İnsan hakları, hukuk, adalet, barış, sevgi, vahşet, barbarlık, kan, gözyaşı, göç…

İluh deresi, çevre kirliliği, eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı, sorunlar, sorunlar…

Onlarca ek yapabilirsiniz. Her gün bazı sorunlar üzerine yorumlar yapıyorum.

Dünyanın, Ortadoğu’nun, ülkemin, bölgemin, kentimin sorunlarına seyirci kalamıyor, makul olanı savunuyor, kalemimin hakkını vermeye çalışıyorum.

Bu ülkede bazı gazeteciler ise kalemlerinin hakkını vererek yorumlar yapmıyor. Savaşı körükleyenler, yağcılık ve yalakalık yapanlar var…

Evde büyük bir kitaplığım var. Biraz karıştırdığımda yıllar önce kitaplığıma girmiş bir yapraklık yazı ile karşılaştım. Gazetecilerle ilgili o önemli yazıyı başlığıyla birlikte, nokta ve virgülüne dokunmaksızın köşeme alıp, bilginize sunmakla yetiniyorum. Çünkü yazısı günümüze de bir anlamda ışık tutuyor. İşte ‘Nasrengin H.’ Rumuzlu o yazara ait yorum:

KONUK YAZARIN YAZISI… 

“Sermaye-i şairan tükenmez

Dünya tükenir yalan tükenmez

Razî

Şu Razi Efendi’ye Cenab-ı Mevlam gani gani rahmet eyleye; hazret ne güzel buyurmuş! Şairler kısmısının ekmeği ham hayaldir, laf u güzaftır.  Yanikim, şiir diye tesmiyye eylediğimiz san’at, haddizatında hayalat, hissiyat ve tefekküratın terkibinden ibaret bir söz sanatından başka nedir!  Şairin mesleği hayal avcılığıdır.

Amenna ve saddakna! 

Peki,  mesleği hakikat avcılığı olması iktiza eden gastecilere ne buyurmalı! Bu mekalemde, melmeketimizdeki gasteci profilasını resmetmeye çalışayım , biiznillah. 

İmdi yukarıdaki beyiti alıp da  şöylece uyarlarsam mübalağa etmiş , hakkaniyetsiz davranmış olur muyum: 

Sermaye-yi gasteci tükenmez

Kalem tükenir yalan tükenmez.

Nasrengin

Ey azizler…

Bugüne bugün, melmeket matbuatının hal-i pürmelali meydandadır. Hakikat ile yalan, tefrik edilemez hale gelmiştir. İftiranın, müzahrefatın biri bin paredir. Maatteessüf  matbuatımız  , nazar- ı ammede itimatını kaybetmiştir.  

Çünkim, 

Kalemler satılıktır, haberler manüpülasyon;

Ezhan-ı vatan kiralıktır, hürriyet kaputilasyon. 

Plazalarındaki “isolated” köşeciklerinden ahkam kesen, hanesinde bin teseyyüb var iken, aleme nizamat vermeye kalkışan; daha bankadaki servet u samanının hesabını veremidiğine bakmadan önüne geleni istintak eden, çarşaf çarşaf düzdüğü tezviratında tek bir hikmetli laf deremiyen, maslahat-ı vatana bir türlü akıl erdiremiyen ademlerin meşgul olagittikleri bir meslek midir yani gastecilik!  

Örfe adete, geleneğe göreneğe lakayddırlar. Dinden diyanetten bihaberdirler. Nahak yere işgal ettikleri köşeciklerinde hipokrakrat edalarıyla snoplaştıkça sünepeleşirler. Masa başı kes yapıştırı iyi kıvırırlar, Akçeli işleri sühuletle kotarırlar. Gooooogle devşirmeli  malumatfüruş mekaleler  attırırlar. Müfterilerin müzevirlikleri, postal yalayıcılıkları cümlenin malumudur. Yanarlı dönerli rüzigar gülleridirler.  Darbeler şakşaklanır, tarafgirlik şişirilir,  menfeat-ı cüziyye davası güdülür, ceffelkalem efkarı amme karalanır, hakikat setredilir. Daha ne haltlar ne haltlar karıştırılır Bab- ı Telli’de. 

Burada kimseciklere haddini bildirme hevesinde değilim. Gastecinin vezaifi nedir, haber nasıl avlanır, kotarılır,  afakilik, faide-i amme, nokta-yı nazar gibi bu işin mekteblerinde talim edilen nazariyelerden bahisler de açacak değilim. Istidraden de arzedeyim, bizde medya kritikası da pek inkişaf etmemiştir. Ol sebeble, önüne gelen köşeci olup çıkmış, herkes bir şekilde geçinmenin yolunu bulmuştur. Viran olası hanelerde evlad- ı eyaller vardır. 

Amma, bu müzevircilerin ipliği pazara çıkarılmalı ki, hakikat ayan olsun. Merhum Mehmed Celal efendi vaktiyle İrtika mecmuasında yazmış idi, “Melmeketin en dehşetli  faciasi Tasvir- i Efkar ceridesidir.” diye. Tasvir-i Efkar da, bu zamanın Hürriyet’i gibi... Halkın efkarını tasvir edeceğine teşviş eden bir jurnal!  Bugun , Mehmed Celal olsa  “Melmeketin en büyük sorunu Hürriyet’tir.” der miydi aceba!  

Umumiyetle, hem devletiyle, hükümetiyle hemi de halkıyla gavgalı bizdeki gibi bir matbuat da dünyanın hiç bir diyarında yok. Denebilirki, Bab- i Ali düzelmeden, melmeket de düze çıkamaz. 

Elbette ki, vazifesini müdrik bir kısım evlad- ı fatihan gasteci kardeşim var. Mesleki usullerle amel eden, haber peşinde koşan  bu  ehl- i vicdanın  ancak eli öpülür. Onlar, él’an azim bir mes’uliyetle iş görmektedirler vesselam…

Matbuatımızda, Ertoğrol Kaputani, Bekri Çoşar, Rehavet Muhtari, Tuncay Kofikan,  Ahmed- i Hakani, Noray Ekin vs. gibi eyyamcılar da var;  Fahim Doru, İkram Dümenli, Perihan Modem, Cingiz Çandarlı gibi hakikat-şinaslar da var. Sitemlerim, kısm- ı ekseriyetle meydan- ı matbuatı istila etmiş bi-şuur, bi-idrak, bi-akıl ve dahi bi-luzüm iftirakçı , iftiracı, inşikakçı şakşakçılaradır. 

Neyse ki, kadim dostlarımın kıramayacağım reca ve minnetleriyle tekrar Bab- ı Aliye rücu eylemiş bulunmaktayız. Bu babda elimden geleni ardıma koymayacağım. Üstadlarımdan tevarüs eylediğim mesleki düsturlardan bir nebze dur olmayacağım. Ham haberi taharri edip, asır-dide müfekkiremin imbiğinde süzüp sizlere arz edeceğim. Nice esrarı aşikar kılacağım. Umulur ki abd- i acizin rücusu memleketin terakkisi nam- ı hesabına olur. 

Cenab- ı Mevlam, hakikatli muharrirlerin ömrünü müzdad, himmetini ali eyleye… 

Bilader- i can beraberim Ünal  beyefendiye muhabbetlerimi, sizlere de hürmetlerimi arz ederim, efendim… 

Sa’ye şevkıniz meşkur ola...”