Hayat mücadelemizde zamanla olgunlaşıyoruz. Çocukluğum, gençlik evreme baktığımda, dünü düşündüğümde zamanla daha çok olgunlaştığım gerçeğini gözlemliyorum.

Gençliğimin en heyecanlı devresinde de farklı fikir ve düşünceleri savunanlarla uygarca, medenice tartışma kültürüne sahiptim. Ancak kesinlikle yaş olgunlaştıkça farklı fikir ve düşüncelere daha çok hoşgörüyle yaklaştığımı net ifade edebilirim.

Batman’da bugüne kadar yüzlerce toplantı, panel, konferans, sempozyum, söyleşi vs etkinliğe katılmış biriyim. Hayata farklı pencerelerden baktığımız nicelerinin davetlerine icabet ettim. Bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadığımı belirteyim.

Fikir ve düşüncelerimiz farklı olsa bile, her etkinlikten kendime dersler çıkardım. Kesinlikle her etkinlik beni daha da olgunlaştırdı diyebilirim.

DAVET VE KARDEŞLİK V AKFI’NIN PANELİ…

Geçtiğimiz akşam Batman Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezinde düzenlenen, ‘Helal Kazanç ve Ticaret Ahlakı’ konulu panele davet edilmiştim. Batman Davet ve Kardeşlik Vakfı tarafından düzenlenen panele konuşmacı olarak Mardin Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Doç. Dr. Mehmet Akbaş ve Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Sayın Doç. Dr. Abdurrahman Candan katılmıştı.

Abdurrahman Candan, Batman’da sevilip sayılan bir şahsiyet olan, yerel televizyonda bir dönem programlar gerçekleştiren ve selamlaştığım merhum Abdul Celil Candan Hoca’nın oğluymuş.

Batman’da saygınlığıyla bilinen Sayın Abdülhakim Erkemen hocanın başkanlığını yaptığı Davet ve Kardeşlik Vakfı’nın paneline yoğun ilgi gösterildiğini gözlemledim. Samimi olduğum çok sayıda şahsiyeti çatısı altında buluşturan söz konusu vakfın davetine icabet edenler koca salonu tıklım tıklım doldurmuştu.

Helal kazanç, helal ticaret üzerine değerlendirmeler yapan konuşmacılar, özellikle faizli sistemde Müslümanların neler yapmaları gerektiği konusuna değinirken, İslamın bakış açısıyla ilgili tarihten de örnekler sundular.

Sayın Doç. Dr. Abdurrahman Candan, merhum babası gibi sakin değerlendirmeler yaparken, diğer konuğumuz Sayın Doç. Dr. Mehmet Akbaş ise oldukça heyecanlı konuşmalar yaptı. Şevki Yılmaz’ın ses tonu ve hitap tarzı ile konuşan Akbaş gerçeğini gözlemledim.

Konuşmacıları dinlerken günümüz dünyasında faizi esas alan sisteme ve uygulayıcılarına yönelik eleştirilerden kaçınarak, Müslüman bireylere haramdan kaçınma, helal rızkın önemi üzerine uzun uzadıya konuşmaların yapılması ne kadar etkili olur diye düşüncelere daldım…

Helal kazanç, helal ticaret gerçekten önemli konular. İnandığım yüce dini değerler doğrultusunda bir yaşam sürmeye çalışırken kesinlikle ‘helal ve haram’ konularına büyük önem vermeye çalışıyorum. Helal kazanç ile ilgili makaleler yazmış biriyim. Helal kazançla ilgili bakış açımı, yaklaşık on yıl önceki bir yazımdan bilginize sunarak panel ile ilgili değerlendirmelere katkı sunmak istiyorum:

HELAL KAZANCA BAKIŞ AÇIM…

‘Haram paranın, haram kazancın sonu yoktur. Önemli olan helal kazançtır. Dürüst çalışan memurları alaya alan tiplerle ilgili kimi sinema filmlerini bir yana bırakın, günümüzde gerçek yaşamda dürüst insanları aşağılayanların olduğu bir gerçektir. Benim sözüm düşünen gençlere…

Daha refah içerisinde bir yaşam özlemi içerisinde olan ancak yoksullukla boğuşan gençler biliyorum. Babalarının neden kendilerine zorlu bir yaşam sunduklarını sorup isyan ediyorlar!..

Öylelerinin haberlerini çok duyuyorum. “Helal-haram anlamam, bizi bolluk içerisinde yaşat” diyenleredir sözüm. Önemli olan onurlu bir yaşamdır… Önemli olan helal kazançla yetinmektir…

‘Kazancımız helal olsun, varsın evimizde her zaman et pişmesin’ demelisiniz, demeliyiz…

Allah’a hep şükretmişimdir. Darlıkta da, bollukta da şükreden, helal olduğuna inandığım kazancımla yetinen mutlu biriyim.

Babamın hayatı boyunca hep dürüst çalıştığını, dürüst davranışlar sergilediğinin tanığıyım. Hayatı büyük zorluklarla geçti, ama O, dürüstlüğünden taviz vermedi hiç…

Yoksul bir aile çocuğu olarak değişik yerleri dolaştım. 5 yıllık ilkokulu bile, bir ilçe merkezi ile iki ayrı köyde, 5 ayrı ev değiştirerek okuyabildim. Tütün ekerek cenanlık-yarıcılık yapan bir aile olarak çok zorlu bir yaşamımız oldu.

VARSIN ‘ENAYİ’ DESİNLER!..

Vatani görev dediğimiz askerliği yapmamın üzerinden epey yıllar geçti. Subay ve astsubay lojmanlarının bulunduğu büyük bir birlikte görev yapıyordum. Bulunduğum görevde parasal işler söz konusuydu. Askeri lojmanlarda kalan yüzlerce aile, tek sorumlusu olduğum yerden alış veriş yapıyordu. Büyük kantinin yanındaki özel büfe gibi görev alanımda yüksek rütbeli subaylar bile bir sıcak ekmek, bir şişe süt ve bir pepsi cola almak için sıraya girerdi. Aileler meşrubatlarını benden alıyordu. Her gün bir şehirden gelen kasalar dolusu coca cola ve benzeri meşrubatları indiriyor ve satıyor, sonra hesabını bir başçavuşa veriyordum.

Benden önce görev yapan terhis olunca, görevi devr almıştım. Daha yerine çalışmaya başladığım ilk günlerdi. Sayımını ve faturasını teslim aldığım kasaların yanı sıra, yan tarafta üst üste yığılmış onlarca kasa meşrubat dikkatimi çekmişti. Araç şoförü-sorumlu şahısa, “Bu kasalar da neyin nesi?” diye sormuştum.

Şoför, “Bu hesap dışı, ikimizin arasında kalsın. Bunun hesabını ayrı yapalım” diye cevap verince, meseleyi anlamıştım. Firmadan belki de gizli çıkarılan onlarca kasa meşrubatı satarak hem ben, hem o kazanacaktı. Bunu anladığım için tepkim sert olmuştu. ‘Kasalarınızı yükleyip gidiniz’ dediğimi hatırlıyorum…

Bu çıkışım üzerine, “Asker ocağındasın, gurbettesin. Paraya ihtiyacın olacak. Ailene de bol bol para gönderebilirsin” diye nasihatler duyacaktım…

Bu ifadeler üzerine beni hırsızlığa teşvik eden şahsa, “Gözümün içine bak!” diye seslenmiştim…

Adam, “Ne demek istiyorsun?” deyince, “Hiç hırsız gözü var mı?” diyecektim…

Adamın cevabı aynen şöyle olmuştu: “Hırsız gözü yok, ama enayi gözü var. Enayi gözlü olduğunuzu görüyorum.”

Kendisini şikayet edeceğimi anlayınca, umudunu kesip ayrıldı ve bir daha da o teklifte bulunma cesaretini gösteremedi.

Terhis olduğumda Tabur Komutanımızdan hatır istemeye gitmiştim. O günün Binbaşı rütbelisi olan komutan, “Senin görevini yaparak ayrılmış bazı askerlerin, altlarına özel otolar çekerek veya kendilerine sivil hayatta bir daire yaptırarak terhis olduklarına inanıyorum. Ama senin hakkında hep olumlu ifadeler duydum” diye konuşacaktı.

Terhis olup eve döndüğümde, başımdan geçen bu hadiseyi anne, baba ve diğer aile fertlerim de duymuştu. Aradan 20 yılı aşkın zaman geçmiş olmasına karşın, hala aile bireyleri olarak yan yana geldiğimizde bana; “Gözümün içine bak!” diye takılıp, espri yaparlar…

Bugün yine aynı göreve gitsem, yine bana ‘enayi’ denilmesine itirazım olmayacak!..

Enayi olarak nitelenmek, hırsız olmaktan iyidir. Bugün çocuklarım da başımdan geçen o hadiseyi biliyor. Dürüstlüğü, helal kazançla yetinmeyi kendilerine ilke olarak sunduğum bir yaşam biçimini inşallah onlar da benimseyecektir…

Özel yaşamımla ilgili bu ifadeler için hoşgörünüze sığınıyorum. Kendimi övmek veya dürüst göstermek amacıyla bu ifadeleri köşeme taşıma niyetinde olmadığımı özellikle bilmenizi isterim. Ameller niyetlere göredir. Amellerin, yani davranışların niyete göre olduğuna inanan biri olarak tüm iyi davranışlarımı bir övgüye feda edemem. Ama günümüzün gençliğinin bazı değerlerden haberdar olması gerektiğine inandığım için bu örneği verdim. Dünya malı burada kalacak. Onurlu bir yaşam her şeyden evladır, değerlidir diye düşünüyorum. Kısa yoldan köşeyi dönmek isteyenleri, hayatı bir kere daha derince düşünmelerini diliyorum. Nereden geldik, nereye gidiyoruz, beraberimizde neler götürebiliriz sorularını da düşünerek yaşama bakalım…'

On yıl önceki bakış açım bugün de değişmedi. Helal Kazanç konulu panel vesilesiyle takdirinize sundum. Rabbim bizlere helal kazanç nasip etsin.