Kaldırımlar, şehir hayatının en temel unsurlarından biri.

Yaya yolları, herkes gibi kadınların da özgürce yürüdüğü ve şehri keşfettiği alanlar.

Ancak son yıllarda bu alanlar, özellikle kıraathane kültürünün yoğun olduğu bölgelerden biri olan Batman’da da ‘işgal’ ediliyor.

Kahvehanelerin oldukça fazla olduğu yetmiyormuş gibi bir de kaldırıma çekilen sandalyeler, adeta bir duvar gibi insanların, özellikle de kadınların geçişine engel oluyor. 

Bu durum yalnızca fiziksel bir engel değil, aynı zamanda sosyal bir baskı.

Kıraathane ve kahvehaneler mahalle kültürünün bir parçası olarak uzun yıllardır devam ediyor.

Bu mekanlar; erkeklerin bir araya gelerek sohbet ettiği, gazete okuduğu, çeşitli oyunlar oynadığı veya çay içtiği yerler olabilir. Bu durum yaşadığımız coğrafyanın bir gerçeği, itiraz edilmeyecek bir sosyal gerçek.

Ancak son zamanlarda, bu sosyal alanın kaldırımlara taşarak kamusal alanı ‘gasp’ etmesi, özellikle de ‘kadınlara’ büyük bir sorun yaratıyor.

Kadın olarak bir kaldırımda, kıraathane önüne sıralanmış erkek kalabalığının arasından geçerken kendinizi nasıl hissedersiniz?

Bu soruya birçok kadın ‘rahatsız edici’ diyecektir.

Çünkü kaldırımı işgal eden sandalyeler, sadece bir oturma düzeni değil, aynı zamanda bir gözlem alanı oluyor.

Kadınların bu alanlardan geçerken maruz kaldığı bakışlar, sessiz bir baskı unsuru haline gelmekle birlikte tabiri caizse ‘taciz’ edilmiş gibi hissettiriyor.

Belediye bu soruna bir çözüm bulacak mı?

Eğer cezai bir yaptırım uygulanıyorsa bu yeterli oluyor mu?

Geçenlerde katıldığımız basın toplantısında Eşbaşkan Gülistan Sönük, bu konuda denetimlerin olduğunu belirtiyordu ama denetimler veya caydırıcı cezalar yeterli olmamış ki bu işgaller aynen devam ediyor.

Kaldırımlar, herkesin ortak kullanımına açık olmalı.

Ne yazık ki kıraathanelerin kaldırımları sandalyelerle doldurması, özellikle kadınların bu alanları özgürce kullanamamasına neden oluyor.

Yaşanan manzara bir nevi kişinin özgürlük alanını ‘işgal’ etmektir.

Maalesef ki yaşadığımız coğrafya ve içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı kadınların birçok özgürlük alanı gasp edilmiş durumda.

Kadınlar ve artık buna ‘çocukları’ da eklemek zorundayız ne yazık ki…

Kendilerini güvende hissedemedikleri alanlardan uzak durmak zorunda kalıyorlar, ‘kalıyoruz’…

Bu sorunun çözümü elbette çok basit;

Kaldırımlar sadece yayalar için olmalı, Belediyeler denetimlerini sıklaştırmalı.

Kamusal alanlarda insan özgürlüğüne engel olacak herhangi bir duruma izin verilmemeli.

Kaldırımlar, hepimizin.

Kadınların bu alanlarda özgürce ve rahatça yürüyebilmeleri, toplumsal bir sorumluluk.

Verilen cezalar bu sorunun önüne geçemiyorsa o zaman yeterli yaptırımlar uygulanmıyor demektir.

Yaşam alanı yeterince daraltılmış kadınlar, sokaklarda, caddelerde ve kaldırımlarda bile özgürce dolaşamayacaksa ne yapmalı?

Yaşadığımız bu sorun en kısa sürede çözülür diye ümit ediyoruz.

 Umarız, sokaklar hepimiz için ‘özgürce’ ve ‘güvenle’ yürüyeceğimiz alanlara kavuşur.

Sevgiyle kalın…