1Eylül Dünya Barış gününde 7 Hazirandan sonra gerginleşen ve 20 Temmuzdaki Suruç katliamı ile bir alev topuna dönen olayların bitmesi için hayırlı bir haber beklerken kurşun seslerine tanıklık ettik.

Demokrasi platformu ve HDP’nin valilikten almış olduğu izin doğrultusunda Batmanda bir barış mitingi düzenlenecek ve insanlar burada barış isteklerini dile getireceklerdi. Mitingin başlangıç saati kamuoyuna 16 olarak bildirilmiş ancak saatler daha 16’yı bulmadan çatışma ve silah seslerinin geldiği duyumlara gelmeye başladı. Ahmet Arif Caddesi üzerinde bulunan geçişte polis aracının saldırıya uğradığı haberleri geldi. Biri ağır olmak üzere iki polisin yaralandığı bir vatandaşın da hafif şekilde yaralandığı duyumlarını aldık. Sonra yapılan takip sonucunda olaya karıştıkları belirtilen saldırganlardan birinin öldürüldüğü, birinin yakalandığı aktarıldı. Daha sonra gelen haberde yaralı olan komiserin de yaşamını yitirdiği aktarıldı.

Sonuç olarak dünya barış gününde iki canımız gitti iki yaralımız oldu ve tabi gözaltılar da var.

Bugüne kadar silahların susması için çok yazıp çizdik. Yalvardık, yakardık ancak öyle anlaşılıyor ki ne kadar yazarsak yazalım,ne kadar söylersek söyleyelim,ne kadar ısrar edersek edelim kimsenin taktığı yok.

İnsan olup bu ölümler karşısında vicdanı sızlamayan yoktur sanırız. Bizler bu ölümlerin sonuç getirmeyen bir yaklaşım tarzının sonuçları olduğunu düşünenlerdeniz. Sorunların ölerek, öldürerek sonuçlanmayacağı, bitmeyeceği ve sağlıklı bir yere varamayacağını düşünüyoruz ama bizim ne düşündüğümüzün pek anlamı yok.

Çünkü biz vatandaşız ve elimizdeki tek kuvvetimiz de kalemimiz.

Bu olup bitenler karşısında acaba yanlış mı düşünüyoruz diye bazen kendimizden şüphelenmediğimiz de olmuyor değil. Bu durumda en sağlıklı yol vatandaşın görüşlerine başvurmak oluyor. Bizde bu yolu deneyenlerdeniz.

Bürokratından terzisine, lokantacısından esnafına, kahveciden ayakkabı boyacısına, seyyar satıcıdan büyük firma sahiplerine kadar kimi bulduysak sorduk. Sizler bu olup bitenlerden memnun musunuz diye?

Aldığımız bütün cevapları yan yana getirdiğimizde hiç kimsenin bu olup bitenleri tasvip etmediğini gördük.

Eğer toplumun tamamı bu olup bitenlerden, bu çatışmalardan hoşnutsuzluğunu belirtiyorsa o zaman bunu sürdürmenin bir anlamı var mı?

Bize göre yok.

Ancak olaylar sürdüğüne göre demek ki bizim gibi düşünmeyenler var.

Yanlıştan yana taraf olmanın bir anlamının da olmadığını düşünüyoruz. Bu durumda evimizde oturup olup biteni seyretmekten başka çaremiz kalmayacak. Tabi her olumsuzlukta vicdanımız sızlayacak, canımız yanacak, huzurumuz bozulacak.

 Durdurmaya gücümüzün yetmediği bir savaşın içinde buluyoruz kendimizi ve ne yapacağımızı artık bilmiyoruz.

Olup bitenlerin, kaos ve çıkmazın elbette farkındayız. Lakin farkında olmak ne yazık ki yetmiyor. Taraflar yemin billah etmiş gibi silahtan vazgeçme eğiliminde değil. Öyle anlaşılıyor ki bu seçim meselesi yüzünden kimsenin çorbadan dönmeye de niyeti yok. Ama tekrar hatırlatalım; bu ölen insanlar var ya işte o insanlar bizim evlatlarımız, bu vatanın çocukları ve bir dış güç saldırısı karşısında bu vatanı ortak savunacak olanlardır. Dedeleri de aynı durumda aynı şeyi yapmışlardı çünkü.

Türkiye’de özgürlükler ve temel haklar konusunda sıkıntıların varlığını kabul ediyoruz. Ancak bu sıkıntıları bu saatten sonra çatışmalarla çözme yerine oturup konuşarak çözmenin daha sağlıklı bir yol olduğu konusunda toplumun çoğunluğu hem fikir.

Bizim çatışan taraflardan ve yetkililerden son bir çağrımız var. Lütfen bu inattan vazgeçin ve insanların ölmesine neden olan çatışmaların durması için adım atın. Aksi durumda bu ülke ve insanları hak etmedikleri büyük acılar yaşayacak. Bu savaşın kazananı olmayacak ama kaybedenleri hepimiz olacağız.

Dünya barış gününde savaş yaşayan bir toplum oluverdik farkında mısınız?

 Eğer düzenlenmesi planlanan miting alanında bir çatışma yaşansaydı veya patlama gerçekleşseydi ne kadar insanın yaşamını yitireceğini varın siz hesaplayın. Çıkan olaylara bakıldığında bunun olması olasılığının da yüksek olduğu görülüyor.

Peki insanları bu strese sokmanın bir anlamı var mı?

Bize göre yok. Ancak başta da belirttiğimiz gibi bize göre anlamı olmayan gelişmeler ve olayların başkaları tarafından farklı anlamları olduğu da açık.

Eğer bu toplumda kimse kimseyi dinlemeyecekse,

Eğer insanların ne dediklerinin bir anlamı bulunmuyorsa,

Eğer yurttaş verilen emri yerine getirmekle görevli bir meta olmanın ötesine geçemiyorsa

O zaman da herkesin buna göre yoluna bakması gerekmez mi?

Kürtçede bir söz vardır; böyle durumlar için denir ki “Tu xêrekî  ji  rêya xwe bibînî”(yolundan bir hayır göresin) bizim de bunu tekrardan başka şansımız kalmadı.

Madem bizi dinlemiyorsunuz o zaman “Xêrekî ji rêya xwe bibînin.”

 Bakalım bu yolun sonunda kim haklı çıkacak?