*Yolumuz Beşiri ovasından her geçtiğinde; o ışık saçan Ezidi topluluğun, viraneye dönüşen eski iki katlı kerpiç konaklar ve diğer yapıların içler acısı manzarasını görünce durarak savaş platosunu andıran o parça parça yıkılan yapıların arasında dolaşırken, bir zamanlar buradaki güzel ve renkli yaşamı hatırlayıp, hayıflanıp üzülüyor ve yolumuza devam etmek zorunda kalıyoruz. Tıpkı; acısı ve tatlısıyla hayatın devam ettiği gibi...

*Nedense o renkli topluluğu tutamadık, belki de barındıramadık demek daha doğru bir tabir olacak. 1980 Darbesiyle birlikte birçoğunu hiç istememelerine rağmen, üzüntü ve hüzünle Avrupa’ya yolcu ettik onları. Şimdi Almanya’da her gün içlerinde büyüyen hasretle geri dönem istiyorlar ama ne yazık ki önlerindeki engeli kolaylıkla aşamıyorlar. Toprak hasretini yaşayan Ezidi topluluğunun aslında bir ayağı memleketlerinde çünkü yılın yarısını Batman’da geçiriyorlar. Böylelikle acı da olsa, biraz toprakların özlemini gideriyorlar…

TOPRAĞA HASRET DUYGUSU

Beşiri, bir diğer adı Reşkotan ovasına indiğinizde; zengin bir kültür mozaiğiyle karşılaşırsınız.

Kıra Dağı’nın şaheser yapıtı Morkiryakus Manastırı bir zamanların Süryani/ Ermeni  topluluğunun son durağıydı.

O devasa yapıtın az ötesi; Ezidi topluluğun yerleşim yerleriydi ne acı ki.

Tarihi Memikan köprüsünden Botan çayı ile Ilısu barajının birleştiği Sulan’a kadar.

O muhteşem ovada Ezidi toplumunun yıllarca yaşadığı köy ve mezraların büyük bölümünde eski yaşam yok.

Son yıllarda dönüş yapmak isteyenlerin sayısında kuşkusuz artış var ama yeterli olduğu söylenemez.

Ezidilerin mitolojisinde Kasım ayı kutsal ve bir o kadar da anlam taşıyor.

Bu ayın sonunda ‘Ezdayi’ inancının oruç ve bayramları birbirini takip ediyor.

Ezidiler, sonbaharın Kasım ayının hem bereketli hem de müjdeli bir ay olduğuna inanıyor.

Onların bu kutsal günlerini, yüreğimizdeki bütün sıcaklıkla kutluyoruz.

Daha mutlu ve daha güzel günlerde, eskiden olduğu gibi kutsal günlerini huzur içinde yaşamalarını tüm içtenliğimizle diliyoruz.

12 YILLIK AZİMLİ MÜCADELE

Kuşçukuru (Kelhok) köyünden Nedim Erkiş, yurtlarına ve köylerine dönmek için 2012 yılından beri mücadele eden bir isim.

Uzun yıllar Almanya’da yaşasa da onun kalbi, gözü ve kulağı toprağında.

Yıllardır köye dönüş için mücadele verenlerin başında gelen Erkiş;

“Kimseyle bir alıp veremediğimiz yok. Her kesimle barışık insanlarız. Hiç vakit kaybetmeden köyümüze dönmek için hukuki yollara başvurduk. 2012 Yılından bugüne kadar kimseye bir zararımız da olmadı. Sadece ve sadece hasretini çektiğimiz köyümüze kavuşmak ve de yerleşmek istiyoruz.”

Davanın üzerinden neredeyse 12 yıl geçmiş halen sonuç bekleyen Kuşçukuru-Kelhoklu Ezidiler, umutlular ve bu umudu asla kaybetmek istemiyorlar.

Erkiş, toprağına olan özlemini iki cümleyle;

“12 değil, 112 yıl olsa da haklı davamızdan geri adım atmayacağız.” özetledi.

Onun bu kararlı mücadelesi karşısında saygıyla dilimiz kitlendi.

O TARİHİ KÖYLER…

Taharrî, Şimiz (Oğuz), Hamduna, Korix ve Yolkonak’tan geçerken, hep Ezidi dostları anıyoruz.

Beşiri-İkiköprü arasındaki Yolkonak köyünde şeyh Reşo bizi durdurmadan bırakmazdı.

Batman-Beşiri yoluna sıfır olan tek katlı yarı kerpiç yarı beton evinde tanıdık simaları bırakmayan Şeyh Reşo, dostlarına takılmadan edemezdi;

“Bu köyün adı Yolkonak. Biz, yol veririz. Kahvemi, yemeğimi ve çayı mı içmeden bırakmam.”

O güzel sima da çoktan aramızdan ayrıldı.

O yoldan geçerken hep Reşo amcayı anar, öyle devam ederim.

Beşiri ile birleşen Taharri’de ise Orhan Onat ağabey ve onun ağabeyi güzel insan Turan Onat’ı da anmadan geçemiyoruz…

Yine bir zamanlar Avrupa’ya ilk ayak basan Ezidilerin yolunu açan Veysi ve İbrahim Bulut kardeşlerin doğup büyüdükleri o köyleri görünce hep hüzünleniriz.

Onlarla bir başka güzeldi bu coğrafya.

Hepimiz, o eski güzel günleri özledik.

Bir de Yolveren-Çınera’nın değişmez muhtarı ‘Xale Meheme’ Mehmet Alcu o da aramızda yok.

Özetle; o yerleşim birimleri, bir zamanlar mutlulukla bir arada yaşayan insanların buram buram özlemini duydukları vatanıydı ve oralar, o güzel insanlarla bir başka güzeldi.

Sağlıkla kalın…