Medine sözleşmesi, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden sonra Medine’de yaşayan başta Müslümanlar, Yahudiler olmak üzere paganlar ve tüm Medine halkı arasında yapılan sözleşmedir. Bu sözleşme İslam tarihinin ilk sözleşmesi olup aynı zamanda antlaşma niteliğindedir. Hz peygamber bu sözleşme ile yaşadığı yerde huzuru, barışı ve de adaleti sağlamağa çalışmıştır. Sözleşme 47 maddeden oluşmakta olup tarafıolan herkesi bağlamaktadır. Sözleşmede, Sözleşmeye uymayan kim olursa olsunkarşısında Allah ve Resulünü göreceğini yazmaktadır. Sözleşmenin bundan yaklaşık 1400 yıl önce yapılmış olması ve günümüzdeki birçok modern devletin anayasasından da daha illeri düzeyde hak ve eşitlik kavramlarını şart koşması bakımından değerlidir. Ülkemizde geçen Şubat ayının son gününde AK parti hükümeti ve HDP’ nin İmralı heyetinin kamuoyuna deklere ettikleri çözüm sürecinin 10 maddesini de detaylı bir şekilde irdelediğimizde, bu maddelerin Medine sözleşmesinin benzeri bir beyanat olduğunu söyleyebiliriz. Hem maddelerin değindikleri konuların ortak olması hem de Sözleşmenin yapıldığı Medine’nin o günkü sosyokültürel durumu ile ülkemizin içinde bulunduğu bugünkü sosyokültürel durumun benzer özellikler gösterdiği kanaatindeyim.

Hz Peygamberin yaptığı Medine sözleşmesinin bazı maddelerini irdelediğimizde günümüz Türkiye’sinin sorunlarının da çözümünde, bu sözleşmenin adeta bir reçete niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz; Çünkü sözleşmenin bazı maddeleri şunlardır:

* 13. Madde: Takva sahibi müminler kendi evlatları bile olsa suçlulara karşı olacaklar ve onları korumayacaklardır.

* 20. madde: Hiçbir müşrik bir Kureyşlinin mal ve canını himayesi altına alamaz ve hiçbir mümine bu hususta engel olamaz.

* 25. Madde: Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri kendilerinedir.

* 36.madde: Din, dil, ırk ve renk farkı gözetmeksizin herkes eşit vatandaş statüsündedir.

* 44. Madde: Müslümanlar ve Yahudiler arasında, Medine’ye saldıracak kimselere karşı yardımlaşma yapılacaktır.

Yukarıda sıraladığım maddeleri anlamlı bir şekilde yorumladığımızda şunları söyleyebiliriz: Haksızlığı yapan kim olursa olsun (insanın öz evladı da olsa) farkın gözetilmeyeceğini, Medine’de yaşayan herkesin can ve mal güvenliği bakımından eşit olduğunu; din, dil, ırk ve renk farkının hak ve hukuk bakımından eşitlikte bir üstünlük arz etmediğini, herkesin inancını özgürce yaşayacağını ve şehir güvenliğinin ortakça savunulacağını görmekteyiz. Çözüm sürecinin aktörleri arasında mutabık kalınan ve deklere edilen maddelerinin birkaç tanesini de irdelediğimizde benzer yorumlar yapabiliriz. Örneğin maddelerden birkaç tanesi şöyledir:

* 3. Madde: Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri.

* 5. Madde: Sürecin sosyoekonomik boyutları.

* 6. Madde: Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması.

* 8. Madde: Kimlik kavramı tanımı, tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi

* 9. Madde: Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması.

Gibi çok ama çok önemli maddeler bulunmaktadır. Bu maddeler ülkemizde yaşayan her insanın kendini huzur içinde görmesi, diğer herkesle kardeşçe ve eşit koşullarda bir yaşam sürebilmesi için önemlidir. Bunun anayasal güvence altına alınmak istenmesi ayrıca değerledir. Unutulmamalı ki insanın ırkı, dili vatanı(memleket) ve de anne babası elinde değildir. Elinde olmayan vede aynı zamanda Allah’

ın ayetleri olan bu zenginlikler hiçbir insana bir üstünlük vermediği gibibir eksiklik vermez. Bu ülkede yaşayan herkes ülkenin refahı, huzuru, barışı ve geleceği için var olan gücü ile çalışmalı, elinden gelenin en iyisini yapması gerekir. Vesselam…