Dünden devam

Değerli Okurlar, Bir Mayıs İşçi Bayramı gelip çattığı zaman emek sömürüsü aklıma gelir, sinirlerim gerilir…

Sinirlerim gerildiği zaman da 155 yıldır aşamadığımız egemen köle düzenine çatmak isterim…

155 yıl önce günde 12 saat değil, 8 saatlik çalışma hakkı için yürüyüş yapan emekçilerin verdiği mücadeleyi düşünür, bunun için hiçbir çaba göstermeyen, gündemlerine bile almayan emek örgütlerine patlarım!..

Geçtiğimiz günlerde Batman Demokrasi Platformu’nun 1 Mayıs’ı alanlarda, kitlesel olarak kutlama taleplerine tepki göstermiş, koronaya davetiye olacak böylesi bir etkinliğe özellikle sağlık emekçilerini temsil eden demokratik kitle örgütlerine veryansın etmiştim.

Ülkemizde, bölgemizde, kentimizde çok büyük bir emek sömürüsü var ve bunu yıllardır dillendiriyorum.

Bu köşede uzun yıllardır her vesile ile marketlerde, mağazalarda, hayatın bütün iş kollarında, tarlalarda 155 yıl önceki şartlarda çalışan emekçilerin hak ve hukuklarının neden emek örgütleri diye geçinen konfederasyonlar, sendikalar tarafından savunulmadığını sorup duruyorum…

Sağcısı, solcusu, dincisi, liberali ile hiçbir sendika ve konfederasyon bu sorunla ilgilenmiyor…

**

**

Peki, basit bir meseleden mi söz ediyorum?

155 yıl önce emekçiler 8 saatlik çalışma hakkı için hak talep etmiyorlar mıydı?

Bugün marketlerde, mağazalarda günde 12 saat düşük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak emekçilerimiz çalıştırılmıyor mu?

Bugün kadar bu emek sömürüsüne, düşük ücrete, sosyal güvencesizliğe tepki gösteren, yazılı açıklama yapan, demokratik eylemlerle hoşnutsuzluklarını duyuran emek örgütlerini duydunuz mu?

Ben duymadım, bilen varsa tarafıma belgesini göndersin…

Her zaman ifade ediyorum; emekçiler bizim medarı iftiharlarımızdır. Üreten, alın teri döken, ülke ekonomisine katkı sunan emekçilerin hak ve hukuklarını savunurum. Ancak bu hakkı en çok emek örgütleri savunmalıdır.

Egemen sistem çalışanların hukuklarını korumuyor, sosyal güvencesiz çalıştırılan işçilerin haklarını güvenceye almıyorsa, görev sendikalara ve üst çatılarına düşüyor…

Hele ülkemiz 1 Mayıs Gününü resmi tatil olarak da kabul etmişse ve hala emekçilerimiz en ağır koşullarda, günde 10-12 saat ve bazı yerlerde belki de daha da fazla çalıştırılıyorsa, duruma seyirci kalmak insafla bağdaşmaz…

Dini açıdan emekçilerin haklarının alın teri kurumadan ödenmesi ilkesiyle büyütülmüş bir toplumumuz gerçeğini de unutmayalım diyorum…

**

**

SORGULAYAN BİR TOPLUM OLMALIYIZ…

Yıllar önce bizi yönetmeye talipli politikacılara, siyasetçilere hitaben kaleme aldığım yazılarımda da bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştim: ‘Halkımın, emekçimin sorunları için projesi olmayan insanlar karşımıza çıkıp oy isterken, “Bir dakika bakar mısınız?” demiyoruz…

Oysa demeliyiz. Bizi yönetmeye talipli olana, “Hangi projeniz var? Emek cephesindeki sömürünün son bulması için düşünceniz nedir? Neden 10 saatlik çalışma koşullarına itiraz etmiyor, seçim öncelerindeki süreçlerde çaba göstermiyorsunuz? Sosyal güvencesiz şekilde çalıştırılan yüz binlerce emekçinin dramından haberiniz varsa, onlar için hangi çalışmaları yapmışsınız?” dememiz gerekiyor…

Biliyorum ki bizi yönetmeye talip olanların çoğunun bu sömürü düzeninden haberleri bile yok…

Binlerce emekçi tarlalarda kızgın güneş altında çapa sallayıp, binlercesi inşaatlarda ağır işlerde çalışırken, düşük ücret alıyormuş, sosyal güvenceden yoksunmuş, istisnalar hariç, genel olarak politikacılar/siyasetçiler nereden bilecekler ki? Siz hiçbir politikacının tarlalara gidip alın teri döken işçilerin sorunlarını dinlediklerini gördünüz mü?’

Marketler-mağazalar ve işyerlerinde günde 12 saat çalıştırılan ve kendilerine asgari ücret bile verilmeyen emekçiler bizim evlatlarımız.

Emek cephesi köle düzenini kanıksamış olmalı…

On binlerce işsizin bulunduğunu bilen sermayedarlar, gençlerimizi sosyal güvenceden yoksun bir şekilde köle gibi çalıştırabilmektedirler…

Bu haksızlık değil, zorbalıktır. Emek sömürüsüdür…

Bu köle düzenini kim meclise taşıyacak? Bu ülkenin gençlerinin haklarını kimler savunacak?

Sendikalar, partiler, sivil toplum örgütleri, kim taşıyacak?

**

**

Bu gidişata ‘dur’ demek için 22. yüzyılı mı beklemek gerekiyor?

Özellikle emek cephesine seslenmek istiyorum: Bu emekçiler çağdaş köleler mi? Sendikalar, konfederasyonlar ne zaman bu emekçilerin hakları için ayağa kalkacak?

Çağdaş köleliğe seyirci kalınacaksa, sendika ve konfederasyonların varlık sebebi nedir?

Hiç kimse bu haksızlığı, bu zorbalığı kabullenmemelidir. Köle düzenine geçit vermemeliyiz.

Gençlerimiz de haklarını savunmalı, yasal alanda örgütlenmelidir.

Emek sömürüsünün önüne geçmeliyiz.

Batmanlı sendikalar bu duruma daha fazla seyirci kalmamalıdır. Asgari ücretin altında emekçi çalıştıran büyük işyerleri gerçeğine sendikalar seyirci kalmamalıdır.

Köle düzenine hep birlikte karşı çıkmalıyız.

Çünkü herkes, ‘Bana ne’ diyecek olursa, sömürü düzeninin çarkları işlemeye devam edecektir…

Sorumluluk bilinciyle hareket ederek emek sömürüsüne bir kez daha dikkatleri çekerken, emekçilerin acı gerçekleri görmelerini diliyorum.