Dünden devam

Ülke genelinde etkisini hissettiren kuraklık tehlikesine karşı toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğine dair dünkü yazımda Türkiye Su Meclisi’nin açıklamasının başlangıç bölümüne yer vermiştim. Tehlikenin farkında olunmamasının ağır faturasının olacağına inandığımdan bugünkü yazımda da Türkiye Su Meclisi’nin geçmiş yıllardaki ünlü ‘Su Manifestosu’nu kamuoyunun bilgisine sunacağım. İşte belki de kısa zaman sürecinde hatırlayacağımız manifestodan:

“Durum böyle devam ederse, bu coğrafyadaki yaşam, tarihte hiç görülmediği kadar tehlike altına girecektir. Türkiye’deki bitki ve hayvan türlerinin büyük kısmı yok olacak ve yüz binlerce insan doğdukları toprakları terk edecektir. Yürürlükteki su politikasının vaad ettiği enerji ve tarımsal kalkınma, aynı politika nedeniyle kaybetmekte olduğumuz değerlerin bir tek zerresinin dahi yerini tutamaz.

Biz Türkiye Su Meclisi’nin kurucuları ve yürürlükteki su politikasının mağdurları olarak aşağıdaki gerçeklerin altını çiziyoruz:

Doğa kendi başına vardır ve insan doğanın sadece bir parçasıdır. Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda, değerli bir işleyişe sahiptir. Doğa, ticari bir mal haline getirilemez.

Su, yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır. Su, bulunduğu havzaya aittir. Doğal bir varlıktır, kaynak değildir. Su kendini ancak akarak var edebilir ve doğada tek bir damla su boşa akmaz.

Kendi var oluşumuza, ait olduğumuz topluma, yaşadığımız gezegene ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani sorumluluğun sonucu olarak, suya ilişkin tüm faaliyetlerde aşağıdaki esasların uygulanması gerektiğini savunuyoruz:

Doğa hakkı ve buna bağlı olarak su hakkı, insan haklarının gerçekleşmesi için bir zorunluluktur. Su, insan dahil tüm canlılar için aynı derecede değerlidir. Suyla ilgili meseleler, ancak böyle bir anlayışın hakim olduğu adalet duygusu ile çözülebilir.

Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur.

Su korsanlığı ile buna aracılık eden hiçbir ulusal veya uluslar üzeri örgütlenmeler desteklenemez. Yer altı sularından doğal dolum hızından daha fazlası çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz.

Bizler, Türkiye’nin dört bir yanından gelen sivil toplum kuruluşları, hukukçular ve bilim insanları, Rize, İkizdere’de buluştuk. Burada, yukarıda tanımlanan koşullar ve nedenlerden dolayı, Türkiye Su Meclisi’ni kurduk.

Amacımız, doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamaktır.”

**

**

KİRLENEN SU KAYNAKLARINA DİKKAT…

Değerli Okurlar, bilim insanlarının bu uyarılarının dikkate alınması gerektiğine inanıyorum. En azından yaşanan kuraklığın nedenleri ve alınması gereken tedbirler için etkin çalışmalar yürütülmelidir.

Yer altı su kaynaklarımız sadece kuraklıktan etkilenmiyor.

Çok ciddi bir kirlilik söz konusudur…

Ülkenin dört bir yanında fabrikalardan, petrol ve maden vs aramalarından kaynaklı ciddi bir kirlilik gerçeği ile ilgili sayısız haberler yaygın medyada yer almasına karşın, toplum olarak bu tehlikenin farkında değiliz…

Su kaynaklarımızın alternatifi yoktur ve olamaz…

Başka ülkelerden taşıma su veya paket sularla idare edemeyiz.

Su kaynaklarımızı hoyratça tüketip kirlettikçe çok büyük bedel ödeyeceğimizi unutmayalım…

**

**

Allah bir şey için irade ettiği zaman sadece ‘Ol’ der ve o anında oluverir. Bu gerçeğe iman ediyoruz. Yarın etkili yağışlar da yağdırabilir.

Ancak Allah’ın sünnetinde sebepler zinciri vardır. İnsandan kaynaklı olarak doğaya verilen zararların ağır faturasının ödenmesi sünnetullaha uygundur.

Yukarıda özetle sunduğum gerekçeler sadece kafamdan geçen düşünceler ve endişeler değildir. Bilim insanları bizlere uyarıyorlar…

Sadece Allah’tan yardım dileyerek, dua ederek su kaynaklarımızı koruyamayız.

En başta ülkeyi idare edenlere ve müteselsilen aşağıdaki yöneticilere kadar herkesin bu yakın tehlikenin farkında olması ve etkin tedbirler alması gerekiyor.

Suyun tasarruf edilerek tüketilmesi için tüm toplumumuza eğitimler verilmelidir.

Çalıştaylar düzenleyerek ortak akılla toplumu bilinçlendirmeye çalışmalıyız.

Bütün yöneticileri bu yakın tehlike konusunda uyarmalıyız. Kuraklıkla mücadelede suyun tasarruflu tüketiminden, doğanın korunmasına kadar her konuda duyarlı toplum olmamız dileğimle.