*Batman Ovası’na hâkim Beşiri-Kıra Dağı eteğindeki 4. yüzyıla ait eşsiz mimari özellikleriyle Mor Kiryakus Manastırı, başlı başına bir güzellik abidesi. Yüzyıllar öncesinin sanatsal yapısıyla, zamanın külliyesi gibi işlev gören bu manastırda misyoner keşişler vardı. Papaz ve rahipler, günümüzde ‘Tori’ olarak bilinen Tur Abidin bölgesindeki diğer kiliselerde eğitmen olarak görevlendirilirlerdi…

*Yaz mevsimi ne yazık ki yine tarla yangınlarıyla kendini hissettirmeye başladı. Bir de Beşiri-Atbağı (Bazbute) köyündeki balkon faciası yüreğimizi dağladı. Gencecik 3 insan hayatının baharında aramızdan ayrıldı…

SANATSAL VE DİNSEL DEĞER

Tarihi ve dinsel eserlerin korunması; kültürel mirasın devamını ve oldukları bölgelerde insanlığın ortak geçmişinin korunmasını da sağlar.

Tarihi ve dinsel eserler aynı zamanda kültür alanında büyük öneme sahiptir.

Bu yüzden gelecek nesillerin bu zengin mirası keşfetmeleri, kimlik ve aidiyet duygusunun güçlenmesi bakımından önemi daha da büyümekte.

Bu konuda din ve dil ayrımı yapmadan dinsel ve tarihsel eserleri restore ederek günümüze kazandıran yetkili ve ilgililere teşekkürü her zaman borç bileceğiz.

Hristiyanlık âleminde hâlâ ‘Tur Abidin’ bölgesi olarak adlandırdıkları Tori kitlesine mensup kalabalık topluluğun olduğu yerleşim bölgelerinin en uç noktasında, Mor Kiryakus Manastırı var.

Bu coğrafyadaki 80’e yakın kilise ve manastır içinde belki de en önemli yapıtların başında, eşsiz mimarisiyle gelen bir abide anıtı olan Mor Kiryakus Manastırı’dır…

4. Yüzyılda Halep’ten Tur Abidin bölgesine gelerek insanları vaftiz edip Hıristiyanlaştıran misyoner keşişler, Mezopotamya havzasına hâkim tepe ve kayalıklara böyle sanatsal yapılar kurardı.

Rivayetlere göre 4. yüzyılda, yani Milattan Sonra 450 yılında yapılan bu manastırda çan kulesi geleneği yoktu.

İslamiyet’ten sonra minarelerdeki camilerden esinlenen Hristiyanlar, sonradan manastırlara çan sistemini de eklemişler.

Bu coğrafyada yaşayıp da Mor Kiryakus Manastırı’na gitmeyenlerin sayısı belki de iki elin parmak sayısından azdır.

En son 17. yüzyıla kadar dönemin devletleri, Mor Kiryakus’un da aralarında bulunduğu manastırların onarım ve restorasyonlarını üstlenmiş, hatta Mor Kiryakus’un üst kat ilavesi de 17. yüzyılda yapılmış.

Üst katta Hasankeyf’in taş ustaları da çalıştırılmış.

BİR ZAMANLARIN KÜLLİYESİ GİBİ

Manastır, Beşiri-Kıra Dağı eteğinde yapıldığında etrafında tek bir yapı yokmuş.

Hatta şimdiki Ayrancı köyünde oturanların, manastıra ait arsalarda kendilerine ev yaptıkları söyleniyor.

Bir zamanlar Mor Kiryakus, Kıra Dağı eteğindeki tek yapıymış.

2,5 Dönümlük alanda, dehlizlerle yer altına uzanan üç katıyla dikdörtgen planlı manastırın avlusu ve avlunun etrafında kemerli payandaların gerisindeki odalar müthiş.

Manastır patriğinin yatak odası olarak kullanılan o en ihtişamlı yerin tavanındaki sekizgenli taş kubbe tam bir sanatsal değer taşıyor.

Birbirine bitişik çok sayıda ve farklı ölçülerde odaları mevcut olan manastır; ibadethane, medrese ve inziva yerinden oluşan bir külliye.

O yüzyıllar öncesinin külliyesinde eğitimini tamamlayan papaz ve rahipler, buradan Suriye’ye kadar olan kiliselerde eğitmen olarak görev yapmışlar.

Hıristiyanların son cemaati 1940’larda manastırı terk etmişti.

O devasa yapıttaki çok sayıda el yazması kitap, İncil ve değerli eserler, Midyat ilçesindeki Mor Gabriel Manastırı’nda koruma altına alınmış.

ALA’NIN KURTARDIĞI MANASTIR

Yıllar önce Batman’da görev yapan eski İçişleri Bakanı Efkan Ala, Hasankeyf kadar Beşiri-Kıra Dağı’ndaki Mor Kiryakus Manastırı’nı da önemserdi.

23-24 Yıl önce samanlık ve ahır olarak kullanılan o manastırı görünce Ala, gözlerine inanamamıştı.

Manastır resmen dökülüyordu.

Her zaman toplumsal sorunlara duyarlılığıyla bilinen Ala’nın talimatıyla, tonlarca atık ve çöp manastırın dört bir yanından çıkarılmıştı.

Batman’ın eski valisi Ala, ayrıldıktan sonra göreve gelen 4-5 vali de o şaheser manastırı sahiplenmişti.

Son yıllarda Dicle Kalkınma Ajansı’nın da destek verdiği ve Özel İdare’nin katkılarıyla restorasyon çalışmaları hız kazandı.

10 Yıl gibi bir sürede Mor Kiryakus Manastırı ayağa kaldırıldı.

Mor Kiryakus’a giden yol da asfalt ile buluştu.

Artık yerli-yabancı konuklar sadece Hasankeyf’in değil, bu önemli yapıtın yolunu da tutacak.

Emeği geçenleri bir kez daha kutluyor ve teşekkür ediyoruz.

ACIYA DÖNÜŞEN YAZ MANZARALARI

Hasat dönemlerinde anız yangınları başta olmak üzere görünmez kazaların hem can hem de mal kayıplarına yol açtığını bilmeyenimiz yok.

Dün hasadı yapılan hububat alanlarından gelen yangın görüntülerine göz atarken, acı bir haber de Beşiri-Bazbute köyünden ulaştı.

3 katlı bir evin çöken balkonu, 3 gencimize mezar oldu.

7 kişi de yaralandı…

Bazbute köyündeki acı olay yüreğimizi yaraladı.

Henüz hayatlarının baharındaki Fırat Tarhan, Faris Yel ve Mücahit Toy, yaşama veda etti.

Önceki gün Eğitim-Araştırma Hastanesi’nin acil servisinde matem vardı.

Bu acı olayları haberleştirmek zorunda kalmak çok zor bizler için.

Gerçi hızlı ajanslar, yaşayan bir vatandaşı ‘ölü’ gösterdiler.

Topluluğumuzun hastalığı mıdır nedir…

Ölü sayısını arttırmak kime ne kazandırıyor.

Gönül arzu ederdi ki hep mutlu ve güzel haberleri sizlere ulaştıralım.

Temennimiz, bu tür olayların bir daha hiç ama hiç yaşanmaması.

Yaz mevsimindeyiz, sıcaklar kendini iyice hissettiriyor.

Boğulma vakaları, anız yangınları ve de Atbağı-Bazbute’deki görünmez kazaların yaşanmaması için ‘aman dikkat’ diyoruz.

Hasat döneminde özellikle çiftçilerin, anız yangınları konusunda denetimleri artırılmalı.

Yine hasat döneminde sürücülere yönelik trafik denetimleri sıklaştırılmalı; reflektör, ışık donanımı ve yük taşıma kontrol edilmeli.

Kuşkusuz Batman’ın tarım mirasını korumak, sadece toprağı işlemek değil, çiftçinin can güvenliğini sağlamakla da mümkün.

Petrol şehrinin bereketli topraklarında artık anız yangınsız bir gün geçmesi, kazasız, belasız bir hasat sezonu geçirmek hepimizin dileği.

Anız yakılması gibi çok basit bir toplumsal sorumluluğun önemsenmemesi çok acı.

Umarız bu son sezon olur ve biz de anız yakılma sorununu bir daha yazmak zorunda kalmayız.

Dinsel ve tarihsel eserlerimizi koruyarak, restore ederek günümüze kazandıran yetkililere bir kez daha teşekkür ederek bugünkü yazımızı bitirelim.

Sağlıcakla kalın…