Önceki hafta sonu Mereto’da zorlu tırmanışa katılmıştım, bu hafta sonu ise Dicle’de rafting heyecanını yaşadım. Batman’ın tarihi antik kenti Hasankeyf’e dikkat çekmeyi amaçlayan Dicle’de botlarla gezi programına (Bir Hasankeyf gönüllüsü olarak) ‘hayır’ diyemezdim. Batman Doğa ve Kültür Derneği’nin organizasyonuna o nedenle katıldım. İlginç gözlemlerim var, siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Dicle’deki ilginç programa katılacaklarla, Cumartesi günü sabahın erken saatlerinde Belediye önünde buluştuk. Geziyi organize eden Batman Doğa ve Kültür Derneği’ydi. Fernas ve Al Alçı’nın sponsorluk yaptığı gezi ile, Batman’ın tarihi ve kültürel zenginliklerinin tanıtımı amaçlanıyordu. Bu arada Hasankeyf’e kadar gidilerek, anlamlı bir mesaj verilecek, antik kent sahiplenecekti.

Evet, sabah randevulaştığımız saat gelip çatmasına rağmen, daha önce katılacağını belirten Batman Baro Başkanı sayın Zekeriya Aydın ve Eğitim-Bir-Sen şube Başkanı sayın M. Şafi Özperk, ortalıkta görünmediler. Batman Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Sayın Ahmet Yıldız, Batman eski Baro Başkanı sayın M. Sabih Ataç, Uluslar arası Af Örgütü Batman Koordinatörü sayın Recep Kavuş, geziye iştirak eden renkli simalardandı. Batman’daki yerel ve ulusal basın muhabirleri, Devlet Hastanesi’nde görev yapan çok sayıda doktor ve bazı Batman Fotoğraf Grubu üyeleri, rafting heyecanını yaşamak isteyen katılımcılardı.

Sabah saat 07.00. Belediye önünde bir araya gelen katılımcılara, Dr. Ahmet Yıldız, pişmaniye yediriyor. Derken otobüse doluşuyoruz. Yaklaşık 30 kişiyiz. Raftinge başlama yeri olarak Oymataş ve Çayüstü köyü için aramızda anlaşmazlık çıkıyor. Sinan Köprüsü önerisini bile atmıştım. Sayın Sabih Ataç ile benim görüşüm, en çok 5 saatlik bir geziden sonra Hasankeyf’e ulaşabileceğimiz yönündeydi. Oysa Dicle’nin hiç de öyle olmadığını 12 saat kürek çektikten sonra anlayacaktık…

Bindiğimiz otobüsle Oymataş’a (Bedaye)gidiyorduk. İlk sözü Batman Doğa ve Kültür Derneği Başkanı sayın Veysi Şimşek aldı. Gezi programı ile ilgili açıklamalar yapmaya çalıştı. Sayın Şimşek’in her sözü açılım gerektiriyordu. Şimşek’in, gezi hakkında ‘Basit açıklamalar yapayım’ ifadesine kafayı takan Dr. Yıldız, katılımcıları kahkahadan kırıyordu. Muhabir Şükrü’ye sürekli, “Gezteci Şukri” diye takılması, Yıldız’ın neden bol bol ‘konuşan fotoğraf’ konusu olduğunun sinyalini veriyordu. Yol boyunca özellikle sayın Ataç ve Yıldız, bol esprileriyle dikkat çektiler. Dr. Yıldız, karşımıza çıkan her manzara hakkında açıklamalar yaptı. Milas olarak kent çıkışında konaklayan çingeneleri(Mırtıpları) akrabaları olarak tanımladı. Sayın Ataç ise, basına kafayı takmıştı. “Basın uyuma” ifadesinden sonra, kestirmek isteyen bazı basın mensupları bir daha uyamayacaktı. Herkesin kendini tanıtma sırası gelmişti. Kendini tanıtan aynı zamanda ya bir türkü-şarkı okuyacak, ya da bir fıkra anlatacaktı. İlk sürprizi sayın M. Sabih Ataç yapacaktı. Okuduğu güzel bir Kürtçe parça ile başka yeteneklerinin de olduğunu gösterecekti. Batman’a yeni gelen ve geziye katılan bazı uzman doktorlar vardı. Ataç’tan sonra en güzel parçayı, Veysi Şimşek’in, İstanbul Hukuk fakültesinde okuyan kızı seslendirecekti.

Oymataş’a varıp, çay kenarına malzemeleri taşıdık. Bineceğimiz botlar hazırdı. Ancak önce bir kahvaltı yapmamız gerekiyordu. Pratik çözüm bulunmuş, bineceğimiz botlar ters çevrilerek sofra haline getirilmişti. Birkaç dakika içinde, domates, peynir, karpuz ve sıcak ekmeğin bulunduğu açık büfemiz hazırdı. Çok kısa süren kahvaltı ve toplu resim çekimi ardından herkes ikişer kişilik botlara bindi. Bize eşlik edecek Sivil savunma ekipleri ve Zodyak motoru da hazırdı. Herkes cankurtaran yeleğini giymişti. Yüzme bilmeyenler de aramızda vardı. İmdat isteyen birisini kurtarabileceğimi söyledim. Yalnız benden imdat isteyecek kişiyi önce bayıltacağımı ifade ettim. Nedenimi de şöyle ifade ettim: “Çünkü yüzme bilmeyen birisi boğulma tehlikesi geçirdiğinde, yardıma koşanı da boğabilir. Önce bayıltacaksınız ki, işiniz kolay olsun.”

Mereto zirvesine en iyi çıkan Mezopotamya Gazeteciler ve Yayıncılar Cemiyeti Başkanı, meslektaşım Osman Seyrek’le bir bota bindik. Derken yola ilk koyulan da biz olduk. Ancak hayatımda ilk kez kürek çekiyordum. Osman Seyrek de benim gibi ilk kez raftinge katılıyordu. O nedenle bir türlü yön tayininde başarılı olamıyorduk. Yukarıda akıntı olduğundan ilk başlarda iyi gidiyorduk. Sonra pek çok durgun alanlar karşımıza çıktı. Saat yelkovanı dönüyor ama biz bir türlü Çayüstü (Beda) köyüne bile ulaşamıyorduk.

Zodyak motora binen gazetecilerin keyfi yerindeydi. Ama saatler ilerledikçe herkes yorulmaya başlayacaktı. Sabih Ataç’ın performansına şaşırmıştım. Bizi geçtiğinde, “Ben ilk defa raftinge katılıyorum” dedim. Sayın Ataç, “Sanki biz her gün rafting yapıyoruz” diyerek, gülmekten kırılacaktı…

Değerli Okurlar, Dicle nehri, gerçekten de keşfedilmemiş bir hazine gibi. Oymataş köyünden itibaren müthiş güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Her taraf Hasankeyf gibi kayalıklarla kuşatılmış durumda. Belki yüz yerdeki kayalıklar, Hasankeyf kayalıklarından daha yüksekti. Birbirinden ilginç kayalıklar arasında yolculuk yaparken, büyük zevk ve heyecan yaşıyorduk. Hele suyun akıntılı olduğu yerlerde botlarımızın dalgalarla yükselmesi, adrenal seviyemizi en üst düzeye çıkarıyordu. Sadece Çayüstü köyü yakınındaki Ebu Zer’ül Gaffari türbesinde biraz dinlendik.

Saatler süren yolculuğumuza rağmen bir türlü yol alamıyorduk. Hepimiz kürek çekmeye acemiydik. Mereto zirvesine çıkışta ve inişte gösterdiği performansın yarısını bile göstermeyen dostum Osman Seyrek, “Biz deliyiz yahu! Ne işimiz var burada?” diyor, daha fazla gitmek istemiyordu. Ancak ayrılmak istese bile ayrılamıyordu. Programımız, iyi bir rehberin olmaması yüzünden uzadı ve öğle yemeğini, ‘Kelıhe’ köyünde yememiz mümkün olmadı. Akşam saat 20.00 sularında bitkin bir vaziyette Suçeken köyüne ulaşabildik. Hasankeyf’e çıkma programımız gerçekleşmediği için çok üzüntülüydüm. Ama o yaşadığımız heyecana değdi doğrusu. Şunu belirteyim; böyle güzelliği başka yerde zor bulursunuz. Dicle’yi, o güzelim kanyonları gördükten sonra, buraları baraj suları altında bırakmak isteyenlere karşı daha çok bilendim. Bu güzellikleri yaşatmak gerekiyor. Dicle’de rafting heyecanı, Ilısu Barajına karşı mücadelemize heyecan kattı.

NOT: Yazarımız nostalji olsun talebi nedeniyle 27 Ağustos 2006 tarihli yazısıdır.