Küresel Isınma’dan kaynaklı kuraklık ve iklim değişikliklerinin gelecek için ne büyük tehdit olduğunun hala farkında değiliz…

İstanbul başta olmak üzere ülkenin pek çok bölgesinde yaşanan ciddi kuraklık nedeniyle kentlerin içme suyu sıkıntısı bütün yerel yöneticilerin endişesi.

Bu geliyorum diyen ve kapımıza gelmiş tehlike için ne yazık ki en ufak bir çalışma cihetine gidilmiyor…

Şüphesiz geleceği ancak Allah bilir ama kurban olduğum yüce Yaratıcı, ayetlerle insanlardan kaynaklı müdahalenin karada ve denizde ve dolayısıyla havada fesada, bozulmalara neden olacağını açıkça beyan etmiştir…

Şu halde bu yakın tehlike için sürekli konferanslar, paneller ve çalıştaylar düzenlenmesi gerekirken, hiçbir şey yapılmıyor…

Önümüzdeki aylarda bazı kentlerde içme ve kullanma suyu sıkıntısı baş gösterdiğinde basın mecburen gelişmeleri haber yapacaktır…

Bu yazımı unutmayın ve bir yere not edin diye tarihe haşiye düşüyorum…

**

**

Yaygın medyada bir haber: “Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya’da yeraltı sularının yüzde 85'inin tükendiğini söyledi. Tecer, ‘Tekirdağ bölgesinde 16-17 hektometreküp kadar bir yeraltı suyu seviyesi kaldı. Yani bu tüketim biçimiyle yeraltı su seviyesinden artık istifade edilemeyecek noktaya geleceğiz, bu kaçınılmaz. Dolayısıyla yeraltı suyu alarm veriyor’ dedi.

Türkiye'nin buğday, ayçiçeği, çeltik gibi ürünlerin en önemli merkezlerinden olan Trakya, son 91 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Üreticiler, ayçiçeği ve buğday gibi ürünlerde kuraklık nedeniyle verim kaybı yaşarken, DSİ verilerine göre bölgede bulunan 6 baraj ve 31 gölette 2019 yılına yüzde 40 doluluk oranıyla girildiği, bu yıl ise aynı baraj ve göletlerde su seviyesinin yüzde 20'ye kadar düştüğü kaydedildi. Edirne'de Meriç ve Tunca nehirlerinin debileri dip seviyeyi görürken, Meriç'te kum adacıkları oluştu.

Kuraklığın yaşandığı Trakya'da yeraltı suları da tükenmeye başladı. Tarımın yanı sıra bölgede artan sanayi kuruluşları, yeraltı sularının tükenmesinde önemli etken olarak gösterildi.”

**

**

Değerli Okurlar, haber Trakya ile ilgili. Ancak aynı tehlike ve tehdit bölgemiz için de geçerli. Asil su kaynaklarımız azalıyor, yeraltı su kaynaklarımız çekiliyor…

Bu gerçeğe yıllardır dikkat çekiyorum.

Bu konuda sayısız yazımı dikkatinize sunabilirim.

Tehlikenin farkında olmayan yöneticilerin uyarılması gerektiğine inanıyorum.

Batman ve çevresindeki barajlarda yaşanan su çekilmeleri malumunuz.

Batman Barajı, Kozluk Garzan Barajı, Ilısu Veysel Eroğlu Barajı SOS veriyor…

Önümüzdeki günlerde yağışlı günler tahmini yapılıyor.

Ancak Karadeniz hariç ülke genelinde genel bir kuraklık dikkat çekiyor.

Rabbim dilerse aşırı yağışlar bile olabilir.

Zira Küresel Isınma bazı ülkelerde aşırı kuraklığa, bazı ülkelerde ise aşırı yağışlara neden oluyor.

**

**

SU MANİFESTOSU!..

Doğa, çevre, su, ekolojik düzen, biyolojik çeşitlilik…

Bu kavramlar 21. yüzyıla damgasını vuracak. Çünkü daha yaşanabilir bir dünya için bu kavramlara büyük önem verilmesi gerekiyor…

Ekolojik düzene zarar verildiği müddetçe dünya huzur yüzü bulamayacaktır. Doğaya, çevreye, biyolojik çeşitliliğe önem verildiği oranda, yaşlı dünyamız güzelleşecektir.

Gelecek nesillere bu bilgilerin verilmesini zorunlu görüyorum.

Yaşamımızın temel kaynaklarının başında gelen ‘Su’ konusunda da toplumun ve yeni neslin eğitilmesi gerektiğine inanıyorum.

Doğa Derneği’nin bu konuda yaptığı çalışmaları da bu nedenle çok önemsiyorum.

Çok değer verdiğim bir dosttan tarafıma gelen maili sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çok önemli gördüğüm ve uzun yıllar önce bilim insanları (Türkiye Su Meclisi)tarafından hazırlanan ‘Su Manifestosu’nu bilginize sunuyorum;

“Su, tüm dünyada ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada, yaşamın temel koşuludur. Yaşam, suyla başlamıştır. Su olmadığında sona erecektir. Su alınıp satılacak ticari bir mal değildir, tüm canlıların ulaşmaya hakkı olan doğal bir varlıktır.

Türkiye’nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı suları son elli yıldır artan bir hızla talan edilmektedir. Kısa bir süre içinde, Marmara Denizi’nden daha büyük bir göl alanı kurutulmuş, yüzlerce nehir ve derenin doğal işleyişi bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre aşağıya inmiştir. Bu nedenlerle, sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmış, coğrafi belleğimiz parçalanmış ve atalarımızdan miras aldığımız çok sayıda doğal ve tarihi alan sular altında kalmıştır.

Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenleridir. Oysa, insan dahil olmak üzere doğanın her bir zerresi, hayatta kalabilmek için göl, nehir, dere ve yer altı sularının bütünlüğüne, yani sağlıklı bir su döngüsüne muhtaçtır.”

Devamı yarın