Oruç ayı geldiğinde iki şeye sevinirdik. Birincisi sahura kalkıldığında ebeveynlerle birlikte kalkıp sahur yapmaktı. Daha akşamdan sahura kaldırılmak için operasyonel faaliyetlerimiz başlardı. Anne ve babaya akıllı görünmek temel göstergeydi. Babanın kararından emin değilsek bu kez hedef annemizin şefkatiydi. Yalvarmalar yakarmalar hep sahura kalkıp sahurda yemek yemenin zevki içindi.

Yalvarma ve bükük boyun manzaralarının etkili olduğu zamanlardan birisinde ebeveynler insafa gelir bizi sahura kaldırırlardı. Sahurun kahvaltıdan bir farkının olmadığını görürdük ama herkesten daha iştahlı sofraya saldıran da biz olurduk. Tabi uykulu göz kapaklarımızın kapanmasına engel olabiliyorsak.

Ertesi sabah oruç tutma girişimlerimiz başlardı. İlk saatlerde sorun yoktu ama öğlene doğru yalpalamaya başlardık. Açlık ve susuzluk bizi perişan etmeye başladığında medet umulan yer yine annelerimizin dizinin dibi olurdu. Uyuma isteği açlığı ve susuzluğu bastırma duygularımızı ifade etmenin yolu olurdu. Bu durumda çözüm fazla gecikmezdi. Ebeveynler klasik çözümlerini hemen önerirlerdi. Önceleri nazlanırdık sonra madem öyle diyorlar demek ki doğrudur deyip orucumuzun iftarına öğlen ezanıyla açma şerefine erişirdik. Önemli değildi zaten bir gün daha oruç tutar öğlene kadar dayanır sonra her iki günde tuttuğumuz orucu birleştirir bir güne tamamlardık. O zaman orucumuz da tam güne tamamlanmış olurdu. Zaten çocuklar için oruç yarım gündü! Her ramazan iki sahur ve yarımşar günlük oruçlarla ramazan ayını geçirmenin keyfini yaşardık.

Ama Bayramlar yaklaştığında bütün dikkatler bayramda alınacak giysilerde yoğunlaşırdı. Bu bayramda kime ne alınacaktan ziyade bana ne alınacak istihbaratı başlardı. Önce hafif hafif annelerin ağzı yoklanır, babaya yağcılık yapılır ve bayramda ne alınacağı öğrenilmeye başlanırdı. Alınan cevaplar netlik kazanmayınca bu kez dayatmalar başlardı. İsteklerimizi sıralar onay makamından onay beklerdik. Bayrama bir hafta kalmasına rağmen biz her gün giysi meselesini gündemin ortasına oturturduk.

Cevap klasikti. Tamam alırız!

Ne hikmetse hep hazırlıklar arife gününü denk getirilirdi. Bayram akşamı ancak isteklerimizin karşılanıp karşılanmadığını kontrol etme şansımız olurdu. Bayram için alınan şekerler atıştırmak için önemliydi ama asıl önemli olan alınan elbiselerdi. Öyle LC Waikiki türü elbiselerimiz olmazdı. Zaten markaları bildiğimizde yoktu. Bir pantolon, bir tişört veya gömlek, bir çorap ve altına lastik bir ayakkabı alındı mı o bayram bizim sevinçli bayramımızdı. Kundura falan bekleyen yoktu. Lastik ayakkabı. Renkli olacak erkek çocuklar için mavi renk tercih nedeniydi. Yan tarafından lastiğin bileziğini bağlayan büyük çıtpıt anahtara da vardı. Uçları kapalı aralar açık.

Akşam bütün elbiseler başucumuzda hazırolda bekler durumda yatağa girerdik. Ertesi sabah erkenden kalkıp zaman kaybetmeden evlerden şeker toplamak için. Sabah turunda evlerden çocuk şekerleri toplardık. Birinci turun sonunda eve uğrar şekerlerimizi depoladıktan sonra hedef cami’in önüydü. Babalar bayram namazından çıktıktan sonrada bütün köyün evlerini tek tek ziyaret eder bayramlarını kutlarlardı. Köylerin en güzel geleneklerinden biridir bu bayramlaşma faslı. Biz de arkalarına takılırdık. Her ev şekerini ve sigarasını kapıya çıkarır köylülere ısmarlardı. Biz aradan şeker toplamayı büyüklere zehir etmeyi başarıp bir şeker ve sigara kapmayı becerirsek kendimizi kahraman ilan ederdik.

Bayramlar güzel ve mutlu geçerdi. Büyüklerin ne durumda oldukları, paralarının olup olmadığı, ülkenin ekonomisinin ne halde olduğu bizi ilgilendirmezdi. Elbiselerimiz ve şekerlerimizle ilgilenirdik. Çocukluk bayramlarımızı özlememiz biraz da bundandı sanırım.

Herkese çocukluk mutluluğu ile iyi bir bayram dilerim.

Selam ve dua ile...