Batmandaki sivil toplum kuruluşlarından İnsan Hakları Derneği, TTB ve Mazlum Der cezaevlerindeki hasta mahpuslar konusunda duyarlılık yaratmak ve konuya ilgi çekmek amacıyla ortak bir basın açıklaması yayımladılar. Konuya desteklemek amacı ile açıklamayı okurlarımızla paylaşmayı uygun gördük. Dileriz çağrını muhatapları en kısa sürede gerekli adımları atarlar.
“Ülkemiz Cezaevlerinde, insanlığın vicdanını sızlatan hiçbir dinin ve ideolojinin kabul görmediği bir insanlık dramı yaşanmasına rağmen kamuoyunda ki duyarsızlığa ve hükümetin vurdumduymaz tavrına, Sn. Cumhurbaşkanı’nın inisiyatif kullanmamasına insanlık esefle ve üzüntü ile izlemektedir. Zamanında teşhisi ve tedavisi yapılmadığından dolayı Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye'de 2010 yılında 161 mahpus hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti. Şu an itibari ile TİHV verilerine göre ağır hastalığı nedeniyle infazı ertelenmesi veya kaldırılması gereken 100’ün üzerinde mahkûm bulunmaktadır.
Ülkemizde anayasal güvence altında olan “sağlıklı yaşama hakkı” ve “yaşam hakkı” ne yazık ki hakkaniyet ölçüsünde tüm vatandaşlarımıza tanınmamaktadır. Her ne kadar temel insan haklarından biri olan sağlıklı yaşama hakkı diğer insanlardan ayırt edilmeksizin tüm tutuklu ve hükümlülere de eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli bir biçimde sunulmalıdır. Ayrıca tutuklu ve hükümlülerin “ tıbbi bakım alma hakları” devlet güvencesi altındadır diyorsa da var olan dramatik tablo tersini göstermektedir. Çünkü ceza infaz kurumlarında bulundurulması gereken sağlık ekibinin yokluğu, mahkûmların sağlık durumlarının gözden geçirilmesi ile ilgili olarak yaşanan aksamalar, hastalığı tespit edilen mahkûmların hastaneye sevklerinde prosedürden kaynaklanan sorunlar, resmi sağlık kuruluşlarının mahkûm kovuşlarında yer bulunmaması sebebiyle tedavi altına alınmalarında oluşan aksaklıklar, tutuklu hastaların durumunu geri dönülmez bir noktaya gelmesinde etkili olduğu bilinmektedir.
Bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları mahkemesi teşhis ve tedavisi geç başlatılan ve hakkında gerekli yasal mevzuatın uygulanmasında gecikilen mahkûmlar bakımından, cezaların infazına cezaevinde devam edilmesi halinde bu kişilere Avrupa insan Hakları Sözleşmesi madde 3’e göre İşkence ve Kötü muamele kapsamında değerlendirmektedir. Yanı sıra Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin 2010 yılında yayınladığı ‘Standartları’nda “Önce Sağlık” ilkesi gereği “Sürekli kapatılmaya uygun olmayanlar” kapsamında; cezaevi koşullarında iyi bir şekilde tedavi edilemeyecek ciddi bir hastalığı bulunanlar, ağır bir sakatlığı olanlar, ciddi mental hastalığı olanlar, kısa süreli ölümcül prognozu olanlar ayrı ayrı belirtilmiştir.
Bu yüzdendir ki, ulusal mevzuatımızda, özel olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik tedbirlerin infazı Hakkında Kanun’un 16. Maddesinin 2. Fıkrasında “diğer hastalıklarda (kanser hastaları gibi) cezanın infazına, resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durum da bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır” denmektedir. Kuşkusuz tutukluluk halinin bir istisna olduğundan hareketle sadece infazı süren hükümlüler için düzenlenen bu maddenin temel amacı tutuklular için de yerine getirilmek durumundadır. Yani temel amaç insanlar cezaevlerinde de olsalar bile öncelikle yaşam haklarının korunması, sağlık haklarının güvence altına alınmalarıdır.
Ama ne yazık ki ülkemizde ölümüne 5 gün kala şuuru kapalı halde ailesine teslim edilen Hulusi Okkır olayı yaşandı. Bu tür içler acısı ve utanç verici olayların tekrar yaşanmaması için başta Bakırköy Cezaevinden yardım çığlıklarını kamuoyuna ulaştırmak isteyen kanser hastaları Hediye Aksoy, Hediye Gül, Abdulsamet Çelik, Mehmet Aras, İsmet Ayaz, Aynur Epli gibi cezaevi koşullarında tedavisi zor olan, durumu ağır veya terminal dönemdeki kişilerin uluslararası ve ulusal düzenlemeler ışığında derhal salıverilmeleri gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki, bu değer ve düzenlemelere rağmen her hangi bir gerekçe ile bu sürecinin gereklerini yerine getirmeyen tüm resmi makamlar aslında büyük bir suç işlemiş olacaklardır.
Bu çerçevede artık bir insanlık suçuna dönüşen bu konunun çözümü, cezaevlerinde ciddi sağlık sorunu olan hükümlülerin ceza infazlarının ertelenmesi, tutukluların salınması için tüm yetkilileri sorumluluklarını yerine getirmelerine çağırıyoruz.”