Bugüne kadar Kürtlere karşı ulusal düzeyde uygulanan politikaları hatırlamakta fayda var. Asimilasyona dayalı politikalarla yürütülen süreçlerden sonra “Kürtlerin dağdan gelen ve kara bastıklarında çıkan kart kurt seslerinden dolayı Kürt adını almadıkları” anlaşıldıktan sonra en iyi seçenek olarak  “yok” sayılmalarının uygun olacağına kanaat getirenler olmuştu.

Birini yok saydığınızda mutlaka bir de yeni haline göre tanımlamanız gerektiğinden verilen veya yaratılmak istenen yeni kimlikle özdeşleşme de sağlanamadı. Bu süreçte uygulanan baskılar 1980 darbesi ile zirveye çıkanca ortaya silahlı bir isyan çıktı ve günümüze kadar nasıl gelindiğini de hepimiz çok iyi biliyoruz.

Silahla çatışmaların sürdüğü ve ağır kayıpların yaşandığı puslu dönemleri acı ile hatırlıyoruz.

Her gün silah,

Her gün ölüm,

her gün stres ve kaos.

Çözüme yönelik talep ve baskılar artınca cengâver politikacılarımız kardeşli konusunu ağızlarına sakız etmeye başladı.

Efendim Kürtler ve Türkler kardeştir. Ayrılmaları mümkün değil çünkü et ile tırnak misali yapışıktırlar. Kimse onları bölmeye kalkışmamalıdır. Bölücülük yapan haindir.

Kardeşlik meselesi doğru hem ortak vatan konusunda hem dinen halkların kardeşliği söz konusu. o zaman yapılması gereken kardeşliğin gereğini yerine getirmektir.

Nedir o?

Kürtler bölücülük yapmayacaklar!

Türkler de doğuştan gelen haklarını verecekler!

Türkiye huzura erecek ve mutlu bir birliktelikle yaşayacağız?

Peki, bunun yolu yordamı nedir?

Yolu yordamı belli. Kürtler silahlı mücadeleyi bırakıp siyaset yoluyla demokratikleşme çabaları ile haklarına kavuşacak, ihtiyaçlarını sağlayacaklar. Yani ovaya inip siyaset yapacaklar. Sorunlar da meclis çatışı altında çözülecek.

Güzel bir fikir.

İnsanlarımız öleceğine,ülkemiz iç çatışmalarla zayıflayacağına bu işle ilgilenenlerin siyaset yolu ile çözüme gitmeleri daha doğru bir tercih olur.

Ve yol göründü. 

Siyaset!

Ancak bu kardeşlik paylaşımında yollara epey diken ve mayın döşenmiş. Siyaset sandığa gidilerek yapılacak. Çünkü meclise gitmenin yolu sandıktan geçer ancak sandık mayınlarla kuşatılmış. En büyük mayın da seçim barajı. Sözüm onu istikrar kurulsun diye %10’luk bir baraj konulmuş. Ülke şartları düşünüldüğünde siyasete giriş için oldukça yüksek bir engel. Önceleri bağımsız adaylarla sorun aşılmaya çalışıldı ancak nafile.

Bağımsız olunca da Türkiye partisi olamıyorsunuz eleştirileri ile Kürt siyaseti temsilcilerine yüklenilmeye başlanıldı. Ve sonuçta bu baskılara da baraja rağmen cevap verildi ve HDP seçimlere parti olarak katılma kararı aldı. Böylece Türkiye partisi olma yolunda büyük bir adım atmış oldu.

Normal plan yürüseydi bu parti barajı aşamayacak ve meclis yine ağababalara kalacaktı ama öyle olmadı.

Türkiye halkları barışa olan özlemlerini, demokratik talepleri ile birleştirerek bu partiye destek verdi ve barajın üzerinde bir oy oranı ile bu partiyi tam 80 milletvekili ile meclise taşıdı.

Bu aynı zamanda sandıkta gerçekleştirilen bir devrim oldu.

Bu şartlarda beklenen herkesin ve her siyasi partinin HDP’ye sahip çıkıp onu cesaretlendirmesidir ancak ne yazık ki öyle olmadı. Çünkü barajın aşılması maskeleri düşürmeye yetmiş görünüyor. Önceleri Kürtleri yok saymaya çalışanlar şimdi de mecliste Kürt temsilcilerini yok sayma mantığı ile hareket ediyorlar. Türkiye partisi olmuyorlar eleştirisi yapanlar şimdi Türkiye partisi oldukları için onları dışlamaya çabalıyorlar.

Bu tablo aslında kardeşlikten söz edenlerin “özde değil sözde bir kardeşlik” tasarladıklarını ortaya çıkarıyor.

Siyaset yolu ile sorunların çözümünü isteyenlerin takındıkları tavırlarla söylemleri ile çeliştikleri ortaya çıkıyor. Mecliste 80 milletvekili ile temsil edilen bir siyasal parti yok sayılmaya çalışılıyor. 6 Milyon insanın siyasal temsilliyetine çizgi çekilmeye çalışılıyor ki bunlar doğru tavırlar değil. Bu konuda MHP zihniyeti anlamak mümkün ancak AKP ve CHP’nin ortaya net bir tavır koymamalarını anlam mümkün değil.

Siyaset yoluyla sorunlar çözümlensin diye gösterdiğimiz bunca emek boşuna mı gidecek. Kan akıp gariban ve perişan yoksul halkın çocuklarının tabutları geldiğinde ve bu ateş ocakları yaktığında dökülen timsah gözyaşlarına tekrar inanmamızı mı bekliyorsunuz.

Biz Türkiye’nin bütün sorunlarının demokratik esaslar ve kardeşlik hukuku çerçevesinde siyaset yolu ile ve meclis çatısı altında uzlaşılarak çözümünü talep ediyoruz.

Bu nedenle HDP’yi dışlayan bir anlayışın yanlışlığını bir kez daha hatırlatıyoruz. Kardeşlik isteyen gereğini yapmak zorunda. Meclisteki bu tablodan da çözüm çıkaramayan bir siyasetin ülkeyi yönetemeyeceğini bilmek gerekiyor. Baraj istikrar unsurudur diyenlere de bir söz buyurun istikrarlı bir yönetim oluşturun bakalım.