İnsan Hakları Derneği cezaevlerindeki uygulamalarla ilgili olarak bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı konunu hassasiyeti gereği aynen yayımlamayı bir insan Hakları savunucusu olarak görev biliyoruz.

 “Türkiye’deki cezaevlerinde yaşanan ihlaller ve bunlara karşı idarenin keyfi tavırları hak ve özgürlüklerini kullanma konusunda en korumasız insanlar olan mahpusların yaşamlarının son bulmasına neden oluyor.Cezaevlerindeki kötü muamele ve işkence uygulamaları, yasalarla kazanılmış hakların cezaevi idaresinin keyfi davranışlarıyla kullandırılmaması, siyasi görüşünden dolayı mahkumların dış dünyadan izole edilmesi, kapasitelerinin üstünde olmasından dolayı mahkumların yerlerde yatırılması gibi sorunlara karşı olan duyarsızlık ve ilgisizlik neredeyse kanıksandı. Bu ülkede ağır hasta olan siyasi tutuklu ve hükümlülere karşı devlet duyarsızlığı had safhada iken, İbrahim Şahin, Necmettin Erbakan, Arif Doğan, Ergenekon tutuklusu paşalar v.b kişiler için tahliye kararları rahatlıkla verilmektedir. Söz konusu askerler olunca yasalar lastik gibi esnerken, siyasi tutuklu ve hükümlüler için yasalar alabildiğine katılaşmaktadır. Bu çifte standart, yargının, devletin, askerin ve AKP hükümetinin vicdanını rahatsız etmeyebilir. Ama bizlerin vicdanını kanatmaktadır. Cezaevinde kötü muamele ve keyfi uygulamaların giderek artması, koğuşların aşırı yoğunluğundan dolayı yaşam işkenceye dönüşmüştür. Tutuklu ve hükümlüleri topluma kazandıracağız mantığı ile onlara cezaevlerini reva görenler bu insanların cezaevlerinde yaşamlarını dar etmektedir. Cezaevlerinde insani koşullar maalesef mevcut değildir. Sağlığı yerinde cezaevine girenler cezaevinin insanlık dışı koşullarından dolayı kanser dahil çok ağır hastalıklara yakalanmakta, dışarıya ancak tabutla çıkabilmektedir. Sözüm ona bu ülkede idam cezası kaldırılmıştır, ama insanlar bu defa bu şekilde  idam edilmektedirler. Nerdeyse her ay cezaevlerinde ölümcül hastalıklara yakalanan tutuklu ve hükümlülerin ölüm haberlerini alıyoruz. Şu anda cezaevlerinde çok ağır hasta olan 19 kişi var. Ama tüm girişimlere rağmen tahliye edilmedikleri için bir bir yaşamlarını yitiriyorlar. Fakat JİTEM’in kurucusu ve yüzlerce faili meçhul cinayetin failleri olanların basit sebeplerle tahliyeleri ise akıllara durgunluk vermektedir. Bu güne kadar Ergenekon davasında 7 kişi "sağlık sorunu" gerekçesiyle tahliye edildi. Arif Doğan’nın yanı sıra sağlık sorunları nedeniyle, gazeteci Ayşe Asuman Özdemir, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever, emekli Orgeneral Şener Eruygur, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Prof. Dr. Erol Manisalı, Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran ile birlikte 2’si general 7 kişi tahliye edildi. Türkiye’deki cezaevlerinde 19 siyasi tutuklu ve hükümlü ölüm sınırında tahliye edilmeyi bekliyor. 2008’de hazırladığımız İHD raporuna göre, cezaevlerinde 37 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. Sadece bu yılın başından beri cezaevlerinde Mustafa El Elçi, Gurbet Mete, Hasan Kert, Beşir Özer, Recep Çelik ve son olarak da İsmet Ablak, yaşamını yitirdi. İHD olarak, uzun zamandan beri ölüm haberleri alınacağını söylüyorduk. Ve yitirilen bu mahpusların arkasının geleceğini, Güler Zere’nin, Halil Güneş’in., A.Samet Çelik’in, Erol Zavar’ın,Yusuf Kaplan’ın, Hayati Kaytan’ın M.Ali Çelebi’nin ve isimlerini defalarca haykırdığımız onlarca mahpusun ölümüne seyirci kalınmaması gerektiğini, Adli Tıp Kurumu’nun taraflı davrandığını, mahpusların ölümünde en büyük sorumluluğun mevcut adli tıp idaresinin anlayışında olduğunu belirtmiştik.Ne acıdır ki dün itibarıyla denetime tabi tutulma kararının, bunca insanı kaybettikten sonra alınması üzücü ve gecikmiş bir karardır. Adli tıp hekimleri tıp etiğine uygun davranmamış, siyasi eğilimleri ile insanların ölümleri onaylamıştır. Adalet Bakanlığı, Cumhuriyet Başsavcılıkları ve cezaevi görevlileri, kaynağını uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve anayasadan alan yasal düzenlemelere aykırı işlemler ve uygulamalar yapmaktadır. Yasal düzenlemelere aykırı işlemler, kişilere ve kurumlara göre değişen, keyfiyete ve hak ihlallerine varan uygulamalara neden olmaktadır. Bu durum, gerek mahpuslarda gerek ailelerinde ve gerekse mahpusların avukatlarında cezaevi sistemine ilişkin ciddi güvensizlikler oluşturmaktadır. Bir bütün olarak bu saptamalar, hapis cezalarının infazında özgürlüğünden yoksun bırakılmanın kendi başına yeterli bir ceza olduğu gerçeğinin göz ardı edildiği ve gerek cezaevinin fiziksel koşulları ve gerekse uygulanan rejimin, çekilmekte olan cezanın şiddetini daha da arttırdığını göstermektedir. Mahpusluğun bu “ağırlaştırılmış” koşullarını etkin biçimde denetleyecek bir mekanizma bulunmamaktadır. Hani herkes yasalar karşısında eşitti. Hani insanlık onuru her şeyden daha öndeydi. Artık bunlara inanmıyoruz. Biz insan hakları savunucuları özel af yetkisi bulunan Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Adalet Bakanının bu ölümlere dur demesini bekliyoruz. Biz bu çığlığı bu ayrımcılığı, çifte standardı duyduk. Şimdi de duyurmaya çalışıyoruz. Ölümlere “DUR” demek hepimizin birinci görevi. Siyaset insanları yaşatmak üzerine kurgulanmalıdır. Ölümlere seyirci kalan anlayışı ve kınıyor, herkesi bu ölümler karşısında sesini yükseltmeye çağırıyoruz.”