Dünden devam

Değerli Okurlar, “Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün, Standart Yağış İndeksi (SPI) ve Normalin Yüzdesi Metodu'na (PNI) göre hazırladığı kuraklık raporu” bölgemizdeki kamu yöneticileri, ziraat odaları, çiftçi örgütleri ve duyarlı sivil toplum örgütlerini harekete geçirmeliydi.

Ancak bu önemli raporun da kimseyi gaflet uykusundan uyandırmadığını üzülerek gözlemliyorum…

Gaflet uykusundayız, zira şiddetli kuraklık gelecek için SOS veriyor ve ilgililer bu gerçeğin farkında değil…

Dünkü yazımda 2008 yılında da benzer kuraklığın yaşandığını, çiftçilerin çok büyük sıkıntılar yaşadığına dikkat çekmiş ve gündeme getirilen bölgemizin afet alanı olarak ilan edilmesi istemlerine vurgu yapmıştım.

Ne yazık ki o süreçte de çiftçilerin ellerinden tutan olmamıştı.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kuraklık nedeniyle, ‘Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Şırnak ve Gaziantep’in afet bölgesi haline geldiğine dikkat çeken bir bölge Milletvekili, meclise soru önergesi vermişti.

Ne yazık ki dönemin Tarım Bakanı Mehdi Eker, bölgenin ‘afet bölgesi’ olarak ilan edilmesine karşı çıkarak, tepki çeken cümleler kullanmıştı.

**

**

Bakan Eker’in şu sözünü hatırlamakta fayda vardır; “Afet bölgesinden ne anlaşıldığı önemli. Yanlış kullanılıyor. Bir yerin afet bölgesi ilan edilmesi demek, orda hiçbir şekilde hayat olmaması demek. Bu ifade doğru değil. Çiftçiler zarar gördü. Bir şekilde tazmin edilmesi, yardım yapılması olabilir. Bizde onu yapıyoruz.”

O zamanlar da çiftçilerimizi savunan biri olarak eleştirilerden çekinmemiş, tepkimi dile getirmiştim, birkaç satır hatırlatayım: ‘Daha önce Batman’ımızda yaşanan sel afeti sonrasında afet bölgesi tartışma konusu olmuştu. Ancak o zaman kullanılan ifadeler yine böyle ‘hayatın olmaması’ diye nitelendirilmiyordu. Bazı yetkililere göre, “Afete maruz bölge” ifadesini kullanmalıymışız.

Yani çok büyük bir felaket yaşasak bile, ‘afet bölgesi’ talebinde bulunmamız yanlış.

Bakan Eker, ‘orda hiçbir şekilde hayat olmaması gerek’ dedikten sonra, bize de susmak düşer!

Öyle ya, büyüklerimiz herhalde yanlış ifadeler kullanmazlar. Bizden daha iyi biliyor, bizden daha iyi düşünüyorlar ne de olsa!..

Hayır, hayır bu ifadeyi hazmedemiyorum. Bir yerde eğer hiçbir şekilde hayattan söz edilmezse, orasının afet bölgesi ilan edilip edilmemesi pek anlamlı değil diye düşünüyorum. Bölgenin kuraklık sorunu için acilen çözümler üretilmesi gerekiyor. Artık afet bölgesi mi, afete maruz bölge mi ilan ederler bilemem. Ama göçler başlamadan bu tedbirler alınmalıdır.’

Bunları şunun için hatırlattım; kuraklık nedeniyle bölgemizdeki çiftçiler, üreten emekçiler perişan durumda. Artık yeniden o afet bölgesi kavram tartışmalarına girmek istemiyorum

ÇİFTÇİLERİMİZ SAYESİNDE EKMEK YİYORUZ…

**

**

Korona pandemisi nedeniyle esnaflarımızın nasıl kan ağladıklarını biliyorsunuz. Mecburi kapanma nedeniyle binlerce esnafımız iflasa doğru gidiyor.

Bugün eğer hala sosyal patlamalar yaşanmıyorsa, bunu çiftçilerimize, köylülerimize borçluyuz diye düşünüyorum.

Bizler üretmeden tüketenleriz…

Bugün çiftçilerimiz sayesinde ekmek yiyoruz…

Bu gerçeği kimsenin unutmaması gerekiyor.

Madem durum budur, çiftçilerimize, köylülerimize sahip çıkmalıyız.

Yaşanan şiddetli kuraklık ile ilgili devletin önemli bir kurumu olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü rapor hazırlayıp, uyarılarda bulunuyor.

ÇALIŞTAY İLE SORUNU GÜNDEMDE TUTALIM…

**

**

Bu raporu yok sayamayız.

Bu raporu es geçemeyiz.

Bölgedeki tüm illerin valileri, ziraat odaları, çiftçi örgütleri, ilgili STK’ların temsilcileri bu raporu önlerine koyup, gündemlerine alıp çare arayışında olmalılar diye düşünüyorum…

Gazetemizde kuraklık ve çiftçilerle ilgili sayısız haberler yer aldı. Lütfen başka kentlerden önce biz harekete geçelim.

Anız yangınları örneğinde olduğu gibi, kuraklıkla ilgili olarak da Batman Valiliği’nin girişimleriyle Türkiye’de ilk kez bir “Kuraklık Felaketiyle Mücadele” Çalıştayı düzenlenmesini öneriyorum.

Kentimize çağrılacak alanlarında önemli bilim insanlarının söyleyecek çok sözü olmalıdır.

Kuraklıkla mücadelede hepimiz yerimizi almalı, doğaya sahip çıkmalı, daha fazla ağaç dikmeli, su kaynaklarımızı hoyratça kullanmamalı, damlama sistemi ile sulamaya geçmeli ve büyük israflardan kaçınmalıyız.

Unutulmamalıdır; duyarsızlığımız bize büyük felaket olarak dönecektir…