*Batman-Siirt il sınırındaki İkiköprü (Aviske) beldesinde tanınan ve bilinen o eski simaları bir bir kaybediyoruz. Bir zamanlar beldeye ‘Belediye’ statüsü getiren “Kürt Ali” lakabıyla bilinen eski Belediye Başkanı Ali Kıyanç’tan sonra Hayati Türker'i de kaybettik. Şu kadere bakın. İkisi de orta yaşlarda yakalandıkları amansız hastalığa yenik düştü…

*’İkiköprü’ denilince gerek siyaset arenasındaki ağırlıkları gerekse de eski gelenek-görenekleri sürdüren iki önemli sima artık aramızda yok. Ali Kıyanç’ın çok yakın arkadaşı Hayati Türker de 64 yaşında amansız hastalığa yenik düştü. İki güzel insanın da mekanı cennet olsun…

BELDELERİNİ BİR YERE DEĞİŞMEZLERDİ

Beşiri-İkiköprü beldesi; Batman Siirt İl sınırında.

Berrak akan Garzan çayı üzerinde biri eski, diğeri yeni köprü; o beldeye isim olmuş.

Nüfusu küçük olmasına rağmen geçmişten günümüze siyasetin aktif olduğu bu yerleşim birimi aynı zaman da azınlık topluluğunun olduğu bölgeye çok yakın mesafede.

İkiköprü beldesi, iz bırakan siyasetçiler yetiştirmiştir.

1990'da Batman ‘İl’ olunca bu yerleşim birimi de Beşiri ile birlikte Batman’a bağlandı.

Garzan çayının dibindeki İkiköprü son 30 yılda yetiştirdiği önemli siyasetçilerden biri de Ali Kıyanç’tı. Diğer isim ise Hayati Türker’di. 

‘Kürt Ali’ lakaplı İkiköprü eski Belediye başkanı Ali Kıyanç’ın yakın arkadaşlarından biri de Hayati Türker’di.

İki sima da İkiköprü’yü çok ama çok seviyorlardı.

Bir de onlara bazen takılan Sason eski Belediye Başkanı merhum Muzaffer Arslan vardı.

Kıyanç, İkiköprü’de uzun yıllar Belediye Başkanlığı yaptı.

Hayati Türker ise Belediye Meclis üyeliğini kısa bir dönem sürdürdü.

İkiköprü’nün sevilen iki siması; İkiköprü’nün daha yaşanabilir bir ‘Belde’ olması için çok çaba sarf etti.

Ne yazık ki Ali Kıyanç, Muzaffer Arslan ve Hayati Türker, erken yaşlarda yaşama veda etti.

Kadere bakın…

Üç sima da amansız hastalığa yakalandı ve henüz orta yaşlarda erken yaşama veda eden Kıyanç, Arslan ve Türker’le o kadar güzel anılarımız var ki, hangisini yazalım?

AZINLIKLARDAN KOPMAZLARDI

Ali Kıyanç da Hayati Türker de beldelerinin  bir parçası olan azınlık topluluğunun yaşadığı Ezidi köyleri ile adeta iç içe sayılırlardı.

Gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı olan Kıyanç ve Türker, Ezidi’lerin bayramlarında onlara konuk olurlardı.

Taziyelerinde de yanlarında olurlardı.

Ezidiler de bu iki simaya saygıda kusur etmezdi.

İşte o güzel iki insanın azınlık topluluğa verdikleri değer ve saygı halen konuşuluyor.

Hayati Türker, bir süredir amansız hastalıkla mücadele ediyordu.

Komşu Diyarbakır’da kemoterapi tedavisi görüyordu ve ne yazık ki önceki gün Türker de aramızdan sessizce ayrıldı.

Hayat o kadar kısa ki… Bir varsın, bir yoksun...

NEDEN ‘HAN’ DEMEYEYİM?

Yeni yılla birlikte o kadar yoğun günler geçiriyoruz ki…

Bazen çok yakınımızdaki arkadaşlarımızın sessiz-sedasız yaşama veda etmesi karşısında adeta donup kalıyoruz.

Her gün bu sütunları dolduruyoruz.

Çevremiz de yazı yazmamızı istiyor.

Günlük yazıları aksatmamaya çalışıyoruz.

Yazacak o kadar çok konu var ama bazen öyle konuları ihmal ediyoruz ki sormayın gitsin.

Bugün de çok değerli dostumuz Hayati Türker’i kaybedince; eski bir öyküden bir kesiti sizlerle paylaşmak istedim.

Günlerden bir gün zamanın ünlü bilgesi; hükümdarın sarayının kapısına geliyor.

Muhafızların hiç birisi saygıları nedeniyle o’nu durdurmaya çalışmamışlar.

Bilge, sonunda hükümdarın tahtında oturduğu odaya giriyor.

 Ziyaretçisini hemen tanıyan kral, saygı ile ayağa kalkıp soruyor.

“Ne istiyorsunuz ve size nasıl yardım edebilirim.”

“Bu handa uyuyacak yer istiyorum” cevabını vermiş bilge.

“Ama burası han değil ki” demiş hafif kızgınlıkla kral, “Bu benim sarayım.”

“Sorabilir miyim, senden önce bu sarayda kim yaşıyordu?”

“Babam ama o öldü.”

“Ondan önce kim yaşıyordu?”

“Büyükbabam, o da öldü.”

“O zaman burası insanların kısa bir süreliğine gelip kaldığı ve sonradan terk edip gittiği bir yer demek ki. Neden ona han demeyeyim ki?”

Kısacası; dünya han, bizler yolcu.

Hayati Türker’e Allah'tan rahmet diliyoruz.

Mekanı cennet olsun…