Dünden devam

Medyada dezenformasyon, bilgi kirliliği şüphesiz vardır. Bazı gerçekleri çarpıtarak kamuoyuna servis edenler de hep olagelmiştir.

Ancak Hataylı babanın intihar nedeni kesinlikle ekonomiktir. Sosyal medyadaki; “Çocuklarım aç, anlamak istemiyor musunuz?” şeklindeki ifadelerin doğru olduğuna inanıyorum.

Sadece Hatay’da bu dram yaşanmamış ki. Geçtiğimiz yılın son aylarında toplu intiharlar vardı.

Ülkemizde insanlarımızın ekonomik nedenlerle bunalıma girip, hayatlarına kıymaları öyle basite alınacak, alın yazısına, kadere havale edilecek basit bir mesele değildir.

Evet inançlıyız, kadere, alın yazısına da inanırız.

Ancak sebepler ve tedbirler zinciri de vardır.

Ülkede gelir dağılımının adil olması gerekir.

Birileri, hele kamudaki ihalelerle, yolsuzluklarla aşırı zengin olurken, birileri yokluk ve yoksunlukla mücadele ediyorsa, buna kader deyip geçemeyiz…

**

**

Özellikle dindarlarımızın, din adına toplumun karşısına geçerek konuşanlarımızın Hatay’daki acı olay üzerine evlerdeki kaosu görmeleri gerekiyor…

Özellikle dini söylemlerle halka umut verip, sosyal adaleti tesis etme, gelir dağılımındaki uçurumu azaltma ve kaldırma sözü veren siyasi iktidarın yaklaşık 20 yıldır yaptıklarını sorgulamaları gerek…

Adalet ve Kalkınma demiştiler.

Toplum kendilerine güvendi, tek başına iktidar yaptı yıllarca.

Bu siyasi iktidarın pek çok olumlu hizmetleri oldu şüphesiz.

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan iletişime ve enerjiye kadar önemli hamleleri, hizmetleri oldu. Ancak gelir dağılımındaki adaletsizlikte başarı çıtasını yükseltemediler…

ADİL DÜZEN…

İtiraf etsinler; muhafazakar kesimlerin kendilerine büyük umut bağladığı Adil Düzen’i getiremediler…

Adil Düzen her ne kadar merhum Erbakan’ın söylemi olsa bile, bu hükümetin de savunduğu bir değerdi.

Hz. Ömer’in adaletini tesis etme konusunda verdikleri sözü tutamadılar…

Gelir dağılımındaki uçurum bu siyasi iktidar dönemlerinde de devam etti.

Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul olmaya devam etti, özlenen, arzulanan, amaçlanan, kitlelerinin bel bağladığı o adil düzen pratik bulmadı.

Ülkeyi idare etme sorumluluğunu almış kimi yöneticilerin servetleri ve kamu ihalelerindeki usulsüzlükler hep gündemden düşmedi. Peygamber yaşantısı ile topluma ders verenler, tam tersi istikamette dünyalığa sarıldılar. Hataylı babanın annesi, oğlunun ve çocuklarının açlık sınırında yaşam sürdüklerini açıkladı. İnsanlarımız vahim duruma gelip, canlarına kıyarken devasa saraylar için katrilyonlar harcanması nasıl bir savrulmanın olduğunun göstergesidir…

Ülkenin kaynaklarının nasıl heba edildiğini burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.

**

**

Tabi, olumlu hizmetleri iktidara mal edip, yanlışları başkalarına yığmak da doğru değil. İktidara güç veren muhafazakar yapılar, dernekler, vakıflar, odalar, sendikalar, yazarların da Adil Düzen’in, adaleti gözeten bir ekonomik yapının gerçekleşmemesinde sorumlulukları vardır diye düşünüyorum.

Başta iktidara yakın yazarlar olmak üzere herkes yanlışları eleştirmekten çekindi. Bazen Ahmet Taşgetiren ve Abdurrahman Dilipak gibi muhafazakar yazarlar eleştirdiler ama bunlar yeterli olmadı. Dilipak’tan bir örnek vereyim: “İtiraf edelim ki, tek suçlu iktidar değil. İktidar bizim, biz de iktidarın suçlarının ortağıyız. Tek başına bir suçlu bulup, onu ‘Günah Keçisi’ne dönüştürmek mümkün. Önemli olan ‘İnni küntü minezzalimiyn’ diyebilecek miyiz? Tamam, iktidar görevini yapmadı, bürokrasi de. Peki, ‘Cemaat’ dediğimiz yapılar görevini yaptı mı? Üniversiteler, basın görevini yaptı mı? İşadamlarımız görevini yaptı mı? STK dediğimiz, oda, vakıf, dernek, sendikalarımız görevlerini yaptılar mı? Herkes iktidarı kullanmaya çalıştı, iktidar da herkesi. Birbirimizi suçlamak yerine, ‘nerede yanlış yaptık’ diye düşünsek ve bundan sonra ne yapacağımıza baksak daha iyi bir şey yapmış olmaz mıyız? Ama görüyorum ki, kimse kendi suçunu itiraf etmeye yanaşmıyor. Mücahidlikten müteahhitliğe savrulanlarımız da oldu, muvahhidlikten münafıklığa savrulanlarımız da. Kimi zenginken cömertti, fakirleşince sapıttı, kimi fakirken daha cömertti, zenginleşince savruldu.”

**

**

Evet, Dilipak’ın bu eleştirileri bir süre gündem olmuştu. Sonra unutulup gitti.

Oysa herkese görev düşüyor. İktidarın iyiliğini isteyenlerin yapıcı, yol gösterici eleştirilerden kaçınmamaları gerektiğine inanıyorum. İktidar mensuplarına düşen görev, yapıcı ve yol gösterici eleştirilerden dersler çıkarmaktır.

İşsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik çok vahim sorunların müsebbibidir. Bugün evlerde kaos var, siyasi iktidarın en başta bunu görmesi gerekiyor. Hatay’da bir vatandaşın kendini yakması, İstanbul’da 4 kardeşin ekonomik nedenlerden intiharları evlerdeki kaosun göstergeleridir. Değişme konusunda bir umudum yok ama yine de dini görev olarak yanlışları eleştirerek zor zamanda bile iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevimi yapmış olayım.

Fatih’teki dört kardeşin intiharı ardından yazdıklarımdan bir paragrafı hatırlatarak yazımı bitirmek istiyorum: ‘Fatih’in üstelik bir din aliminin adı ile anılan Molla Gürani mahallesinde, yaşları 45’in üstünde 4 yetişkin insan, 4 kardeş aynı anda hayatlarına kıydılar. Borçlardan, geçim sıkıntısından, işsizlikten, yokluktan belki günlerce kuru ekmekle karınlarını doyuran dört kardeş, siyanür gibi korkunç bir zehirle yaşamlarına son verdiler…

Hemen yanı başlarındaki tarihi mekanlarda, deniz sahillerinin eğlence merkezlerinde, sabaha kadar açık bar ve pavyonlarında havyarların yenildiği, su gibi harcamaların yapıldığı ultra lüks yaşamların olduğu bir kentte, dört insan yokluktan, yoksunluktan, ekonomik nedenlerden ötürü topluca intihar ediyorsa, sosyal devlet onları görmüyorsa, hesaplar Allah’a kalmış demektir…’