Huzurlu ve mutlu yaşamın olmazsa olmazlarından birisi şüphesiz insanların kendilerine, çevrelerine, tanıdıklarına, sistemlerine, adaletlerine, sosyal düzenlerine duydukları güvendir.
Güven olmazsa huzur olmaz
Güven olmazsa mutluluk olmaz
Güven olmazsa yatırım olmaz
Güven olmazsa ilerleme olmaz
Güven olmazsa sistemler yürüyemez
Güven olmazsa insanlar birlikte yaşayamaz
Hal böyle olunca da güven çok önemli bir konuma gelip oturur.
Türkiye içinde bulunduğumuz dönemde bir güven bunalımı içerisinde bulunmaktadır. İnsanların birbirine olan güvenleri gittikçe azalmaktadır.
Ana muhalefet olsun diğer muhalefet partileri olsun siyasi partiler hem birbirlerine hem de iktidara güvenmemektedirler.
Polis teşkilatı jandarmaya, jandarma teşkilatı polise güvenmemekte.  Bu iki kurumun durumuna MİT’in yaptıkları veya bu kurumların birbirlerine olan ilişkileri ve MİT’e olan bakışları ise son günlerin güven bunalımı yaratan durumlarından biri.
Güven bunalımı yaşadığımız bir başka alan ise yargı. Toplumun temel güven kaynağı olan yargı son zamanlarda meydana çıkan paralel ve benzeri yapılar sayesinde yerle bir olmuş durumda. Savcılar ayrı telden, hâkimler ayrı telden, siyasiler ayrı telden çalıyorlar. Olan ise yargılanmak üzere kendini mahkeme koridorlarından bulan vatandaşa oluyor. Yargı masumiyet karinesini ön planda tutma yerine ne yazık ki suçlu üretmek için adeta yarışıyormuş gibi bir izlenim sergilemekte. Sade vatandaşın tek dayanağı durumunda olan hâkimler artık ne yazık ki bu güveni vatandaşa vermekte zorlanır duruma geldiler. İddia makamı olan savcılarımız hala yüksek masada savunma temsilcisi olan avukatlar ise alt sıralarda temsilliyet sergiliyorlar. Oysa savunma ve iddia makamlarının eşit konumda olmaları adaletin olmazsa olmaz kurullarından olmalı. Bu durum da doğaldır ki güvensizliklere güvensizlik eklemekte.
Sadece bu kadar mı deseniz değil elbet.
Bürokraside de işler çığırından çıkıyor görüntüleri hakim. Personel alımlarından renkli listelerin dolaştığı iddiaları vatandaşta güvensizlikler yaratmaktadır. Türkü kürde, kürdü Arap’a, Arabı Türk’e güvensizlik duymaya başlıyor. Kısacası memlekette herkesin beyni karıştırılarak kurumlara, kuruluşlara, kişilere, politikacılara olan güvenin azaltılması için adeta bir yarış sürdürülmektedir. Buna elbette bu alanlarda at koşturanların da malzeme verdiklerini dikkatten kaçırmamak gerekiyor.
Son dönemde olup bitenlerden sonra hükümetin MİT ve HSYK gibi önemli kurumların teşkilat kanunlarında yaptığı değişiklikleri de bu güven meselesine bağlamak gerekiyor. Kimilerine göre hükümet topyekûn bir temizlik yapıyor kimilerine göre ise hükümet olumsuzluklara bir çeki düzen verme gayreti sergiliyor.
 Peki, biz sade vatandaşlar olarak kime ve neye güvenmeliyiz?
Bize göre gerek hükümetin, gerek muhalefetin ve gerekse kurum ve kuruluşların ilk yapmaları gereken iş kendilerine olan güveni yeniden tesis etmeleridir. Başta adalet mekanizması olmak üzere eğer bu güven bunalımı aşılmazsa korkarız ülkemiz bundan büyük zararlar görecektir. Çünkü güven yerine yavaş yavaş taraftarlığa bırakıyor gibi görünüyor.