‘Hayvanlarla anlaşmak, insanlarla anlaşmaktan daha kolay’

      

        Beri yolculuğumuz Cumartesi sabahı saat 10.00’da Batman’dan başladı. Beriye vardığımızda saat 11.00’i bulmuştu. Berivanların Beri’de olduğu zamandı. Beri Raman dağı eteklerindeydi…   

… Bir yandan koyunların- kuzuların sesi, bir yandan çobanın sesi, Berivanların stillerinden (bakraç) çıkan çıngırtılara karışarak, çok sesli koro misali bir armoniye dönüşüyordu.

       Güneşli bir gündü ve o gün bahar bir başka güzledi. Güneş çiçeklere göz kırpıyordu.  Koyunların kendine has ağır kokusu günün sıcaklığına karışıyor ve arada esen rüzgârla resmen burnumuzun direğini kırıyordu.

       Uzunca durdum, şöyle bir seyrettim Beri ve Berivanları. Koyunlarla ne güzel anlaşıyorlardı. Sanki aynı dili konuşuyorlardı.

         Çoban bir saatlik dağ yolundan sürüyle yeni inmişti ama ben ondan daha da yorgun görünüyordum.  Manzara kolay gibi görünüyordu. Bir de Berivanlara ve çobana sorayım dedim, gerçekten göründüğü kadar kolayımıydı bu işler…

        Acaba nasıl bir yaşam düşlemişlerdi. Hayallerinin kaçından yıldızlı ‘Pekiyi’ almışlardı. Yoksa yaşam onlara sadece beriyi mi öğretmişti?

       Melekçe Berivanlarla Beriyi konuştu, çobana zozanı (yayla) sordu.

 

---- Mehmet Şirin Yalçın’a çobanlık nasıl bir meslek ve daha doğrusu çobanlık bir meslek mi? diye sordum.

25 yaşındaki M. Şirin Yalçın, “ Herkesin daha iyi yapabildiği ve kazanç elde ettiği şey elbette meslektir. Çobanlık aynı zamanda kutsaldır” dedi ve ekledi: “Bizim işimiz sabır ve emek ister. Çobanlık kutsal bir meslektir. 3 bin koyunu beklemek ve bunu sevgiyle yapmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Biz hep dağlardayız. Sabah saat 11 gibi, beri için gece konakladığımız Raman Dağından aşağıya iniyoruz. Berivanlar gelip süt sağıyor. Sürünün su ihtiyacını giderdikten sonra, otlaması için öğleden sonra saat 2 gibi tekrar dağa çıkıyoruz. Bir sonraki günün sabahına kadar dağda konaklıyoruz. Şimdi kuzular olduğu için günde bir kez beri yapılıyor. Zozana çıktığımızda ise günde iki defa Berivanlar beriye geliyor. Aynı yolculuk her gün devam ediyor ve bizim yaşamımız böyle sürüp gidiyor.”

 

---- Zozanı ve çobanlığı seviyor musun, nedir zozan?

Her yıl en geç Mayıs ayının sonunda zozana gideriz. Zozan rakım olarak çok yüksek yerlerdir. Büyük otlaklar vardır. Doğası muhteşemdir. Havası çok temiz ve serindir. Herkesin uyuduğu saatte biz doğanın sesini ve sessizliğini dinleriz. Her çeşit bitkiye rastlamak mümkündür. Hayvanlarımız için ot boldur. Zozana gitmek bana ayrı bir heyecan ve mutluluk verir. 3 ay zozanda kalıyoruz sonra başka başka yerler. Devamlı geziyoruz. Dağlarda kendimi çok özgür hissediyorum. Sanırım çobanlığın diğer bir anlamı da özgürlük olsa gerek. Zozanda koyunlar otlarken bizde muhteşem dağ manzarasıyla iç içe oluruz. Ayrıca çobanlığı da seviyorum. Hayvanlara istediğimiz gibi yön verebiliyoruz. İnsanlarla anlaşmaktan daha kolay.

 

---- Başka bir yaşamınız olsun istemez miydiniz? Mesela okuyup farklı bir meslek yapmak…

Okumayı çok istiyordum ama olmadı. Daha iyi koşullarda yaşamayı bende isterdim. Çobanlık çok zahmetli bir iş ve bizim işimiz hiç bitmiyor. Kolay olanı kim istemez ki? Kaderimi değiştiremeyeceğime göre, sevmekten başka çarem de yok.

 

---- Aylık ne kadar ücret alıyorsunuz ve aldığınız ücret size yetiyor mu?

Aylık 1.800 TL alıyorum Ayrıca 100 kg kadar yıllık peynir ihtiyacımız da karşılanıyor. Günlük yememiz içmemizde sürü sahiplerine ait. Bazı yerlerde kuzu ve buğday karşılığı bu mesleği yapanlarda var. Çobanlık Türkiye’de karlı bir meslek aslında

 

---- Dağda sürü ile beraberken teknolojinin nimetlerinden faydalanabiliyor musunuz?

Hiçbir şey eskisi gibi değil. Şimdi daha iyi koşullara sahibiz. Çobanlıkta kolaylaştı biraz. Bu mesleği yaparken de teknolojinin nimetlerinden faydalanabiliyoruz. Eskiden yanı başımızda bulunan Batman’dan bile bazen bir yıl boyunca bir haber alamazdık. Oysa şimdi telefonlarımız var, istediğimiz zaman tüm yakınlarımızla iletişim kurabiliyoruz. Bu anlamda aslında şehirden pek bir farkımız kalmadı. Gazete okuma şansımız pek olmuyor fakat radyo dinleyebiliyoruz.  Radyo her zaman yanımızda bulunur. Dünyada olup bitenden bizimde haberimiz oluyor. Bu çok mükemmel bir şey…

 

---- Sürünüzde üç bin koyun var. Peki, bunlardan biri kaybolduğunda bunu nasıl ve ne zaman anlıyorsunuz?

Bir tane bile kaybolsa, en geç 24 saat içinde bunu fark ediyoruz. Bu koyunların hepsi bizim için birer arkadaş birer çocuk gibiler.  Her birinin özel bir ismi ve onu tanımlayan bir işareti vardır. Sürüye en fazla zararı kurtlar veriyor.

 

---- Mezranın en tecrübeli berivanlarından, sekiz çocuk annesi 63 yaşındaki Hatice Yalçın’a beriyi ve berivanlığı sordum.

Sıcak bir tebessümden sonra, derin bir iç geçirdi. “Süt sağılan yere beri sütü sağana da berivan denir” dedi ve devam etti. Ben bir çadırda dünyaya geldim ve hala bir çadırda yaşıyorum. Bizim zamanımızda okul yoktu. Olsa bile herhalde okutmazlardı. 15 yaşındaydım evleneceksin dediklerinde. Eşimi hiç görmeden evlendirildim. Uzun zaman önce eşimi kaybettim. Mezranın en yaşlı berivanlarından biriyim aslında artık pek beriye gitmiyorum yerime gelinlerimi gönderiyorum fakat bazen beriyi özlediğimde gidiyorum. Çünkü beriyi seviyorum. Arada Batman’a gidiyorum ama koyunları ve dağın kokusunu özlüyorum. Şehirdeki yaşamı sevmiyorum. Fakat bize ait  yerleşik bir yerimiz olsaydı sıkıntımız daha az olurdu.

 

---- Bu mezrada kaç çadır var ve toplam kaç kişi kalıyorsunuz?

Bu mezrada altı çadır var. Toplam 65 kişi kalıyoruz. Okula giden çocuklarımız için Batman’da da bir evimiz var çocuklar eğitimleri için orada kalıyorlar. Artık okul yaşına gelen çocuklarımızı okutuyoruz. Onların eğitimleri için ne gerekiyorsa yapmaya gayret ediyoruz. Okumanın önemini hepimiz çok iyi biliyoruz. Fakat bizim geçim kaynağımız sürü olduğu için biz devamlı göçüyoruz.

 

---- Devamlı göçmek zor değil mi? Bir yere yerleşmek istemez misiniz?

En büyük sıkıtımız devamlı göçmek. Yerleşik bir yaşamımız olsaydı bizim de yaşamımız kolaylaşırdı ve kazancımız da daha çok olurdu. Fakat yerleşik bir hayatımız olmadığı için devamlı göçüyoruz. Özel mülk sahiplerine büyük miktarda kira bedeli ödüyoruz. Şimdi kaldığımız yere 5 aylık bedel olarak 30 TL ödedik. Nereye adım atsak ayakbastı parası veriyoruz. Devletimiz biz göçerlere el atsaydı bir oturma yeri ya da yerleşeceğimiz bir köy verseydi sıkıntılarımıza derman olurdu. Özel mülk sahiplerine ödeyeceğimiz kirayı devlete öderdik. Bu konuda devletimizin desteğini bekliyoruz.

 

---- Bu yıl nasıl bir bahar geçiriyorsunuz?

Sürüde yaklaşık 3 bin koyun var. Geçen yıl kuraklıktan bölgeyi erken terk ettik. Bu sene bereketli bir bahar geçiriyoruz. Yöremiz Nisan ve Mayıs ayında beklenilenin üzerinde yağış gördü. Dağ-bayır yemyeşil. Sürülerimiz ot sıkıntısı yaşamıyor. Bol ot var. Önceki yıllarda aşırı sıcaklardan dolayı Mayıs’ın ilk haftalarında terk ettiğimiz bölgeyi, bu sene ise Mayıs ayın sonunda terk edeceğiz.

 

---- Baharın iyi gitmesi süt ürünlerinizin satışlarını nasıl etkiledi?

Geçen yıl bu dönemlerde süt ürünlerinde pahalılık vardı. 7.5 TL’ye satılan peynir bu yıl 3.5 TL’den zor alıcı buluyor. Her bir koyun 250 gr ile 1 kilo arasında süt veriyor. Kadınlar bu sütü akşam peynire ve lora dönüştürüyor. Sadece kendi ihtiyacımızı karşılayacak kadar da yoğurt tutuyoruz. Erkekler de sabahın erken saatlerinde peyniri pazara götürüp satıyorlar.

 

---- Tulum peynirini en iyi Koçerler yapar derler. Peki, bunun sırrı nedir?

Tulum peyniri birçok aşamadan geçtikten sonra yapılan zahmetli bir iştir. Bunun için iyi cins koyunların sütü seçilir. Süt ince bir tülbentten süzülür. Kaynatılarak içine süt mayası konur. Peynir kazanı kalın bir örtüyle sarılarak mayalanmaya bırakılır. Mayalanan süt, süzeklere alınarak yüksek bir yere asılır. Suyun peynirden alınması sağlanır. Birkaç gün bu şekilde kalan peynir daha sonra kelle haline gelir. Kelle haline gelen peynir parçalanarak tuzlanır ve deriye sıkıştırılarak bastırılır. Kalan suyun da akması için deri kalın bir iğne ile delinir ve iki taşın arasına sıkıştırılır. Peynir iyice kuruduktan sonra yeni kesilmiş bir koyunun derisinden bir tulum daha hazırlanır ve suyu süzülen peynir yeni tuluma aktarılır orada muhafaza edilir. Böylece istediğimiz kurulukta daha lezzetli bir peynir olur.

 

---- Koyunların yünlerini ne zaman kırpıyorsunuz?

      Koyunlarımızın yünlerini zozana gitmeden önce kırpıyoruz. Bu işlem genelde mayıs ayının sonunda yapılıyor. Her bir koyun yaklaşık 2 kilo yün veriyor. Yünün kilosunu en fazla 3,5 liradan satabiliyoruz. Pamuk çıktı çıkalı yünün bir kıymeti kalmadı. Yün daha sağlıklı ama pamuk daha ucuz ve kolay olduğu için halk pamuğa yöneliyor.

 

---- Zozana kaç günde varıyorsunuz?

Şimdi her şey motorize oldu. Bu nedenle zozana gitmek eskisi kadar zahmetli değil. Eskiden zozana 40 günde ancak varırdık. Gecede 30 km yol giderdik. Fakat şimdi 40 günde vardığımız zozana 12 saate varıyoruz.

 

---- Eskiden kıl çadırlar vardı, oysa şimdi çadırlarınız genelde naylondan yapılıyor? Eski kıl çadırlarına ne oldu neden kullanılmıyor?

Yağmur geçirmeyen kıl çadırlar tarih oldu. Bir kıl çadırın bize maliyeti 3 bin TL’ydi. Oysa naylon çadırlar hem ucuz hem daha pratik. Biz besiciler için adeta can simidi. Yünden yapılan ve yağmur geçirmeyen kıl çadır daha sağlıklı fakat maliyeti çok olduğundan ve zaman darlığından dolayı pratik olan naylon çadırlarını tercih ediyoruz. Süt ürünleri ve yün pek para etmeyince maliyeti yüksek olan kıl çadırlarını yapmaktan kaçınıyoruz. Elimizde eskiden kalma kıl çadırlarını ise kuzuları soğuktan korumak için onları muhafaza ettiğimiz çadırların üzerine kullanıyoruz. Galiba onları kendimizden daha çok önemsiyoruz. Ne de olsa bizim geçim kaynağımız.

 

---- Berivan kadın mı erkek mi?

Süt sağmaya gelene berivan denir. Kadınlar stillerini alır beriye gider ama bizde sütü genelde erkekler sağar. Erkekler sütü sağarken kadınlar ise koyunun başını tutar. Sonra sağılan sütü alıp çadırlara dönerler. Bizde sütü genelde erkekler sağdığına göre bizdeki berivan demek ki erkektir. Zaten bizde çobanlar genelde sağma işini de yapar.

 

---- Erkekler size çok değer verdikleri için mi sütü sağıyor, yoksa başka bir nedeni mi var?

Aslında bize çok değer verdiklerinden değil. Çok iş yaptığımızdan dolayı bizim ellerimiz genelde nasırlı ve sert olur. Bu da hayvanların memelerini incitiyor ve süt sağmamıza engel oluyor. Böyle olunca da bir koyundan yeteri kadar süt alamıyoruz. Bu nedenle erkek sağıyor. Yoksa bizi düşündüklerinden değil.

 

---- Eşleriniz ve çocuklarınız anneler gününüzü kutlarlar mı?

Anneler günü nedir bilmiyorum. Böyle bir günden haberim yok. 8 çocuk annesiyim fakat böyle bir günü kutlayan olmadı. Onlarında haberi olmamıştır. Ne bilsin çocuklar onlarda benim yaşadığım yerde yaşadı. Çocuklarımdan sadece biri okuyor. Mühendis olacak. Diğerleri okuyamadı. Bizim böyle adetlerimiz hiç olmadı.

 

---- Berivanların en genç olanı Safiye 15 yaşında. Fakat 40 yıllık berivanlar gibi beriyi ustaca yapıyor. “Okumak ve doktor olmak isterdim” diyor ve ekliyor.

Bizim yaşamımız çekilir gibi değil. Her gün merkeple birkaç kez 1 km uzaktaki mesafeden su alıp geliyorum. Sonra daha uzaklara gidip beri yapıyoruz. Oysa ben okuyup doktor olmak isterdim fakat gördüğünüz gibi hala dağ- bayır yollardayız. Burada sabahtan akşama kadar yapılması gereken işleri gözü kapalı yapabiliyoruz. Bunun ne kadarına yaşamak denir bilemiyorum.

 

---- Mezranın diğer kadınlarından biri olan Mahsine ise beri ve berivanlığı seviyordu. O mezrada yaşayan ve yaşını bilmeyen kadınlardan sadece biriydi. Onu gördüğümde tandırda ekmek pişirmek için hamur yoğuruyordu. Nefes nefeseydi. Mahsine’ye iyi bir ekmeğin sırı nedir diye sordum.

İyi bir ekmek için hamuru çok iyi yoğurmak gerekir. Hamur biraz yumuşak olmalı. Çok ekşimemeli ve tandır sıcak olmalı. Zaten benim hayatım tandır ile çadır arasında mekik dokumakla geçiyor. Gün aşırı bir tandır ekmek pişiriyorum. Her bir tandır yaklaşık 22 ekmek alıyor.

 

---- Başka bir şehrin ya da başka bir yaşamın hayalini kurdun mu hiç?

Hayallerim hiç olmadı daha doğrusu hayal nasıl kurulur onu da bilmiyorum. Öyle çok işimiz olur ki akşamın nasıl olduğunu bile anlamayız. Bazen gün bile bize yetmez. Annemi kaybettikten sonra yüküm daha çok ağırlaştı. Kardeşlerimin ve evin tüm sorumluluğu da bana kaldı.

 

---- Sohbet ederken çadıra asılı olan ekmek dikkatimi çekti. Mahsine’ye çadıra ekmek asmanın nedeni nedir diye sordum?

Eski bir gelenek ve inanış bu. İnanışa göre çadıra ekmek asılırsa o sen kurtlar sürüyü rahat bırakır yemezlermiş. Bizde bunu uyguluyoruz ve ekmek asmayı ihmal etmiyoruz.

 

---- Peki, kurtlar hayvanlarınızı hiç kapmıyor mu? Bu inanışınızda ne kadar haklı çıkıyorsunuz?

İnanışa göre çadıra ekmek asıyoruz ama yine de kurtlara engel olmuyor. Yılda bazen yüz kadar koyunumuzu kurtlar kapıyor. Buna rağmen yine de bu geleneği devem ettiriyoruz. Alışkanlık işte…

 

---- Berivan Hayriye 40 yaşında. 10 çocuk annesi. Onunla konuşmak istediğimde önce çekindi. Ellerim çok kirli dedi. Tırnakları ve elleri hayvan kazuratıyla kaplıydı. Ellerini saklamaya çalışıyordu. Hayvanların kaldığı yeri temizlemişti ve ellerini yıkama fırsatı bile bulamıyordu. Temizlemek için 1 km uzaklıktaki çeşmeye kadar gitmesi gerekiyordu. Kimi kadınlar oje sürerken kiminin de ojesi bu oluyordu. Hayriye’ye berivanlık bir kader mi diye sordum?

Bizim kısmette de berivan olmak varmış. Her sabah saat 00.04’te uyanıyorum. Beriden getirmiş olduğumuz sütün bir kısmını lor haline getiriyorum ve pazara gönderiyorum. Akşama kadar nefes alacak vakit bulamıyorum. Çocukluğumda da hayatım buydu, kırkıma geldim yaşamım hala aynı, peki bu kader değil de nedir?

 

---- Güne nasıl başlıyor bir gün içinde neler yapıyorsun?

Sabahın çok erken saatlerinde uyanıyoruz. Önce sütümüzü kaynatıp lor yapıyoruz. Geceden yapmış olduğumuz peynirle birlikte loru da satılması için pazara gönderiyoruz. Daha sonra çobanın yemeğini hazırlayıp berinin yapılacağı alana gidiyoruz. Koyunlarımızı sağıyoruz. Sütü alıp çadıra dönüyoruz. Ekmek pişirmemiz gerekiyorsa hamur yoğurup tandırda ekmek pişiriyoruz. Bakmamız gereken kuzulara bakıyoruz. Kümes hayvanlarına yem veriyoruz. Su ihtiyacımızı karşılıyoruz. Daha sonra akşam yemeği hazırlıkları ve yemekten sonra tekrar peynir yapma faslı başlıyor. Her günümüz böyle sürüp gidiyor.

 

---- Nasıl bir yaşamın olsun isterdin?

Yaşamımız zor koşullarda geçiyor. Buzdolabı yok televizyon yok. Çamaşır makinesi yok. Her şey ilkel koşullarla yürüyor hala. Yazın o kavurucu sıcaklarında dahi soğuk bir su içme şansımız pek olmuyor. Çadırlarımızda bile çoğu zaman elektrik yok. Fakat buna rağmen, işin doğrusu başka bir yer görmediğim ve bilmediğim için farklı bir hayatın nasıl bir şey olduğunu da pek bilmiyorum. Şimdi bana başka bir imkân sunsalar tercihim galiba yine berivanlık olur. Çünkü ben buna alıştım.