*Hep deriz Batman’ın çekirdeği İluh-Tepebaşı’dır. Kürtçe ‘Sere Gir’ diye bilinen Tepebaşı’nda geçenlerde DEDAŞ’ın elektrik iletim hatlarını yeraltına almak için yaptığı çalışmalarda iş makineleri operatörünün dikkati tarihi objeler karşılaştı. O objeler, Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü bünyesindeki müzede incelemeye alındı. İluh Tepebaşı’nda daha önce tespit edilen ve kentsel yapıların altında kalan İluh Höyük’te bulunan kalıntılarla benzerlik gösteren o objelerin ‘Neolitik’ döneme ait olabileceği tahmin ediliyor…
*Batman’ın ilk yerleşim biriminin altında önemli bir höyüğün olduğu herkesçe biliniyor ama birçok arkeoloğun atladığı, ilgilenmediği ya da başka nedenlerden dolayı ihmal ettiği bu alan, 1930’lu yıllarda 13-14 hanenin bulunduğu bir tepeydi. Halen eskilerin deyimiyle ‘Sere Gir’ 1950 ve 1960’lı yıllarda şehrin gözde yerleşim birimlerindendi ama şimdi çağdaşlık adına çarpık yapılaşmanın kurbanı oldu…
İLK PETROLCÜLERİN GÖZÜYLE BATMAN
Batman’ın tarihini daha yakından görebilmek için ilk yerleşim birimi ‘Sere Gır’ olarak bilinen İluh Tepesi’ni bilmek gerekiyor.
Bu alan, yaklaşık 100 yıl önce manzarası ve tarihiyle Batman Ovası’na hakim bir höyüktü.
Batman’ın çekirdeğini de bu alan oluşturuyor.
‘İluh’ köyünün olduğu dönemlerde ‘Kara Altın’ın peşine düşen ilk petrolcüler; Batman’ın o tepesini şöyle yorumlamış:
“İluh köyünün hemen karşısında bir yol güzergahı vardı. O yolda da sağlı-sollu 14 işyeri vardı, 15’inci dükkan yoktu.”
1955’te Rafineri üretime başladığında Batman, ‘Belde’ olmuştu.
Bakın o petrol beldesini nasıl anlatıyor ilk petrolcülerden Hasan Hüseyin Ural;
“DDY Batman istasyonunun adı ‘İluh İstasyonuydu’. İluh tepesinde 13 ev vardı. 7’si Kerpiç, 6’sı da mağara olarak toprağa kazınmıştı. Bir de DDY istasyon binası vardı. İlginç olan evlerde kapı ve pencere yoktu. Sadece evlerin girişinde perdeler asılıydı. O zamanlar elektrikte yoktu. Tepebaşı’nda yaşayan aileler, lamba ışığından yararlanıyordu.”
Yine eski petrolcülerden Necdet Aksan, ilk petrolcülerin Raman, Garzan ve Reşan kamplarında yaşamlarını sürdüklerini söylüyor ve ekliyor:
“Petrolcülerin kamplarda sıkıntıları yoktu. Fakat Batman Rafinerisinin, Batman Ovası’nda üretime başlaması o küçücük İluh’un bir anda gelişmesine yol açtı. Posta hizmetleri dahil her türlü ihtiyaç için Raman Dağı’ndan Beşiri’ye gidilirken, artık rafinerinin üretime başlamasıyla yollar, Batman’a çıkmaya başladı. 1955’te MTA Enstitüsü’nün Site lojmanları inşaatları tamamlanınca da Batman, gözde kent olmaya hızla adım atıyordu.”
Petrolcüler, 1949’un sonları ile 1950’li yılları için Batman’ı böyle özetlemiş.
BİZANS DÖNEMİNİN İZLERİ VAR
Tarihteki kaynaklar yüzyıllar öncesinde İluh Tepesi yani ‘Sere Gır’deki tarihi bize şöyle özetliyor:
“10’uncu Yüzyılda Batman’ın da aralarında olduğu bölgeyi, Bizanslar 30 yıl süreyle işgal etmişti. Batman’ın bulunduğu bölge Bizans dönemi dahil eskilere dayanıyor. Roma İmparatorluğu’nun da Doğu eyaletlerindeki idare yönetiminin kaldığı ‘İluh Tepesi’ Bizans’ın erken döneminde de aynı önemi korumuştur. Bu bölge sürekli olarak Bizans ve Sasaniler arasındaki çekişmelere sahne olmuş.”
İluh Tepebaşı bölgesi, kısa dönem Pers ordusunun da konakladığı bölge olmuş.
Batman’ın tarihi geçmişi zengin ama komşu Diyarbakır, Mardin, Silvan ve Nusaybin kadar tarihi kaynaklarda yer almayan bir bölge.
Buradan Batman Üniversitesi’ni ve tarihle ilgili her Batmanlıyı bu çalışmaları yapması için davet ediyoruz.
Bizim gibi her Batmanlı mutlu olacaktır.
GÜNÜMÜZÜN İLUH’U
Geçen hafta İluh Tepesindeki elektrik hattı yenileme çalışmaları sırasında çıkan tarihi objeler, hepimizi heyecanlandırdı.
Neolitik döneme ait objeler, detaylı bir şekilde incelemeye alındı.
Şu anda elektrik hattı kazısının durdurulduğu o bölgede Batman için belki dünya tarihi için önemli olabileceği düşünülen İluh Höyüğü’nde yüzey kazıların yapılması da söz konusu.
Umarız çalışmalar daha derine iner.
50 Yıl öncesine kadar bu tepede Batman’ın sayılı varlıklı ailelerin otururdu.
O bölgede oturanlar büyük bir aileydi.
Herkes birbirini tanırdı, her yerde hep sımsıcak bakışlar vardı.
İluh’un yabancısı yoktu.
Yazar arkadaşım Recep Kadak’ın kitabında yer verdiği ‘Damlar’ı birbirine bağlayan tahta merdivenler aracılığıyla, komşular o damlardan geçerek birbirilerini ziyaret ederlerdi.
İluh Tepebaşı (Sere Gır) Mahallesi’nde evlerin çoğunluğu kerpiçtendi ya da taştandı.
Yaz mevsiminde halen damlarda kurulan tahtlarda yatanlar, serinlemenin keyfini çıkarıyor şu günlerde.
Eskiden İluh Deresi, berrak akardı.
Bugünkü halinin içimizde acı ve öfke biriktirdiğini yazmadan edemiyoruz.
Derenin etrafında koyunlar otluyor, o küçük kasabanın pazarına yiyecek sağlayan sebze bahçeleri burada bulunuyordu.
Bu yönüyle tam anlamıyla bir huzur duygusu uyandırıyor değil mi?
Ama şimdi sadece kasvet duygusu bırakıyor her yerinde.
İki katlı kerpiç-taştan yapılı konaklarda oturanlar, kanaat önderleriydi.
İluh Tepebaşı’nda yeraltından çıkan kaynak suyu, o Tepebaşı’nda oturanlara yeter artardı bile.
40 Yıl öncesinde İluh, Batman’ın belki de en gözde semtlerinden biriydi.
Kral tahtı gibi İluh’a, Batman’a hakimdi.
Şimdilerde ise o İluh Tepebaşı, dar gelirli insanların yaşadığı bir semte dönüştü.
Eski yerleşim yerleri dünyanın her tarafından göz bebeği gibi korunup değerlenirken, geçmişimizin yazılı olduğu İluh Tepesi (Sere Gır)ın yoksulluğu çağrıştıran bir bölgeye dönmesi içimizi sızlatmakta.
Eski kerpiç-taşlı evler, yıkıldı.
‘Kasr’ denilen eski konakların sadece duvarları ayakta kaldı.
Tepebaşı’nın önünden geçen ve bir dönemler balıkların da tutulduğu o dere, artık çamur ve atık akar oldu.
İluh Tepebaşı’nın taşlı kaldırımları da eski ağaçları da bir bir yok oldu.
Şehri var eden o Tepebaşı bölgesi, öksüz kaldı.
O semtin ilk yerleşim bölgesi, son yıllarda kaderine terk edildi.
Bölge sakinleri, o cadde ve sokaklarda ayakta kalan yıkık dökük, harap olmuş eski kerpiç binaların her an yerle bir olacağından endişe ederek yenilenmesini istiyor.
Orada yaşayanlar, bu terk edilmiş eski binaların çoğu 70-80 yıl öncesine ait 2 odalı ve 1 salonun olduğu köy evlerine benzerliğiyle masalsı bir görünüme sahip.
Özetle; İluh Tepebaşı, Sere Gır bölgesi artık çürümenin ve kara talihe yenilmenin sahnesidir.
Bu trajediyi el birliğiyle engelleyebiliriz belki.
Hep yazdığımız ve yazmaktan asla vazgeçmeyeceğimiz; bizi dünümüze bağlayan her bir yapı bir ses ve her bir sözü kendi öz varlığımız gibi koruyacağımız günlerin umuduyla…