Ölüm yeryüzünün en sevilmeyen gerçeğidir. İstisnai durumları saymazsak hiç kimse ölmek istemez. Hele hele bu ölüm şekli zorbalık ve haksızlık içeriyorsa herkes tarafından telin edilir.
Ama bu korkunçluğuna rağmen insanoğlu tarih boyunca ölüme ve ölüye karşı saygınlığını korumaya becermiştir. Ne şekilde ve hangi koşulda olursa olsun ölüye saygı onursal bir iş olarak görülmüştür. Savaş cephelerinden sivil yaşama kadar ölüye saygı vazgeçilmez bir ilke olarak kabul edilmiştir. Cephe savaşlarında bile verilen aralarda cesetlerin toplanmasına izin verilmiş ve ateşkes sağlanmıştır. Eski çağlarda savaştan önce pehlivanlar savaşır yenilen pehlivanın cesedinin meydandan alınmasına olanak tanınır ve karışılmazdı.
Bizim gelenek ve görenlerimizde de dini inanışımızda da ölüye saygı mevcuttur. Bu nedenledir ki bir cenaze taşındığında şahitlik edenler ayağa kalkar, tabuta sırt verir ve dua okurlar. Cenazeye duyulan bu saygı bir bütün olarak mezarlığa da gösterilir. Mezarlıkların özel alanlar olarak belirlenmesi ve korunması bunun bir sonucudur. Mezarlıkların cenazelerden bir farklılığı da tarihsel mekan özelliği taşımalarıdır. Çünkü bir mezarlık aynı zamanda barındırdığı insanların devamı olan nesillerin geçmişidir. Oradaki yaşamın ve yaşam şeklinin tarih önündeki tanığıdır. Bu nedenle mezarlıklar çok değerli, kutsal ve korunması gereken mekânlardır.
Ölüm; kini, düşmanlığı, sorunu ortadan kaldıran bir olgudur. Ölüler ne kin besler ne düşmanlık. Hareket etme ve gidişatı değiştirme gücüne sahip değillerdir. Bu nedenle ölmüş bir insanın vücut bütünlüğü de mezarı da koruma altındadır. Buna müdahale insanlık onuruna müdahaledir ve hiçbir tarihte hiç kimse tarafından benimsenen bir olgu değildir.
Ceset talancılığı bu nedenle insanlığın lanetlediği bir iştir. Cesedin nesi var ki talan edilsin diyebilirsiniz? Cesedin bir mal varlığı yok ancak cesedin düştüğü yer, saklandığı mekan onun mal varlığıdır. Temel mal varlığı mezarıdır. Mezar hem onun hem insanlık aleminin ortak mirasıdır ve bu nedenle her kim bir ölünün, bir cesedin mezarını talan ederse o bir ceset talancısıdır.
Savaşın da barışında kuralları vardır. Yiğitçe savaşanlar da yiğitçe barışanlar da takdir edilirler. Yiğitlikten ödün verenler ise hem insanlar önünde hem de tarih önünde rezil olurlar. Bu nedenle ne adına olursa olsun, ne kadar kin beslenirse beslensin insanların ölüm ve ölüler konusunda insanlık saygınlığını korumaları gerekir. Bunu beceremeyenler insanlık onurundan almaları gereken paya uzak durunlar grubundaki yerlerini sağlamlaştırırlar.
Bir insan veya insan topluluğu için kutsal değerler vardır. Gelenekleri, görenekleri, tapınakları, mezarlıkları, tarihi yerleri kutsal kabul edilirler. Bu Mısırda Nil,Hindistanda Ganj veya sarı bir inek, Avustralya da bir timsah, Mekkede Kabe, çölde bir şeyh kubbesi de olabilir. Ancak bir kural var ki bu hiç değişmez. Mezarlıklar. Ölüsünü yakanlar bile külünü kutsal kabul ettikleri bir yere serper veya korur. Bir şekilde bir mezar bulundurur.
Bütün bunları neden anlattığımıza gelince. Malum Ülkemiz 30 yılı aşkın bir süredir Kürt vatandaşların doğuştan gelen temel haklarının verilip verilmemesi konusunda bir savaş yaşamaktadır. Bu savaşta en az 50 bin insanımızı kaybettik. Son sekiz aylık bir dönemde ise çözüm süreci çalışmaları kapsamında sağlanan ateşkes sayesinde tabut taşımıyoruz. Ancak bu olumlu gelişme Mezarlıklar konusunda bozulma tehlikesi yaşıyor. Çatışmanın tarafı olan devlet çatışmada yaşamını yitiren mensuplarını düzenlenmiş veya düzenlediği mezarlıklarda saklarken diğer tarafın cesetleri dağda taşta, mağara kovuklarında saklanmakta. Sağlanan ortam gereği onlarda mensuplarına ait cesetleri veya kemiklerini bir araya getirerek mezarlık oluşturmak istemektedir. Bu çalışmalar kapsamında Tatvan, Yüksekova ve Nusaybin kırsalında toplu öldürme vakalarını yaşandığı alanlarda mezarlıklar oluşturularak gömülü insanların cesetleri etrafına düzenleme yapılmış ve mezar haline getirilmiş. Ancak Askerler tarafından bu alanların saldırıya uğradığı ve bu mezarların yıkıldığı bilgisi kamuoyuyla paylaşıldı. Üstelik Nusaybin’de bu alana gömülen bir ceset de kaçırılmış.
Bu hareketlerin ne dinen, ne örfen ne de vicdanen doğru hareketler olmadığını hatırlatmak gerekiyor. Herkes herkesin ölüsüne de sağına da saygı göstermek zorundadır. Başkasının mezarına saygı göstermeyen, bu konuda empati kurmayanın yakınma gibi bir durumunun olamayacağı da aşikardır. Biri bir balyozla ülkenin herhangi bir ilindeki şehitliğe dalar ve şehitlikteki mezarları kırıp döküp talan ederse ne düşünülür? Empati yapmak lazım. Devlet gücünü kullananların bu gücü halkın temel değer yargılarına saldırtmaktan uzak durmaları lazım. Bunu yapmazlarsa çok büyük kötülük yapmış olurlar. Çünkü saygının olmadığı yerde insanlık bitmiştir!
Denilecek ki yasal düzenleme gereği mevcut mezarlıkların kullanılması gerekir. Doğru. Ancak O ceset kalıntılarının toplanıp o mezarlıklara getirilmesi de en az belirtilen kural kadar yasal zorluklarla karşılaşmayacak mı? O öldürme olayları olurken kurşunlar yasalara göre mi hareket ediyordu? Veya bu olayların tamamı yasaların büyüyen bedene dar gelmesinden kaynaklanmıyor mu? Evet, yasaları ihlal etmek için, birilerini zor durumda bırakıp halkın duygularını kabartmak için zamansız adımlar atılmamalıdır. Buna hassasiyetle dikkat edilmelidir elbet ancak bu durum cesetlerin mezarlarını talan etmeye gerekçe olmamalıdır.
Dileriz benzer olayları bir daha yaşamayız.