Toplumun güzel ve aydınlık yarınlarının olabilmesi için bazı önemli değerlerin güvencede olması gerekiyor. O değerler güvencede olmadığı zaman güzel bir gelecekten söz etmek mümkün olmayacaktır…

En önemli değerlerimizin başında doğa geliyor.

Doğaya yönelik vahşi müdahaleler geleceğimiz için büyük tehdittir…

Ne yazık ki toplumumuz ve özellikle seçilmiş, atanmış yöneticilerimiz bu büyük tehdidin farkında değildir…

Nereden mi biliyorum?

Eğer doğamızın, ormanlarımızın elden gittiğinin farkında olsalardı, sürekli olarak o konuda uyarıcı açıklamalar yapacak, toplumu duyarlı olmaya davet edeceklerdi…

Bölgemizde, yöremizde çıkan orman yangınları haberleri üzerine hemen kamuoyunu duyarlılığa davet edecek, halkın bilinçlenmesi için üzerlerine düşen görevi yapacaklardı…

Eğer farkında olsalardı ormanlarımızın yangınlardan korunması için bazı çalışmalar yapacak, girişimlerde bulunacak, Ankara’dan destek isteyeceklerdi…

**

**

Keşke gururla yöneticilerin duyarlılığından söz edebilseydim.

2016 yılının Temmuz ayında Kozluk kırsalında iki gün devam eden bir orman yangını yaşanmıştı. Milyarlarca hayvanın telef olmasıyla sonuçlanan yangının söndürülmesi için hava desteğine ihtiyacımız vardı.

Bunu dillendiren tek bir yönetici konumundaki şahsiyeti duymadım…

Yazıktır ve günahtır…

Milyarlarca canlının telef olmasının dışında geleceğimiz tehlikeye giriyor.

Gelecek nesillere ormansız bir toprak bırakmanın vebalini bilir misiniz?

**

**

Hayır hayır gelecekte verimli toprak da bırakamayacağız…

Çünkü toprak eğer ormanlar varsa topraktır.

Yoksa toprak değil çöldür yavrularımıza kalacak olan…

Ormanlarımız hoyratça müdahaleler ve sahipsizlikten göz göre göre elden gidiyor…

Ormanlarımızın zarar görmesi toprakların da elden gitmesi sonucunu doğurur.

Toprak ise toplumsal barışın güvencesidir.

TEMA Vakfı’nın merhum kurucusu ve onursal başkanı Prof. Dr. Hayrettin Karaca’yı rahmetle anarken, bir sözünü hatırlatmak isterim: "Bir santimetre kalınlığında toprağın oluşabilmesi için 200 yıl geçmesi gerekiyor. Tarım yapabilmek için ise en az 20 santimetre toprak lâzım, bu da 4 bin yıl demek. Doğada bu kadar zor oluşabilen bir toprağı, önlenmesi mümkünken erozyonla kaybetmek çok acı. Biz Türkler, uğruna öldüğümüz bu toprakları sağ kalınca öldürüyoruz. Giden, toprakla beraber kendi geleceğimiz. Toprak olmazsa ülke kalkınamaz, vatandaşları huzur içinde yaşayamaz. Ben, toplumsal barışın topraktan geleceğine inanıyorum.”

**

**

BİTLİS DAĞLARI CAYIR CAYIR YANARKEN…

Geçtiğimiz Salı günü Van’dan Batman’a gelirken tanık olduğum orman yangını bana bu satırları yazdırttı.

Bitlis ile Baykan arasındaki sarp dağlarda ve oldukça geniş bir alanda orman yanıyordu. Bakınız sosyal medyada bu konuda acilen neler yazdım, o sözlerimi hatırlatayım: ‘Bugün akşam saat 19.10 sularında Bitlis il hudutları dahilinde, Buzlupınar dinlenme tesisleri yakınlarında devam eden orman yangınını içinde bulunduğum Best Van otobüsünde üzülerek ve kahrolarak izlemekle yetindim. 110 ve 156 ihbar hatlarını birer kez düşürdüm ancak telefon kesildi meramımı anlatamadım. Dağlık ve sarp arazide dizboyu kuru otlar yangının geniş alanda etkili olacağını gösteriyor. Bölgedeki orman yangınlarına havadan müdahale imkanları için hiçbir çalışma yapılmaması sahipsizliğin göstergesidir. Milyarlarca hayvanın cayır cayır yanmasının vebali bu konuda hiçbir çalışma yapmayan tüm etkili, yetkili, atanmış ve seçilmişlerin boynundadır. Rabbim şahit ol, elimden geleni yaptım, her zemine taşıdım, orman yangınları raporunu da hazırladım ve dönemin Batman Kent Konseyine sundum, kaç yazı yazdım, kaç basın açıklaması yaptım ama çaresiz kaldım. Şahit ol ya Rabbim. Bu yakarışımla dergâhına sığınıyorum.’

Evet, çaresizlikten Allah’a sığındım. Ancak yazdıklarımda hilafı hakikat yoktur. 2010 yılında Batman Kent Konseyi’ne hazırlayıp sunduğum orman raporunda havadan müdahaleyi talep etmiştim. Yarın ki yazımda bu önemli mesele hakkında inşallah bilgi sunacağım.

Devamı yarın