Uzamış bayram tatili.

Bir fırsattı dinlenmek,

köyüne,kentine

gidip gelmek için insanın.

Yollar duble bile olsa sıkışık.

Şehirlerde toplu taşıma

ücretsiz ama her yer sıkış tepiş.

Son tatilin ölümlü trafik kazaları

can sıkıcı.

İster trafik terörü deyin,

isterse trafik cinayeti…

Sonuçta elimizden kayıp giden

insanlarımız için ne kadar

yas tutsak azdır.

Geride bir boşluk kalır hüzünle.

Yollar duble, araçlar sıfır kilometre.

Ama yine de trafik kazaları…

Akıl alır gibi değil.

Türkiye modernleşiyor.

Eski alt yapısı olan yollar

yenilenip duble yapılıyor.

Teknolojik yeniliklerle donatılı

son model araçları kullanıyoruz.

Yine de trafik cinayetleri…

Modernizm, toplumları

“risk toplumu” haline getirdi.

Toplumda yaşamak herkes için

riskler barındırıyor diye eleştiriler var.

Günümüzdeki modernizm anlayışı,

modern araçların ve hayatımızı

yön verecek olan bilginin

denetime tabi tutulmasını gerektirir.

Aynı zamanda bilginin

akıllıca kullanılması kaçınılmaz.

Elimizin direksiyonunda olduğu araçlar

üretildikten sonra bizi teslim almış görünüyor.

Üretene yabancılaşan araç…

Bu açıdan bakılınca sanki

toplum modernleşti,

en modern arabalar yolda ama

trafik cinayetleri niye peki?

Trafik kazaları kanaatimce

moden çağda yaşamak ve

modern arabalarla ilgili olmasa gerek.

Modernizm eleştirmenleri

risk toplumunda yaşamayı değerlendirirken

trafik kazalarının arkasında modernliği ve

modern araç- gereçleri aramak yerine

modern öncesi düşünce biçimini

sorgulamak gerektiğini ileri sürmektedirler.

İleri sürülen tezlerden biri

Köyden indim şehre hesabı

eski dönemlere has zihinsel yapıyı,

davranış koşullanmalarını değiştirmeden

yeniden yapılanmış modernist sistemlerle

karşı karşıya gelen insan bocalamakta,

sistem karşısında tıkanmakta ve

eylemlerini, davranışlarını

kontrol etmekte zorlanmakta,

yollarda kendini tahribe başlamaktadır.

Eski zamanlar ile modernizm arasındaki

uyuşmazlık, uyumsuzluk ve makas açıklığı

olayları tam bir kaosa dönüştürmektedir.

Trafik cinayetlerini bir şiddet olayı

mantığı ile de bakabiliriz.

Her gün medyalarda karşımıza çıkan

“Sembolik şiddet” de olsa

şiddet görüntü ve haberlerine

maruz kalmaktayız toplum olarak.

Sembolik şiddet psikolojik olarak

şiddet tutkusu oluşumunda

rol oynayacağı muhakkak.

Bu şekilde toplumda şiddet

bilinçaltına yerleşmekte ve

maruz kalan kişi şiddetin

bir aracı haline dönüşebilmektedir.

Türkiye’de her alanda

şiddetle karşılaşıyoruz.

Kadına şiddet ve cinayetleri,

İşyeri kazaları,

trafik cinayetleri…

Trafik şiddeti sadece

trafiğe yönelik bir eğitimle

başa çıkabilmek mümkün görünmemektedir.

Top yekün toplumsal bir iyilik hali yönünde

adımlar atılabilmeli.

En azından modern insan

asla araçlara teslim olmamalı,

araçlara yabancılaşmamalıdır.

Kazasız-belasız yolculuklar herkese…