çok kültürlülüğüyle dünden bugüne 80 yıllık bir geçmişle bölgede ilklerin kenti olabilirdi.

**Gelişime açık yapısı ve Türkiye’deki ilk petrolcülerin burada geleceğe yönelik örnek çalışmalarıyla Batman’ın kara altında halen tarih yazması da tesadüfi değildir.

İLK PETROLCÜLERİN YARATTIĞI ŞEHİR
Bu memlekette tarih yazan, ilk diplomalı petrolcü Bolulu Cevat Eyyüp Taşman, Ankaralı İhsan Nuri Berent ve yine başkentli Abdurrahman Durukal’ın yıllar öncesinde bu coğrafyada çalışarak kara altını yeryüzüne çıkarmaları yarım milyonu aşan şehri yarattı…

Türkiye’nin çok önemli petrolcülerinin görev yaptığı Batman, kuşkusuz kara altından gelen güçle daha öncü bir şehir olmalıydı.

Neredeyse 90 yıl önce bu ülkenin ilk petrolcülerinin o zengin kültürüne sahip Batman, günümüzün teknolojisi ile çok daha iyi yerde olmasının gerektiğini her platformda dile getiriyoruz.

O ünlü petrolcülerin isimlerinin yaşadığı Site mahallesindeki cadde ve sokakların dili olsa da dünü anlatabilse.

Batman, 1990 öncesi TPAO ile bilinirdi. Tüm aktivitelerin adresi TPAO’ydu.

Kuşkusuz TPAO başta olmak üzere petrol kuruluşlarının tamamı bu şehre ciddi destek ve katkı sunardı.

Siyasetin 1990’dan sonra girdiği kara altının merkezi olarak bilinen petrol kuruluşları öyle bir değişti ki sormayın gitsin…

Keşke TPAO ve diğer petrol kuruluşları o eski konumlarında kalabilselerdi de bu şehir çok daha öncü bir yerde olabilirdi.

VAZİYETİN ADI; TAKU-RÂK…
Bu söz arkeolog Doç.Dr. Enver Akın’a ait…

Aynı zamanda halk kültürüne yansıyan bu sözün hikayesini gelin Doç.Dr. Akın’dan dinleyelim;

“Batman, Mardin, Diyarbakır ve diğer bölge illeri ile neredeyse tüm ülkeye mal olan bu söz neredeyse halk deyimine dönüşmüştür. Eskiden kasaba sokaklarında faytonlar toplu taşımacılıkta kullanılırdı. Batman’da da 1980’lere kadar faytonculuk hakimdi. Kırsalda da kağnı arabaları yük taşımacılığında kullanılırdı. Özellikle Batman’da faytonculuk bir dönemler çok revaçtaydı. O eski araçların tekerlekleri ahşap yani ağaçtandı. Yollar da taş döşeliydi. Asfalt olmadığından araçların tekerlekleri düz olduğundan kısa sürede tahrip olurdu. Petrolün keşfinden sonra otomobillerin tekerlekleri de lastiğe dönüştü. 20’inci yüzyılın başından itibaren o eski arabalar kullanılırdı. 80’den sonra o eski araçların lastikleri çöpe atıldı. O dönemler fayton ve kağnı arabaların sahipleri lastikleri kendi imkanlarıyla kesici aletlerle kesip ahşap tekerleklerin etrafına çivilerlerdi. Cıvata olmaması nedeniyle düz çiviler daha çok kullanılırdı. Lastikler ağır yük altında taş zemin üzerinde hareket edince çivilenen lastikler yerinden çıkardı. Araçlar da hareket edince lastiğin düştüğü bölümdeki ahşap taşa değince ‘tak’ diye ses çıkarırdı. O eski araçların yol alınca ‘tak-râk’ diye çevrede ses yayardı. Araç sahipleri ve vatandaşlar da sahip olurdu. O dönemler bazı vatandaşlar özellikle faytoncu esnafa ‘işler nasıl?’ diye soru sorardı. O çilekeş insanlar da o sesi kastedip ‘bir iyi, bir kötü’ anlamına gelen taku-râk’ diye yanıt verirlerdi. Bu söz esnaf arasında genel bir vaziyetin adı oldu; Taku râk…”

Sağlıkla kalın.