1 Kasık seçimleri başta AKP olmak üzere tahmin yürüten herkesi ters köşe yaptı. Vatandaş girdaba girmemek için son bir çareye başvurdu ve tepkisini bu şekilde ortaya koydu.

Aslında meseleyi son altı aydan sıyırarak değerlendirebilirsek büyük bir değişikliğin olmadığını görebiliriz. Çünkü ortaya çıkan sonuç aslında vatandaşın Adalet ve Kalkınma partisi lideri ve şimdiki cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Eroğan’a 2011 seçimlerinde verdiği desteğin aynısını verdiğini görüyoruz. Bu sonucu aldıklarında ortaya koydukları tanımlamada da çıraklık ve kalfalık döneminden sonra şimdi ustalık dönemi şeklindeydi. Ancak ustalık döneminde ortaya çıkan icraatlar ustalık nitelemesi ile bağdaşmadığından yoğun sorunlarla karşı karşıya kalındı.

Buna rağmen Türkiye’nin 1 Kasım Pazar günü yapılan seçimleri normal bir süreçte gerçekleştirmediğini, normal bir uygulama ile gerçekleştirmediğini bilmek ve kabul etmek gerekiyor.

Türkiye’nin batısında ve doğusunda olağanüstü şartlar altında seçime gidilmiştir. Batı yakasını bilmeyiz ancak doğu yakasında seçim güvenliği adı altında tam bir sandık çemberi yaşanmıştır. Neredeyse her sandığın başında bir polis veya güvenlik gücü bulundurulmuş vatandaşın oy verme dışında sandıklara yaklaşması, okul veya oy kullanılan mekânın çevresinde oturmasına bile müsaade edilmemiştir. Ama asıl mesele bu yaklaşımdan ziyade insanlara sonuç ile ilgili olarak verilen intibadır. Beyaz Toroslar dahil bir çok konu bu seçimin malzemeleri arasında yer aldı ve hiçbir alan tarafsız kalmadı.

Türkiye 1 Kasım seçimlerine savaştan korunma mantığı ile girdi. Tek parti iktidarının sarsılması durumunda ortaya çıkan kaotik durumundan rahatsız olduğunu beyan etti. İstikrarın sadece tek parti ile sağlanmayacağı gerçeğine rağmen muhalefetin uzlaşmaz tutumu karşısında sığınacak bir liman arada ve bu limanın adını da AKP koydu.

Lakin bütün bunlara ve bu tartışılmaz zafere rağmen her şeyin güllük gülistanlık olmadığını bilmekte fayda var. Çünkü her ne kadar eski gücüne kavuşan bir iktidar ile karşı karşıya bulunmakta isek de bunun olağanüstü şartlardan kaynaklanan bir durum olduğunu da unutmamak lazım.

Bundan sonrası AKP ve Cumhurbaşkanının izleyeceği politikalara bağlı. Türkiye’nin tekrar o dönemdeki huzurlu ortama götürebilecekleri gibi son dönemde uyguladıkları politikaları sürdürerek kaos ortamına da sürükleyebilirler. Hele hele eğer zafer sarhoşluğuna kapılıp kişisel duygularla hareket ederlerse asıl tehlike o zaman ortaya çıkacaktır.

Bu sonuçlardan sonra artık mesele temel sorunlara nasıl bir yaklaşım sergileneceğine kalıyor.  Demokrasi ve özgürlükler,

Kürt Sorunu

Ekonomi meselesine yaklaşım tarzı hem iktidarın hem de ülkenin geleceğini belirleyen konu olacaktır.

Muhalefet cephesine gelince bu alanda bir sarı kart uygulaması olduğu açık. Ana muhalefet partisi mevcut ortama rağmen sadece oylarını korumakla yetinmiş durumda. Bunun bir izahı var o da seçmene yeni bir vaad ve umut verememesidir. Bir güven aşılaması daha söz konusu olmamış. Çünkü ülkenin batısında ve kıyılara hapsolmuş bir ana muhalefet söz konusu. Almış olduğu %25’lik oy oranı demokrasi ve insan haklarına sahip çıkmasına yetiyor. Mecliste temsilliyeti var ve eğer sağlam politikalarla ortaya çıkarsa etkili olma şansı yüksek.

MHP saldırı altında seçime giren bir siyasal parti. Dayatmalara karşı çıktığı için “hayırcı” parti konumuna düştü. Tabanı AKP’ye yakın olduğu için de vatan, millet, Sakarya edebiyatı karşısında kayma yaşadı. Ancak bütün bu baskılara rağmen barajın üstünde tutunması sağlam bir duruşu da göstermektedir. Evet, yolunmuş kaza döndüler ama yok olmadılar ve %12’lik bir oy oranı ve ile meclisteki yerlerini aldılar.

Gelelim Kürtlerin demokrasi isteyen partisi HDP’ ye. İnadına bir direniş sergiledi ve barajın üstünde kalmayı başardı. Miting yapamayan, toplantı düzenleyemeyen, Türkiye’nin batısında ve doğusunda öcü olar gösterilmesine rağmen “halkların kardeşliği” çalışmaları ile seçim kampanyası yürütmeye çalıştı ve barajın üstünde kalarak tekrar bir yaşam soluğu almayı başardı. HDP aldığı %10.5’lik oy oranı ile ve kazandığı 60 milletvekili ile meclisin etkili ve 3. Partisi olmayı başardı ancak %3’lük bir oy ve 20 milletvekili kaybı var.

Bu oy oranı ve milletvekili sayısı aslında başka bir gerçeği ortaya koyuyor. Bu gerçek diğer partilerin söyledikleri tehditle oy topluyorlar açıklamalarını boşa çıkarıyor. Her sandığın başına asker ve polis dikilmesine rağmen vatandaşların karakollara çağrılmasına rağmen Doğuda Kürt seçmen HDP politikalarını benimseyen bir tavır sergilemiştir.

Bölgede sadece iki partinin kaldığını zaten seçim sonuçlarından anlamak ve görmek mümkün. Şimdi istenen bu iki partinin çatışması değil temel sorunların çözümü noktasında beraber hareket etmesidir. Savaş politikası değil uzlaşma politikalarının yürürlüğe konulmasıdır. Yok, eğer mesele yine gurur ve kişisel meseleye dönüşürse korkarız ki sandıktan çıkan sonuçlardan faydalanmak yine mümkün olamayacaktır. Tek başına iktidar olmuş bir AKP ve seçim barajını aşarak meclise girmiş olan bir HDP varken sonuca ulaşmak mümkün. Ancak bunun için liderlerin de artık uzlaşması gerekiyor. Savaşta ısrar yerine demokraside ve eşitlikte ısrarı ön plana alırsak sonuç olumlu olacaktır. Seçim sonuçlarının vatana, millete hayırlı olmasını diliyoruz.