Kanlı askeri darbe girişiminden sonra herkes Meclisi bombalamaktan, sivil halkı uçak ve helikopterlerle taramaktan ve tanklarla ezdirmekten çekinmeyen yapının bertarafına odaklanmıştı…

Onlarca general, yüzlerce albay, binbaşı, yüzbaşı ve daha alt rütbedeki subaylar ile astsubayların tutuklanması, görevlerinden uzaklaştırılması gerçeğine tanık olduk…

Darbeci yapının bertaraf edilmesi kapsamında asker elbisesi giyenler dışında devletin kamu çarkındaki binlerce kişiye de dokunuldu…

Bürokrasi kanadında valisi, kaymakamı, hakimi, savcısı, doktoru, eğitimcisi ve polisi ile on binlercesi görevinden uzaklaştırıldı, gözaltına alındı, tutuklandı. Yaklaşık 80 bin kişi açığa alındı, yirmi bin kişi tutuklandı…

Toplum olarak darbeci yapıya yönelik tasfiyeyi izlerken ve bir daha böyle vahşetlere maruz kalmamak için dua ederken, bu kez bölgemizde bombalar, daha doğrusu tonlarca patlayıcılar patlatılmaya başlandı…

PKK-KCK, darbe sürecindeki suskunluğu ardından harekete geçerken, hergün polisleri hedef almaya başlayacaktı. Kızıltepe, Sur, Van, Diyarbakır, Elazığ derken her gün sayısız yerde ve sayısız eyleminde polislerle birlikte sivil vatandaşlar da hayatlarından oldu…

Bir insan hakları savunucusu olarak geçmiş yıllarda Afganistan, Suriye ve Irak gibi yerlerde güçlü patlayıcılarla, canlı bombalarla ve bomba yüklü araçlarla yapılan saldırılara karşı çıktığım gibi, bölgemizdeki saldırılar konusunda da ilkeli davrandım ve patlayıcılarla yapılan her türlü tuzaklama, bombalama eylemlerini kınadım…

Bu konuda eleştiriler, üstü kapalı tehditler alsam bile önemsemedim. Çünkü insani değerleri savunan biriyim ve zalim ile mazlumun kimliğine bakmaksızın adil durarak eleştiri yapmayı inancımın gereği biliyorum…

Tam da böylesi kötü süreçten geçerken bu kez Gaziantep’te büyük bir katliam ve vahşet haberiyle sarsıldık…

Bu kez bir polis karakolu, polis merkezi veya askeri hedef seçilmemişti. Yoldan geçen bir tank, panzer, polis aracı da hedef alınmamıştı. (Bu köşede patlayıcılarla, tuzaklamalarla asker, polis veya sivillerin hedef alınmasına aynı şekilde tepki göstermiş ve saldırıları kınamaktan çekinmemişimdir. Bu sözümden ters anlamlar çıkararak sanki siviller dışında polis veya askerlere yönelik saldırıları normal/makul gördüğüm algısı yaratacak alçakları önemsemeyeceğim.)

Evet, barbarlarca hedef alınan bir düğündü…

Gaziantep gibi büyük bir kentte, büyük ihtimalle yoksulluk nedeniyle düğün salonu tutacak imkanı olmayan bir ailenin düğününü hedef alan alçak bir yapı, 50’den fazla kişiyi hunharca katletti…

Düğünlere saldırının anlamı ‘hiçbir kutsal değere saygıyı tanımamaktan’ başka bir şey değildir… 

Çünkü düğünlere herkes katılmaktadır. Bölgemizde yapılan düğünlerde akrabalık ve dostluk ilişkileri nedeniyle herkes katılırken, özellikle masum kadınların, çocukların da hazır olduğu herkesçe bilinmektedir…

IŞİD, Gaziantep’te bir sokak düğününü hedef alarak hiçbir kutsal değeri tanımadığını ilan etmiştir…

ZULÜMDE SINIR TANIMAMAMIŞLARDIR…

Çünkü tek tanrılı olsun olmasın bütün dinler çocukların öldürülmelerine karşıdır. Bir yapı eğer bilerek ve tasarlayarak düğünlerde kadın ve çocuklar arasında bomba patlatırsa, dini değerlere karşı savaş açmış demektir…

Barbarlıkta sınır tanımayan yapı maalesef İslam adına katliamlara başvurmaktadır. İslam’a yakinen inanmış biri olarak sayısız makalede bu örgütün başvurduğu barbarca yöntemlerin İslam’a zıt olduğuna dikkat çektim. (Hala bu gerçeği görmeyenlere sadece Gaziantep örneğini sorup, çocukları bilerek katletmenin dinimizdeki hükmünü sormak bile bence abes olacak.)  Ancak vahşi yüzünü görmelerine rağmen tepkisiz kalan Müslümanlar gerçeğine de tanık oldum…

Son yıllarda özellikle Suriye ve Irak’ta barbarlığıyla insanlık ailesine kara bir leke vuran IŞİD/DAİŞ adlı yapılanma yapılanması gerçeğine tanık olduk. Dediğim gibi bu ilk katliamı değildi. 2014 yılında Musul’u ele geçirip, çok önemli miktarda ağır silah, yüzlerce zırhlı araca sahip olan IŞİD, Irak’ta büyük katliamlara imza atmıştı. Şengal ve çevresinde Ezidilere soykırım hamlesi yapmıştı.

Dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Merhum Tahir Elçi’nin, yüzbinlerce kadın ve çocuğun dağlarda mahsur kaldığı günlerde yaptığı konuşmayı hatırlatmak isterim: “Kürt toplumu tarihin en büyük felaketlerinden birini bir kez daha yaşadı. Şengal'de yaşanan vahşet ve trajedi neredeyse Halepçe soykırımı boyutlarına varmış, hatta bazı yönleriyle bunu aşan bir nitelik arz etmeye başlamıştır. IŞİD adlı barbar grubun saldırılarından Şengal ve bölgesinde 600-700 bin insanın etkilendiği anlaşılmaktadır. Gerçek tablo henüz tam ortaya çıkmamıştır ve göç devam etmektedir. Bölgesel Kürt Hükümeti olağanüstü bir insani felaketle karşı karşıya kalmıştır. Dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile bu kadar kısa sürede, bu kadar çok sayıda insanın göçüne hazırlıklı olmak, öngörmek ve tedbirleri zamanında almak mümkün değildir. İnsanlar buldukları araçlarla canlarını kurtarmaya çalışmaktadır. 10 binlerce insan sanki aylarca bir mezarda kalmış ve çıkıp gelmişler. Buna hiçbir vicdan dayanamaz. Yaşanan insanı trajediyi hak edecek şekilde dünya kamuoyunda bir ilgi olduğunu tespit edemedik. Son yüz yılın belki en büyük vahşetlerinden biri yaşanmakta, ama buna uygun biçimde insanı bir duyarlılık ortaya çıkmamıştır. Bölgesel hükümet yetkilileri kendi imkanları ölçüsünde sorunla baş etmeye çalışmaktadır. Çocuklar, kadınlar buldukları her gölgeye sığınıp yaşamaya çalışıyorlar. En büyük sorun ilaç ve tıbbi yardım ihtiyacıdır. İnsanlar günlerce dağlarda yürümüş, aç ve susuz kalmış, yakınlarını kaybetmiş ve çok büyük bir vahşet yaşanmış. Kürt kadınları dağlarda yaşama mücadelesi vermektedir. Bu vahşi grubun saldırılarından sakınmak için üzerlerine bıçak almışlar. Bu vahşi sürünün tecavüzlerine maruz kalmamak adına kendi yaşamına son vermek için yanlarında bıçak taşıyorlar. Babanın gözlerinin önünde çocuklarının öldürüldüğü, eşinin cariye olarak alındığına ilişkin gerçek insan hikayeleri anlatıldı. Yaşanan bu vahşete ilişkin tablo henüz tam netleşmiş değil. Hala bu vahşetten kaçış devam etmektedir.”

Bu açıklamadan sonra örgütün Suriye ve Irak’ta gerçekleştirdiği vahşetlerle ilgili somut belge sunmaya gerek yoktur. Bu örgüt sadece Ezidilere zulmetmedi, Türkmenleri topluca katliamlardan geçirdi, köylerde sayısız kadın ve çocuklarını topluca katletti. Irak Peşmergeleri cephede bile cemaatle namaz kılmaktadır. Batman’daki hastanede ziyaret ettiğim yaralı Peşmerge komutanı Albay ile ilgili gözlemlerimi zamanında burada yazmıştım. İki peşmerge kardeşinin başı IŞİD tarafından kesilmiş yaralı komutan, kendisini ziyarete gittiğimde işaretle namaz kılıyordu.

Sokakta herkesin izlediği düğünü hedef alabilecek kadar barbarlıktan çekinmeyen bu yapıyı Allah kahretsin. Kur’ani Kerim, “Zulmedenlere sakın meyletmeyin” diye ferman buyuruyor. Ya Rabbi, bu satırların yazarını zulmedenlere meyletmekten sakındır, koru.

Sonuç olarak IŞİD adlı yapının barbarlıktan öte hiçbir amaca hizmet etmeyen Gaziantep saldırısını nefretle kınıyor, yaşamını yitirenlere rahmet diliyorum. Cenabı Allah ülkemizi Suriye’ye çevirmek isteyen hiçbir yapıyı muvaffak etmesin. Ortadoğu’nun yoksul halklarını birbirine kırdırma hesapları yapan çok uluslu şirketler ve bütün hadiselerde gizli rolleri olan büyük emperyalist güçler konusunda bizlere basiret versin.