Söyleşi: Melek Barış

 


Basın ilan Kurumu Batman Şube Müdürü Mehmet Gönenç ile çocukluğunu ve çocukluğundaki bayramları konuştuk. Bir bayram gazetesine yaraşır tam bir çocukluk ve bayram söyleşisi oldu.

Çocukluğunu ve çocukluğunda yaşadığı bayramları anlatırken, çocukluğuna dönen ve tekrar çocuk olmak isteyen, “Çocuk ruhluyum, hiç büyümedim” diyen Gönenç, söyleşi de çok önemli mesajlarda veriyor.

Gönenç diyor ki, “Düşünün bugün Türkiye’de yaşadığımız çatışma-savaş ortamını biz senelerdir çözemezken, çocuklara bıraksak bir günde çözerler, belki de bir saatte. Çocuk olmak böyle güçlü bir duygu işte…”

Bu şirin söyleşi, büyümek oyunu oynayan büyükleri çocukluklarına taşıyacak ve bir daha çocukluğumuzu düşünmemizi sağlayacak.

 



-Bayram denince Mehmet Gönenç’in aklına ne gelir?

Ailemle geçireceğim hoş saatler. Bayram sabahı benim için bir senfoninin çalabileceği en muhteşem eser. Bayram namazı, çocuklar ve tabi ki rengârenk bayram şekerleri. Bayram denince daha da çok aklıma hatırlanmak ve hatırlamak gelir. Hayat koşuşturmasında göremediğim bütün akraba ve dostlar bir arada.

-Peki, çocukken bayram sizin için ne ifade ederdi?

Güzel cicili biçili elbiseler, mahallede şeker toplamak ve kardeşlerimle geçirdiğim asude saatler.

-Ne yapardınız mesela bayramlarda?

Bayram sabahı kırmızı etle başlardık güne ve sonra torbamızı alır sokak sokak yorulana kadar şeker toplardık.

-Harçlık mı, şeker mi?

Tabi ki şeker… Ben bayramlarda sadece babamdan harçlık alırdım o kadar. İnsanlar yoksuldu, kimse öyle harçlık dağıtmıyordu.

-Topladığınız şekerleri ne yapardınız?

En güzellerini anneme verirdim, annem da almaz hepsini ben ve kardeşlerim bayramı takip eden günlerde yerdik.

-Çocukken en çok ne hayal ederdiniz?

Büyümeyi. Büyüyünce de tekrar çocuk olmayı düşledim. Büyümek öyle çok da güzel bir şey değilmiş.

-Zengini de yoksulu da çocukluğunda hikâye dinlemiştir. Çocukken en çok hangi hikâyenin kahramanı olurdunuz?

Nils vardı, Uçan Kaz ’da. Yaramaz bir çocuk. Çizgi film idi, Nils ufalıyor, sonra uçan Kaz sırtında dünyayı geziyor. Dünyayı bir kuş sırtında gezmek büyülüyordu beni.

-“Hep nerde o eski bayramlar” denir, sahi değişen ne oldu?

Bayramlar aynı bayramlar. Sadece biz büyüdük, bayramı çocuklar gibi iliklerimize kadar yaşayamıyoruz. 

-Yani değişen bir şey yok diyorsunuz?

Bence değişen hiçbir şey yok, benim için bayram hala aynı. İlk kutladığım çocukluk bayramları kadar coşkulu yaşıyorum bayramları.

-Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, varlıklı mıydınız?

Orta halli bir aile… Kardeş sayısı çok olunca biraz da yoksul.

-Oyuncaklarınız var mıydı mesela?

Oyuncağım hiç olmadı ama bizim hayal gücümüz güçlüydü, kendi oyuncaklarımızı kendimiz yapıyorduk. Daha çok oyun oynuyorduk.

-Okulla aranız nasıldı, çalışkan bir öğrenci miydiniz?

Çok kötüydü. Okulu hiç sevmezdim ve itiraf edeyim kaçma fırsatı buldukça kaçardım. Vasat bir öğrenciydim. Sistemle barışık değildim, bütün hayatım boyunca da hep öyleydim, öyle de kaldım.

-Sokakta daha çok hangi oyunları oynardınız, mızıkçılık yapar mıydınız mesela?

Ebe oynardık. Kara tahta da kelime türetme oyunu oynardık. Hiç birimiz hile, mızıkçılık nedir bilmezdik. İyi çocuklardık.

-Ne yazık şimdi çocuklar sokak oyunlarından biraz uzaklar…

Günümüzde çocuklar daha çok bilgisayar oyunlarıyla zamanlarını öldürüyor ama bilgisayar çok tehlikeli. Zamanla hem unutkanlık yapıyor, hem de gerçek hayattan koparıyor. Gerçeklik duygusunu yok ediyor. Özellikle de Faceboock ve Twitter’a giren çocuklar görüyorum. Bu iki site bana sorarsanız, geleceğimizi tehdit ediyorlar.

Nasıl bir problemle karşıkarşıyayız?

Çocuklarımız sosyal paylaşım sitelerinde ahlak yozlaşması yaşıyor. Bu konuda devletin yapması gerekenler var. Çocuklarımızı sosyal paylaşım sitelerinde heder edemeyiz. Burada çok ciddi politikalara ihtiyaç var.




-Çocuk Mehmet Gönenç’i nasıl tarif edersiniz?

Düşünceli, sevimli, akıllı, hayal dünyası gelişkin ve bir o kadar ele avuca sığmaz bir çocuk.

-Ya gençlik yılları?

Şairdim, şiir yazardım, hatta eserler verdim. Öyle aman aman bir gençlik yaşamadım. 90’lı yıllardı ve çok kaotik geçti. Gençliğimizi bize yaşatmadılar. Hayatı ıskaladık, her şeyi erteledik. Tehirli bir gençlik, ne yalan söyleyeyim hiç yaşamadığım bir şeyi anlatamıyorum da!

-O yıllarınızı bir cümle ile toparlamanızı istersek…

Dün tarih oldu, yarın sır, bugün yaşanmalıdır.

-Çocuk ruhlu musunuz?

Hiç büyümedim desem yeridir. Yaş 40 ama hala pamuk şeker seviyorum ve bir yerde bulsam alıyorum. Çocuk ruhunu kaybeden her şeyini kaybeder diye düşünüyorum, evet ben çocuk ruhluyum ve böyle de mutluyum.

-Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?

Gençliğimi yaşayamadım, doğrusu bu bölge yaşatmadı. Sade ben değil, hiç kimse yaşamadı.

-Çocuklar için bir film yapacak olsanız adı ve konusu ne olur?

“Ah çocuklar” olur, konu da büyüklerin ciddiye aldıkları meselelerin çocuklar tarafından ne kadar rahat çözüldüğü durumların anlatıldığı bir film olur. Düşünün bugün Türkiye’de yaşadığımız çatışma-savaş ortamını biz senelerdir çözemezken, çocuklara bıraksak bir günde çözerler, belki de bir saatte. Çocuk olmak böyle güçlü bir duygu işte…

-Şu an ne hissediyorsunuz?

Yaşadığımız süreç endişeli ve mutsuz hissettiriyor. Gelecek kaygısı ve ne olacak korkusu ama kendim için değil sevgili kızım Elif için…

-Çocuklara bir mesaj vermek ister misiniz?

Büyümek güzel değilmiş hiç, çocuk olmak isteyen Ben itiraf ediyorum size, çocukluğunuzu yaşayın ve hayata biz büyükler gibi bakmayın. Bize benzemeyin, bizi kendinize benzetin.